- 634 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Esin Kaynağı
Elimde bir kalem, Rodin heykeli gibi oturuyorum masada. Düşünemiyor, yazamıyor, hikâyeler, öyküler tasarlayamıyorum. Ne diyorsunuz? Esin kaynağı, evet esin kaynağım yok.
Caddeye çıkıyor, kalabalıklara karışıyorum. İnsanların günlük telaşlarına, aceleciliklerine, öfkelerine bazen dikkatsizliklerine, aymazlıklarına şahit oluyorum.
Bir güvercin su birikintisinden su içiyor, martılar çatı katlarını mesken tutmuş filozofvari ufukları seyrediyorlar. Nereden geldiyse bir sığırcık sürüsü peydahlanıyor gökyüzünde. Bu manzara karşısında şaşkınım zira binlerce kuş ahenkle dans ediyor, ama onların bu muhteşem dans gösterisi bile içimdeki yazma şevkini harekete geçirmiyor.
Eve geliyorum bilgisayarda film seyrediyorum, müzik dinliyorum, internette sörf yapıyorum bir konu yakalayabilme umuduyla haftada bir tiyatroya gidiyorum ama nafile… yazamıyorum, kahretsin yine esin kaynağı.
Araba kullanırken, alışveriş yaparken, parkta iri gövdeli ağaçların koyu gölgelerinde sabah sporunu yaparken, havuzda yüzerken yazı yazmak geçiyor içimden ama, yok yok ilham perim yok.
Yazı yazmak için çok okumalısın demişti bir arkadaşım ve eklemişti, çok ve çeşitli konularda okumalısın çünkü yazar olmanın bir numaralı şartı okumaktır. Onun bu tavsiyesine uyarak kütüphaneyi yol ettiğime inanıyorum ama anladım ki; okumakla, koltuk altında çok kitap taşımakla yazar olunmuyor. Sadece okumak bir yazarın yazma susuzluğunu gidermiyor diyor Nuri Pakdil ve ekliyor; “yazmanın acısını duymak, sürekli okumak azaltmıyor bu acıyı yoğunlaştırıyor, çünkü sanatta edebiyatta daha çok yazarak algılanan bir gizdir. Yalnızca okumak bu gizin etrafında dolaşmaktır. Sürekli koku almaya çalışmaktır kesin algılama değil.” Gerçi benim amacım bir yazar olmak da değil ya. Sadece hayatımı edebiyat ve yazıyla doldurmak istiyordum. Hayatımın gayelerinden birisinin de edebiyat sevgisi olmasını istiyordum. Bu sevgi içimde daima durmalıydı. Bu sevgi hayatıma anlam katmalıydı ve özellikle sıkıntılı anlarımda beni korunaklı bir liman gibi korumalıydı.
“Hayatın Öteki Renkleri’’nde Orhan Pamuk’un anlattığı gibi, benim de mutlu olabilmem ve hayattan tat alabilmem için her gün bir miktar edebiyatla, yazıyla meşgul olmam gerekiyordu. Bir takvim yaprağı bile okumamış, defterime bir şeyler karalamamışsam o günümü heba etmiş sayıyordum.
‘’Med Cezir’’ kitabında yazı yazmak için üç şeyin gerekli olduğu belirtir Elif Şafak; “kağıt, kalem ve fikir.” Ben bunlara bir dördüncü madde eklemek istiyorum; esin kaynağı yani ilham.
“Edebiyat Mutluluktur” kitabında roman yazarlarının yarattıkları unutulmaz karakterler ile içinde yaşadıkları toplumu sosyologlardan, ekonomistlerden, tarihçilerden çok daha derin anlatmayı başardıkları belirtir Zülfü Livaneli. Bunun da temelinde zeka ve bilgi değil, sezgilerinin olduğu vurgulanır.
Yine geldik mi esin kaynağı, sezgi ve ilhama?
Her sanat dalında olduğu gibi edebiyatta da bir his bir ilham söz konusu.Diğer türlü okuduğumuzda gönlümüzü coşturan ve önümüze yeni ufuklar açan o ölümsüz eserler başka nasıl yazılabilirdi?
Esin kaynağı olmadan ortaya çıkmış yazılar üçüncü sınıf lokanta menülerinden farksız. Esin kaynağının ise ne okulu var ne de yöntemi? Allah vergisi bir kabiliyet bir yetenek söz konusu. Gerçi son zamanlarda yazı yazma kursları düzenleniyor, ama ben böyle bir kursun beyhude olduğuna inanıyorum.
Neden yazarlar, sanatkârlar hiç okula gitmemiş, belli bir öğrenim görmemiş insanlar arasından çıkar? Neden bir eğitim sistemi insanı kaliteli yapmaz?
Belki de eğitim sistemleri gerçek bilimi, özgür düşünceyi ve yaratıcılık ruhunu geliştirmek bir yana köreltip öldürdüğü içindir ya da belli bir ideolojiyi körpe dimağlara aşıladığı içindir.
Bu tür insanlar halktandır, halkın bağrından kopup gelmişler ve hayatlarını bir nevi tırnaklarıyla kazıya kazıya kazanmışlar, amaçlarından asla taviz vermeyerek başarıya ulaşmışlardır.
İşte size edebiyat dünyasının gökte parlayan yıldızları kabul ettiğim duayenlerinden birkaç tablo: Cengiz Aytmatov, Maksim Gorki, Jhon Steinbeck, Gabriel Marguez, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Kemal Tahir
Hepsinin ortak özelliği belli bir öğrenim görmemeleri ve hayatlarını bulaşıkçılıktan tutun bekçilik, uşaklık, fırıncılık, duvarcılık, hamallık… vs gibi işlerden kazanmalarıdır.
Bununla beraber hayatta hiç maddi sıkıntı çekmemiş hiç ırgatlık, işçilik yapmamış kariyer sahibi başarılı yazarlar muhakkak vardır, ancak halkın arasına karışmamış, onların göz bebeklerine bakmamış, onların acılarına, kederlerine hatta sevinçlerine şahit olamamış yazarlar bir yazar olamazlar demek istemem sadece gönlümün yazarı olamazlar derim.
Her yazarın bir yazı yazma tekniği vardır. Kimisi yazacağı kitabın konusuyla ilgili bilgiler toplar, araştırmalar, incelemeler yapar, notlar tutar sonra kalkar tüm bunları puzzle gibi birleştirir. Kimisi erbain çıkaran dervişler gibi bir adaya ya da odaya hapseder kendini ve kitabını bitirinceye kadar hiç çıkmaz. Kimisi halkın arasındadır, elinde ne kitap ne defter, kahvehanede, kafeteryada otururken, sinema afişlerini seyrederken kargacık burgacık kağıtlara bir şeyler karalar. Kiminin elinde kalem altıncı parmağı olmuştur hiç düşmez. Kimisi sabahın serinliğinde, kimisi akşamın sessizliğinde kimisi her ortamda yazar. Kimisi bir metre uzunluğunca yazar kimi sabaha dek yazar sonra da kalkar tüm yazılanları çöpe atar. Elinde ise kala kala yarım sayfa bir yazı kalmıştır. Uykusuz geçen gecelerin mahsulü işte o yarım sayfacıktır.
“Yazmak, uzun bir yürüyüşe başlamaktır. Küçük cümleler ulana ulana uzun bir cümle olur. Bir yazarda ömrü boyunca o uzun cümleyi yazmak için çırpınır. Onun gece demeden gündüz demeden ötmesi hep bundandır.” Nuri Pakdil.
Benim için yazı yazmak bir tutku bir keyif ve her şeyden önce hava gibi su gibi bir ihtiyaç öncelikle. Hayatımı yazı ve kalemle doldurabilme çabası. Hafızamda daima bir hikâyeciğin olması arzusu. Bu işin zevkine henüz varamasam da savaş meydanlarında uçuşan mermiler gibi kelimelerin uçuşması dileği hafızamda.
Başarabilirsen mesut ve mutlu olacağım ama şunun da farkındayım elbet; bir edebiyat eseri ne kadar güzel yazılırsa yazılsın, dürüst, onurlu yaşanmış bir hayat kadar güzel olamaz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.