- 859 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
DÜNDEN ESİNTİLER
DÜNDEN ESİNTİLER
Dün gece yarısından sonra Takvimler 8 Temmuzu gösterdiği saatten sonra, başlayan ve hiç durmamacasına sağanak bir şekilde yağan, yağmurun sesiyle uyandım. Saatin çalan zili saatin altı olduğunu anımsatıyordu ki kilise çanları da birer, birer çalmaya başlamışlardı. Burada tek alışamadığım şey bu olsa gerek. Yattığım yerden karşımdaki pencereden dışarıda sağanak olarak yağan yağmuru seyrediyorum. Burada üç gündür çok güzel bir hava vardı. Herkes sokaklarda, herkes sporda ve herkes dağlardaydı. Ben gezmeyi ve yürümeyi bu kadar çok seven bir millet görmedim. Havanın kapalı olduğu ve güneşin yüzünü göstermediği günlerde bile, bu olmazsa olmazlardandı. Yatağımdan kalkıp, balkondan dışarıya baktığımda bu yağan yağmurun İsviçre’nin geneline hâkim olduğunu görebiliyordum. Balkondan içeriye girdiğimde aklıma kitaplıktan bir kitap seçmek geldi, rafların birinde gözüme ilk ilişen “İngiliz casusunun itirafları” adlı kitabı oldu. Kitabı tozlu raflardan alarak okumaya başladım… Zaman ilerliyor, duvarda asılı bulunan saatlerden birine baktığımda Akrep ve yelkovanın nasıl birbirlerini kovaladıklarını gördükçe, zamanın acımasızca su gibi akıp gittiğini seyrediyordum. Dışarıda ki sağanak yağmur hala devam ediyordu. Anladığım kadarıyla bugün yağıştan dolayı evde olacağız çıksak da St Gallen içerisinde market ve Avm gezintileri yapmak üzere çıkacağız. Hoş bir şey alacağımızdan da değil ya, sadece cay ve kahve içmek, günü gün edip günü değerlendirmek adına. Kitabı elimden masanın üzerine koydum. Dün yazmadığım, yazarken unuttuğum bir konu geldi onu yazmak için günlüğümü elime aldım. Dedim ya dün çok güzel güneşli bir hava vardı. Kostansa giderken, Romanshorn yakınlarında tren son sürat yılan gibi kıvrıla, kıvrıla giderken tren içerisini kötü bir koku sardı. Sanki bir yerlerde lağım patlamış, felaket bir koku. Şaşkın, şaşkın etrafıma bakarken, yüzümün buruştuğunu gören dayım,
Hayırdır ne oldu, rahatsız mısın dedi.
Yok, be dayı çok kötü bir koku bu ne böyle felaket bir şey dedim. Dayım gülerek:
Biz buna burada İsviçre parfümü deriz.
Oda neymiş öyle, o ne demek.
Pencereden dışarıya elini uzatarak, bak şu traktörü görüyor musun, arkasındaki depodan tarlaya attığı bir şey var işte onun kokusu.
Peki, nedir o dedim.
Bu sulandırılmış hayvan gübresi. Bu da şu demek yarın yağmurun yağacağına işaret ediliyor. Bu gün tüm İsviçre de tüm Çiftçiler ve Bawerlar bu gün bu işi yapıyorlar. Yarın yağmur yağdığında bu kokudan eser kalmaz. Doğayı yağan yağmur yıkar atılan bu gübre otların üzerinden toprağa iner, yağan yağmurla otlar hemen büyümeye başlarlar. Yağmurun arkasından büyüyen otlar, güneşin doğduğu ilk günde makinelerle biçilerek, biçilen yerde kurumaya bırakılır. İkinci günde tarlalarda veya meralarda biçilen otlar çevrilerek tekrar kurutulmaya devam edilir havanın durumuna göre. Daha sonra buradan alınarak ot ambarlarına kaldırılarak hayvan yemi olarak kullanılmaya başlanır. Çoğu Bawerların evlerinin önünde biçilen otların çabuk kurutulması için tarlalardan biçilen otlar yaş olarak getiriliyor. Bu getirilen otların gazlarının alındığı, silindir şeklinde bir makine içerisine atılarak gazları alınıp, kurutuluyor. Kurutulan bu otların, hava almayacak şekilde plastik torbalara konarak rulo şeklinde depolandıklarını hemen, hemen her yerde görebiliyorum. Bu hazırlananlar hayvanların kışlık yiyecekleri oluyor.
Burada ilkbaharla birlikte hayvanlar ekim ayına kadar sürekli yeşil ot yiyerek besleniyorlar. Buradaki tarlalarda tel örgü çit ve buna benzer hiçbir şey göremezsiniz. Sadece hayvanların bırakıldığı alanın çevresine elektrikli tel döşeniyor, buda genelde geçici oluyor. Hayvanlar otladıkları yere pisledikleri zaman, hayvan sahipleri hayvanın pisliğini oradan alarak, orayı temizliyorlar. Bunun nedeni nedir? Dediğimde, bu hayvan pisliğinin altından çıkan otlar çok gür ve uzun oluyorlar. Hayvanlar kendi pisliği içerisinden çıkan bu otları kesinlikle yemiyor. Tarla içerisinde öbek, öbek uzamış ot yığınlarını görebiliyorsun. Yani kısacası buradaki hayvanlar bile yiyeceği otları mutlaka seçiyorlar. Bawerlar da bunu bildikleri için bu temizliği mutlaka yapıyorlar…
Ben günlüğüme yoğunlaşmışken dayımda mutfakta öğle yemeğini hazırlamakla meşguldü. Bu gün menüde ne var derseniz, kızartılmış tavuk budu üzeri soslu, yanında haşlanmış patates ve salata, salata üzerine de özel hazırlanmış salata sosu. Yazmayı bıraktım, defter ve kalem masanın üzerinde her an her şey olabilir gibi bıraktım. Salonun penceresinde dışarıya baktığımda hala sağanak yağış devam ediyordu. Yağan bu yağmura rağmen öğleden sonra St. Gallen sokaklarında gezmeye çıkacağız.
Dayım öğle yemeğimiz hazır dediğinde, masada ne var ne yok hepsini toplayarak bir kenara koyup üç kişilik servis açtım. Suni yatıyordu, onu da kaldırarak masaya davet ettim. Yemek yendikten sonra, binadan sokağa çıktığımızda yağmur şiddetini artırmış, şemsiyelerimiz olmasına rağmen yürümek mümkün değildi. Şehir merkezine otobüsle indik. St. Gallen merkezine geldiğimizde, yaya olarak gezinti yapamayacağımıza göre, bu günkü şehir içi gezimizi otobüsle yapmayı düşündük. Buradan otobüse binerek şehrin yarısından fazlasını otobüs turuyla tamamlayarak eve geri döndük. Bu gün zevksiz bir gündü. Bakalım yarın nasıl olacak.
YORUMLAR
Öncelikle, yarını dünden güzel günler dilerim size. Ne kadar uzun zaman olmuş böylesi bir gezi yazısını okumayalı? Her detayı aktarmayı da başarmışsınız kanımca. Merak ve sabırsızlıkla bekleyeceğim gelecek günleri. Bir de öncesi var mı bu yazının diye bakmalıyım tabi. Kutlarım.