Firdevs’in Ayakkabısı
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Öğle ezanı okunduğunda Musa Aksaray civarında geziyordu. Gezmek ama nasıl bir gezmek?.. Gezmenin çeşitleri vardı. Kötüydü, bunalmıştı. Firdevs’e hissettirmemeye çalışıyordu ama durumu pek iyi değildi bu aralar! Firdevs devamlı gülümsemeyi hak eden bir eşti. Gülümsemenin de çeşitleri vardı. Mesela Musa Firdevs’e baktığında gülümsemiyor olsa bile yüzünde bir tebessüm izi olurdu.
Musa ayakkabı dükkânının yanından geçerken ‘’Bugün Firdevs’e ayakkabı alacağım! Otuz sekiz numara, olacak,’’ dedi sessizce. Ve artık karın yağmayacağını, eşiyle kar yağarken dolaşmaya çıkamayacaklarını acıyla düşündü. Kış bir gün tekrar gelecekti ne de olsa. Gülümsedi, nasıl bir ayakkabı alabileceğini düşündü.
Ünlü markaların satıldığı ayakkabı mağazanın önüne geldiğinde cebindeki parayı kontrol etti. ‘’Eşimin parası ile eşime bir ayakkabı almak o kadar da kötü bir şey değil!’’ dedi ve içeriye girdi. Hem yakın bir zamanda işe girecekti belki de. Artık iş ayrımı yapmayacağına dair kendisine söz verdi. Şık ve havalı bayan ayakkabılarına bakarken eşine bir ayakkabı almaya geldiği için şanslı olduğunu, yakın zamanda kendi parası ile de bir ayakkabı alacağını içinden geçirdi.
‘’Kaç para bu ayakkabılar?’’ diye heyecanla sordu Musa genç bayana. Akşam saati yaklaştığını için telaşa kapılmıştı diğer taraftan. Ayakkabıyı hemen satın almalı, kuaför dükkânına koşarak gitmeliydi. Bu sağlıksız bayan neden cevap vermiyordu. ‘’Hanımefendi bu ayakkabılar kaç lira?’’
‘’Seksen lira beyefendi! Ama size yetmişe olur.’’ Genç bayan ayaklarını tuhaf şekilde oynatıp kendi ayakkabılarına yoğunlaştı. Genç adamdan etkilenmişti. Kendisine de böyle hoş bir delikanlının ayakkabı alırken telaşlandığını hayal etti.
‘’Çok pahalıymış. Neden bana yetmişe veriyorsunuz? Altmışa olur!’’ diye atıldı Musa. ‘’Altmışa verirseniz alırım.’’
‘’Kendisine ayakkabı aldığınız bayanı çok sevdiğinizi düşündüğüm için yetmiş dedim,’’ dedi genç bayan. Huzursuz şekilde devam etti: ‘’Altmış olmaz! Kesinlikle olmaz. Zarar ederiz.’’ Zarar etmenin o kadar da kötü bir şey olmadığına inanıyormuş gibi gülümsedi.
‘’Eşime alıyorum. Altmışa anlaştık o zaman!’’ dedi Musa rahat şekilde. ‘’Tamam mı? Zarar etmediğinizi bilmelisiniz. Yeryüzünün son prensesi giyecek bu ayakkabıyı.’’ Musa da gülümsedi, boyası çatlamış olan kunduralarına baktı.
‘’İnanın zarar ettim! Eşiniz kaç numara ayakkabı giyiyor?’’ diye sordu genç bayan. Spor tarzdaki beyaz ve yeşil karışımı ayakkabıyı eline aldı. Sağlamlığını Musa’ya kanıtlamış olmak için dikişlerini kontrol etti.
‘’Zarar etmediniz! Eşimin kaç numara ayakkabı giydiğini unuttum. Çok unutkan oldum bu aralar!’’ dedi Musa. Hüzünlü şekilde tekrar ayakkabılarına baktı. Kendisine de ayakkabı alma vaktinin geldiğini düşündü. Firdevs’in tüm zorlamalarına rağmen bir işe girmeden kendisine ayakkabı almayacağına dair yemin etmişti. Musa’nın duygusallığının yoğunluğunu kalpten hisseden Firdevs’in gözleri dolmuştu.
‘’Ay, eşinizin ayakkabı numarasını bilmiyor musunuz?’’ diyerek elini ağzına götürdü genç bayan.
‘’Siz bayanlar ne değişiksiniz! Evet, şimdi hatırladım. Firdevs otuz sekiz numara giyiyor! Ben eşimin her şeyini biliyorum,’’ dedi Musa yarı ciddi yarı alaylı bir hava ile. ‘’Ve eşim klasik bir bayan değildir. Ayakkabı meraklısı değildir. Bayanların hoş ayakkabılarının olmaması Tanrı’nın yasalarına aykırı olduğu için ben Firdevs’i ikna ettim ayakkabı alma konusunda. Tanrı’nın yasalarına uymak gerek!’’
‘’Anladım. Otuz sekiz numara…’’ diyerek ayakkabıların numarasını kontrol etmeye başladı. Burnunu çekti, öksürdü: ‘’Ben de ayakkabı meraklısı değilimdir. İyi bir erkek bulabilir miyim sizce?’’ Hata yaptığını düşündüğü için terlemeye başladı. Ayakkabılar yere düştü patır patır. Kendini kurtarmak için, ‘’Benim de kendime bir ayakkabı satın almam lazım!’’ dedi ve açılıp genişlemiş olan zevksiz ayakkabılarına yoğunlaştı. Harbiden berbat bir kızdı. Fakir bir delikanlı bile kendisini umursamıyor, kibar bir dille konuşma gereği duymuyordu. Örneğin hangi tarz ayakkabıların kendisine yakışabileceğinden bahsedebilirdi.
Musa yere düşen ayakkabıların içinde otuz sekiz numarayı bulup doğruldu. Tekrar eğilip diğer ayakkabıları üst üste dizmeye çalıştı: ‘’Sizce ben iyi bir erkek miyim ki?.. Galiba ayakkabı meraklısı olmamak iyi bir erkek bulmak için yetmez.’’ Canı sıkılmıştı Musa’nın. Hemen çıkmalıydı bu mağazadan. Acizliğini tekrar hatırlatmıştı sağlıksız ve sakar bayan. ‘’Parasını hemen ödeyeyim! Geç kaldım hanımefendi.’’
Musa Firdevs’e aldığı ayakkabının parasını ödedi. Tam çıkarken arkasından genç bayan seslendi: ‘’Kendinize de ayakkabı almaya gelin bir ara. Yine size özel bir indirim yaparım beyefendi!’’ Hayatın ne kadar ilginç yönlerinin olduğunu artık çok daha iyi biliyordu. Ve erkeklerin hepsi aynı modelde ve kafada değildi.
‘’Ölmezsem gelirim!’’ dedi Musa gülümseyerek… Ölecek olan Musa değildi, Firdevs’ti. Ve tekrar ayakkabı almaya gelecekti. Ama kendisine değil.. Kendi alın teri ile kazandığı parasından Firdevs için ayakkabı alacaktı. Puslu bir Pazar öğleden sonrasında hediyeyi eşinin mezarına götürecekti. Musa tüm bunlardan habersiz olarak koşarak Fevzi Paşa Caddesi’nde minibüse atladı. Firdevs işten çıkmadan önce kuaför dükkânın kapısında olmalıydı…
(Okuyucuya bir soru: Firdevs mi fedakârdı, yoksa Musa mı? – Birinci tekille yazılan sahnenin üçüncü tekil versiyonu-)
YORUMLAR
Son bölüme takıldım kaldım yazınızda. Yani kahramanın eşinin mezarına ayakkabı götürmesi kısmına.
Pek çok şeyi yaşattığı mutluluktan dolayı isterken, mutluluğu kendisi için ısrarla istiyoruz galiba.Bu kapsamda gerçek ahlaki yaşamı kendine hedeflemiş yazıdaki kahraman eşinin mezarına giderek ve ona ayakkabı götürerek acı çekme deneyimini kendisinde yaşayarak mutlu olabileceğini düşünüyor. Geçmişi yad etme içgüdüsü, ahlaki düzeyinin değişmediğinin ve eşine Sadık olduğu günlerdeki iç huzurundaki mutluluğu tekrar yaşama adapte etme isteği bence. Oysa ki aradığı mutluluk ne kadar acımasız gelse de yaptığını düşündüğü fedakarlıkla elde edilebilecek nokta da değil ki bu yaptığı da fedakarlık değil. Çünkü istese bu karmaşadan çıkıp, asıl fedakarlığı gerçekten yaşayarak yani hayatının fişini takıp mutlu olmaya çalışarak deneyimleyebilrdi.Demek ki kendi içinde dahası var. Her birimizin içinde dahası olduğu gibi..Eee peki fedakar kim?
Bence ikisi de değil ya da her ikisi de...ne farkeder ki ikisi içinde fedakarlık olarak düşündüklerini deneyimleme şansı artık yok ise. fedakarlık en önemli şey olmamalı bence ahlaki kriterler değerlendirmesinde hele söz konusu ölü bir eşse.
Anlamlı ve düşündüren bir yazıydı gerçekten...
Teşekkürler kendi adıma
Saygılarımla
ccelayir
sanırım bu öyküdeki herkes fedakar, şartlara bakmazsak firdevs daha fedakar gibi duruyor ama firdevsi tanımıyoruz. belki firdevs öleceği için onu daha fedakar buluyorum. burada kahraman musa olduğuna ve konu fedakarlık olduğuna göre yazar bunu pekala bilir. )) anlatın çok güzeldi.tebrikler