- 1168 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
İMARETHANELER, SADAKA TAŞLARI, ZEMEN DEFTERLERİ VE RESİMLERLE HAYIR HASENAT İŞLERİMİZ.
Öyle herhangi bir girizgaha gerek duymadan hemen birinci resimle başlayalım muhabbete.
1.RESİM: Efendim birinci resimde gördüğünüz şey bir imarathanedir.
İmarethane esas itibariyle kökleri taa İslam Dininin ilk yıllarına kadar uzanan bir hayır kurumudur. Asıl işlevi yoksul insanlara yemek vermek olan imarethaneler Osmanlı Devletinin kuruluş ve yükselme döneminde daha fazla amaca hizmet eder olmuştur. Mesela yoksul insanların barınması, yoksul çocukların okutulması, hamam, sağlık ocağı,kültür merkezi vs.
Peki bu imarethaneler devlet tarafından mı açılmıştır? Hayır. Gerçi padişahların, valide sultanların yaptırdıkları pek çok imarethaneler vardır ama bunun yanında zengin insanlar da imarethaneler yaptırmıştır.
İmarethanelerin masraflarını kim karşılardı peki?
İşte burada devreye vakıf sistemi girer. Çok basit olarak şöyle izah edeyim: Zengin kişiler öncelikle İmarethaneyi kurmuyor. Farzedelim oldukça geniş bir toprağı işleterek o topraktan gelir elde ediyor. Bu gelirle imarethaneyi yaptırıyor, daha sonra da yine o vakfın gelirleri bu imarethaneler için harcanıyor.
Osmanlı Devleti’nin güçlü olduğu dönemlerde herkes hayır hasenat işlerinde birbiriyle yarış eder durumdayken 1860 tarihine kadar tıkır tıkır işleyen bu sistem 1860 lı yıllardan sonra ekonomik sebeplerle artık işleyemez oluyor ki sebep sadece ekonomi değil ona paralel olarak çöken ahlaki durumdur da. İşte bunun sonucunda imarethanelerin durumu şöyle olmuştur:
II. Meşrûtiyet Dönemi’nde 20 Mart 1911’de çıkarılan bir kânunla Lâleli ve Üsküdar’daki iki imârethâne dışında bütün imârethâneler kapatılmıştır. Daha sonra bu iki imârethânenin yerine daha modern kurumlar açılması için kapatılması düşünülmüş, ancak başarılı olunamamıştır. Bu başarısızlık sonucu imârethânelerin kapatılmasının bir hatâ olduğu kanaatine varılmış ve İstanbul’daki Fâtih, Süleymaniye, Nûruosmaniye ve Vâlide-i Atîk imârethâneleri 30 Eylül 1913’te yeniden açılmıştır.
Bu târihten günümüze kadar gelen süreçte bâzı imârethâneler görevlerini sürdürse de sayıları gün geçtikçe azalmıştır. Bunlardan Mihrişah ve Haseki imârethâneleri 1972’de günlük 500 kişiye hizmet verirken 1983’te Haseki İmârethânesi kapanmıştır. Mihrişah İmârethânesi ise 1993’e kadar hizmet vermeye devam etmiştir. Günümüzde ise Mihrişah İmârethânesi, Eyüp Belediyesi’nin nezâretinde yemek dağıtımına devam etmektedir. Amasya’daki II. Bayezit İmârethânesi de tekrar faaliyet gösterebilmesi için düzenlenmektedir. Diğer imârethâne binâları ise varlığını sürdürmekle berâber başka başka amaçlar için kullanılmaktadır. Örneğin Süleymaniye İmârethânesi önceleri Türk ve İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılırken, şimdi Dârüzziyâfe adı altında restoran olarak kullanılmaktadır. Şehzâde İmârethâne binâsı ise İstanbul Vakıflar Müdürlüğü’nün deposu ve İstanbul Üniversitesi’nin basım evi olarak hizmet vermektedir.
2., 3., 4. VE 5. RESİMLER:
Bu resimlerde SADAKA TAŞLARInı görüyorsunuz.
Sadaka taşı ne peki?
"Sadaka taşı, iki metre boyunda mermer bir sütun. Üstünde bir çukur var. Geçen asrın sonlarına kadar yolu buraya düşenlerden hâl ve vakti yerinde olanlar, mermerin üstündeki çukura bir miktar para bırakırmış. Derdini kimseye açamayan hakiki bir fakir, ihtiyacı olunca oradaki parayı alır. O günkü ihtiyacı bir kuruş mu? Yüz para mı? Onu ayırır, kalanını, kendisi gibi ihtiyacı olanları düşünme terbiyesi icabı çukuruna kor, meçhul sadakacıya içinin memnunluğunu kalbinden ulaştırır ve dönermiş."
Bir zamanlar sadece İstanbul’da yüz yetmiş üç adet sadaka taşının olduğu rivayet edilir.
Bu gün biryerlerde görsek bile ne olduğunu anlayamayacağımız bu taşlardan İstanbul’da bir tane kalmış olmakla beraber İzmir’de de Namazgah semtindeki Kurşunlu, Pazaryeri ve Şeyh camileri ile İkiçeşmelik’teki Natürzade Camisi’nde varmış bu taşlardan..
İlginç değil mi para açıkta duruyor ama kimse elini sürmüyor.
Daha da ilgiç bir şey söyleyeyim: 17. Yüzyılda İstanbul’a gelip bu taşları gören bir Fransız subayı günlerce izlediği bir taştan bir Allah’ın kulunun tek bir kuruş almadığını, parada eksilme değil aksine para bırakanlar dolayısıyla artma olduğunu yazmış anılarına.
6. RESİM:
Efendim bu resimde gördüğünüz şey zamanımızda büyük şehirlerde olmasa bile sanırım ufak kasaba ve köylerde hâla vardır ama resimdeki büyüklükte değil tabii ki. Yaşı 40 ve üzerinde olanların çok iyi hatırlayacakları bakkal veresiye defteri bu.
Şimdi denilebilir ki hayır hasenat işleriyle bakkal defterinin ne alakası var? Anlatayım efendim.
Bizim bakkal defteri ya da borç defteri veyahut veresiye defteri dediğimiz bu defterlere Osmanlı Devleti döneminde ‘’Zimen Defteri ‘’ denirmiş.
İşte o dönemlerde herhangi bir zengin ( Ki o mahalleden olmayan biri olurmuş bu ) Gelir ve esnafa sorarmış: "Zimen defteriniz var mı?"
Esnaf bu defteri çıkarınca, gelen şöyle dermiş: "Lütfen baştan, sondan ve ortadan şu kadar sayfanın yekununu yapınız."
Esnaf bu kadar sayfanın toplamını hesaplar ve gelen de kesesini çıkartarak öder,"Silin borçlarını, Allah kabul etsin" diyerek çeker gidermiş.
Böylelikle, borcu ödenen, borcunu ödeyenin kim olduğunu, borcu sildiren, kimi borçtan kurtardığını bilmezmiş.
7. RESİM: Günümüze ait bir resim efendim. Bir caminin bağış sandığındaki paraları çaldıktan sonra ‘’ Şükür Ya Rabbim alnımın akıyla bu işi de kazasız belasız hallettim ‘’ Diye dua eden bir dini bütün kardeşimizin maalesef yakalandığı kamera görüntüleri.
Yani arkadaş camide kameranın ne işi var? Allah’ın evinde bile insanlara güvenilmeyecekse nerede güvenilecek di mi ama? ))))))))))))
8.RESİM: Bu resmin konu ile ilgisi yok. Benim kangallar neden koymuşlar bilemedim )))))))
Efendim bizim bazı vatandaşlarımız hep derlerdi ya ‘’ Camilerde de kiliselerde olduğu gibi sıralar, sandalyaler, koltuklar olsa da herkes rahat rahat otursa’’ diye…Hah..İşte yavaş yavaş oraya doğru gidiyoruz. Bizim mahalle camiinin imamı garibim Recep Hoca kendisini ne kadar yırtarsa yırtsın taburede, sırada, sandalyede oturarak camide namaz kılınmaz. Otrurun yere öyle kılın.’’ diye, vatandaş bildiğini okuyor. Şimdi yeni trend bu, camilerde... Siyatik, lumbago, romatizma ve özellikle de göbek sorunu olanların yeni namaz kılma modeli böyle…Allah kabul eylesin ne diyelim.
9. RESİM: Yahu bu kangalları döveceğim ha…Oğlum gaz ocağının ne işi var bu resimlerin arasında? Hasbinallah veni’mel vekil yahu….
Neyse efendim bu resimde gördüğünüz şey gaz ocağı olup tüpgaz ve doğal gaz olmadığı devirlerde yemeklerimizi işte bunun üzerinde pişirirdik. Hatta analarımız bunun üzerinde su ısıtır ve bizi ileğene sokup bir güzel çimdirirdi bunun üzerinde ısınmış su ile.
10. RESİM: Günümüzde bir hayır sever Müslüman-Türk Kardeşimiz tarafından İstanbul’un Ümraniye ilçesinde yaptırılmış olan bir Kur’an kursu. Dokuz yüz kız, Bin iki yüz erkek çocuğa hizmet veriyor. Çocukların ille de fakir fukara çocuğu olması şart değil.Oldukça hali vakti, dünyalığı yerinde olan insanların çocukları da, yiyecek ekmeği zor bulan insanların çocukları da, ortadireğin çocukları da bu kurslara dahil olabiliyorlar. Yani bir yoksullar evi filan değil.
Kurs ücretsiz olup burada kalan kız ve erkek çocuklar hafız olarak yetiştiriliyorlar. Yani bir başka okula filan gitmiyorlar. 4+4+4 sisteminin 4+4 ünü bitiren çocuklar buraya kayıt olabiliyorlar.Kursta kalanlar orada yiyor, içiyor, yatıyor kalkıyor. On beş günde bir, bir gün ailelerinin yanına gidebiliyorlar. Diğer günler kurs binasından dışarı adım atılmıyor.
Dediğim gibi kurs ücretsiz, ya da oldukça cüz’i bir ücret alınıyor velilerden ki o alınan ücret çocukların yedikleri sadece ekmek parasını karşılamaz. Kursun tüm giderleri hayırsever vatandaşlar ve kursun sahibi olan vatandaş tarafından sağlanıyor. Yani devletin bir katkısı yok.
11. RESİM: 10. Resimde bahsettiğim kursun yemekhanesi.
12. RESİM: İstanbul’da Şefkat-Der Tarafından Beyoğlu İlçesinde açılmış olan evsizler evi. Yani sokakta yaşayan insanların barınması, beslenmesi ve sıcak bir ortamda yaşayabilmesi için hayırsever bazı vatandaşların girişimiyleaçılmış olan bir ev. Sokaklarda yaşayan binlerce insandan sadece yirmi kadarı sokaklardan kurtarılmış ve burada yaşıyor.
Şefkat-Der bu binaya Dr. Miyazaki Evsizler Evi adını vermiş.
Neden Dr. Miyazaki? Daha doğrusu kim bu Dr.Miyazaki?
Dr. Miyazaki 2011 Deki Van Depreminde ta Japonyadan kalkıp Van’a gelen, bu şehirde deprem felaketinde yaralanan ve hastalanan insanlara yardım eden, Kendisi Müslüman olmadığı halde kurban bayramında kurban kestirip etini fakir fukaraya dağıtan ve 9 Kasım 2011 de Erciş Bayram Otelindeki depremde göçük altında kalıp 10 Kasım günü hayata gözlerini kapayan bir Japon insansever.
Dr Miyazaki evsizler evi üç katlı bir bina. Binanın birinci katına sokakta bir park kanepesinde donarak ölmüş olan sinemamızıın kötü adamlarından Yadigar Ejder’in, İkinci katına yine sokaklarda ölen İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un oğlu Emin Ersoy’un, Üçüncü kata ise yine sokaklarda donarak ölen Zeliha Sönmez’in adı verilmiş.
Dr. Miyazaki’nin kendi ülkesindeki 9.1 şiddetindeki depremlerde burnu bile kanamayıp bizim ülkemizde 5.1 şiddetindeki bir depremde üzerine yıkılan bir otelin enkazı altında kalarak can verdiğini, Mehmet Akif Ersoy’un oğlunun açlık ve safalet içinde öldüğünü,yüzlerce filmde bizi gah güldüren, gah ağlatan, gah kızdıran bir sinema emekçisinin bir park kanepesinde soğuktan donarak öldüğünü göz önünde tuttuğumuzda böyle bir Türkiye’de aslında İnsandan ve insan haklarından bahsetmek abesle iştigal ya neyse devam edelim.
13. RESİM: Evsiz insanların yemekhanesi
14.RESİM: Evsiz insanların yatakhanesi.
Şimdi gelin 10 ve 11. Resimler ile 12,13 ve 14. Resmi karşılaştıralım.
Benzer taraflar: 1-Her iki kurum da hayır amacıyla ve hayırseverler tarafından yaptırılmış. Devletin bir katkısı yok. 2- Her iki kurum da insanlara hizmet için yaptırılmış.
Farklı taraflar:1- Kurumlardan birinde 2100 civarında insan yeme-içme, barınma, eğitim hizmeti alırken diğerinde sadece 20 insan yeme-içme ve barınma hizmeti alıyor. 2- 10 ve 11. Resimdeki kurumda konfor tavan yapmış durumdayken 12,13 ve 14. Resimdeki kurumda konfor ötekinin yanında Victor Hugo’nun ‘’Sefiller’’inden daha da sefil. 3- Evsizler evi sadece çok çok yoksul evsiz barksız insanlara hizmet verirken Kur’an kursunda yoksulluk ya da zenginlik, evsiz barksızlık sorun değil.
Şimdi desem ki ‘’Ümraniye’de böyle bir Kur’an Kursu var ama bildiğim kadarıyla bir evsizler evi yok. ‘’ Bu lafıma balıklama dalış yapıp ‘’ Dinciler hep böyle işte. Onlar hep kazın geleceği yerden tavuğu esirgemiyorlar. Madem o kadar hayırseverler sokaklarda yaşayan insanlar için de öyle yurtlar yapsalar ya. Ama yapmazlar çünkü o sokaktaki insanların oyuna ihtiyaçları yok ‘’ diyeceklerdir.
İyi de neden dincilerin böyle bir yurt yapması beklenir evsiz insanlar için? Dinci olmayanların ceplerinde akrep mi var? Mesela benim mahallamde beş tane koskoca site vardır ve bu siteler halkı kesinlikle dinci değildir. Onlar yüzünden biz burnumuzun dibindeki camide okunan ezanı bile duyamayız. Bizim camiden cenaze de kalkmaz. Musalla taşı olmayan tek camidir belki de bizim cami. Hah işte o dinci olmayan site halkı, Her gün en az 3000 aracı trafiğe salan siteler halkı, Gezi eylemlerinde insan hakları için tencere tava çalanlar…Onlar niçin ellerini ceplerine sokup da ‘’ Ulan şu sokakta yaşayan insanlara da biz sahip çıkalım, şöyle iki katlı bir yer kiralayıp bu zavallılardan hiç olmazsa bir kaçını kurtaralım sokaklardan’’ demezler? Dinciler kadar zengin değiller mi? Ağaoğlu Maslak projesi başladığı anda sabahın altısında –Daha başlamamış bir projeden- 1+1 ve fiyatı trilyonla ifade edilen bir daire satın alabilmek için kuyruğa girenler kendileri değil mi? Hal böyleyken neden kendileri ellerini ceplerine sokmaz da ‘’Dinciler madem o kadar hayırseverler, sokaklardaki insanlar için de yurtlar açtırsalar ya’’ derler. Neden köpeklerinden esirgemedikleri yemek-içemek, barınmak, sağlık, temizlik haklarını insanlardan esirgerler? Neden sokaklarda köpek gezdirirken bir ellerinde naylon poşet, köpekler kaka yapınca hem o kakayı yerden alıp poşete koyarlar, köpeklerinin kıçını silerler de sokakta yatan bir insan görünce yollarını değiştirirler?
Dindar ya da dinci, adına ne derseniz deyin işte o insanlar… Hayır ve hasenat deyince neden akıllarına sadece camiler ve kur’an kursları gelir?
Bizim molotofçuzadeleri hiç hesaba katmıyorum zaten. Onlar molotoflarla sokakları ısıtarak sokakta yaşayan canlıların ısınma problemlerini hallettikleri için daha fazla hizmet beklenemez onlardan.
Bizim kahraman Milliyetçilere gelince: Ne demiş atalarımız: ‘’ Toprak eğer üstünde yatan varsa vatandır.’’ Evsiz barkızlar nerede yatıyor? Toprağın üstünde. O halde aynen devam…
15. RESİM: Sokakta yaşayan insanların resmini koyacaktım utandım koyamadım. Dolayısıyla 15. Resim yok.
Bu arada her şeye rağmen sokakta yaşayan insanlar için bir şeyler yapmaya çalışan belediyeler ve gönüllü kuruluşlar var. Hepsinden Allah razı olsun.
E haydi bir de mesaj verelim: Dün kutlamayı unuttuğum Dünya İnsan Hakları günümüz kutlu olsun. Hz. Muhammed’in (S.A.S) Veda Haccında irad ettiği hutbede işaret ettiği İnsan haklarını değil de ondan bin üç yüz on altı sene sonra BM. Genel Kurulunda kabul edilen İnsan hakları Evrensel Beyannamesini İnsan Hakları Günü olarak kutladığımız bu gün cümle insanoğluna hayırlara vesile olur inşallah.
YORUMLAR
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Hocam sayenizde sadaka taşlarınıda öğrenmiş oldum O sitelerde yaşayan insanları da çok güzel tarif etmişsiniz zaten onlarda ALLAH korkusu öyle gariban insanlara yardım etmekmiş zeresini bulamazsınız bilakis azarlayarak kendilerinden uzaklaştırırlar hayvan sevgisine gelince o derin mevzuu ve birde kendilerini çok üstün kültürlü olduklarının göstergesi olarak varsaydıklarındanda kaynaklanıyor bu benim görüşüm tabi kaleminize yüreğinize sağlık çok güzel aydınlatıcı yazı olmuş saygılarımla
sami biberoğulları
Sadaka taşlarını ben de yeni öğrendim. Zimen defterlerini az buçuk biliyordum.
İlgin için çok sağ olasın var olasın.
Selam ve sevgilerimle.
Değerli hocam yüreğine sağlık bilmediğimiz konularda bize ışık oldunuz selam ve saygılar
sami biberoğulları
Gösterdiğin ilgi için asıl ben teşekkür ederim.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Fırındaki askı işi vardı sanırsam karnım acıktı da..
Tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Senin karnın acıkmış gerçekten de. Fırındaki askı değildi o. Askıda ekmekti ))))))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
Hocam hem eğlendiriyorsunuz hem de sayenizde tarihten bir bölümde olsa sizin sayenizde bilgileniyoruz.Her zaman ki gibi Allah'a emanet selam ve saygılarımla
sami biberoğulları
Çok çok teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle.
Kıymetli hocam
Üzerinde derin düşünmemizi gerektiren harika bir yazı beğeniyle okudum
Kaleminize emeğinize sağlık
Saygı sevgilerimle
sami biberoğulları
Allah razı olsun.
Selam ve sevgilerimle.