İkiz ruhlar 10 arkası yarın deneme öykü
Getirdiğimiz güllerle yumuşacık toprağın üzerini döşedik, her taraf toprak ve gül kokuyordu. Son bir kez dua edip mezarlıktan ayrıldık ama gözüm hep arkadaydı, dönüp dönüp bakıyordum.
Berrin teyze ise anlatmaya devam ediyordu.
-Maddi sorunu olmayan beni seven benim ve çocuğumun kıymetini bilen iyi bir insandır. çocuğumun hatırı için evlenmiştim, çok da mutlu etti beni çok memnunum ondan.
Onu unutabildiniz mi şey yani Atıf’ın babasını?
-Hayır asla unutmadım, Atıf bir aşk çocuğuydu her an gözümün önünde aşkımın canlı kanıtı varken nasıl unutabilirdim.
Oldukça bitkindi, hem yürüyüp hem de anlatmak yormuştu onu, koluma girmesini söyledim.
Minnetle yüzüme baktı ve sarıldı bana.
-Şimdi ben de, sen de sevdiklerimizi kaybettik gelinim olmanı çok isterdim, ama kızım oldun. Sana sırrımı açıklamamın sebebi çok fazla yaşayamayacağımı hissettiğim içindir.
Yoo hayır siz de ölmeyin! Siz bana Atıf’dan kalan çok değerli bir emanetsiniz.
Yüzüne böyle diyordum ama gerçekten de kadıncağız son günlerde çok bitkin görünüyordu.
Arabayı gelirken ben kullanmış mezarlıktan oldukça uzak bir yere park etmiştim.
Yol boyunca hep Atıf’tan söz ettik durduk, onun hakkında bilmediğim ne çok şey vardı.
-Beni ara sıra arar mısın unutma e mi Rüya’cığım
Aa tabii ararım Berrin teyzeciğim aramaz olur muyum? Okuldan fırsat bulduğum da da gelirim.
Bana burada müsaade ben burada ineyim yanağına bir öpücük kondurup indim arabadan.
Hoşça kalın görüşürüz
- Hoşça kal Rüya tabii görüşelim beni habersiz bırakma canım.
Onunla bir kaç kez daha buluştuk, sonra kocası bana acı haberi verdi.
Çok üzülmüştüm, Atıf’ı konuşacağım tek insandı; sonuçta annesiydi. Onunla sohbetlerde teselli buluyordum.
Öleceğini tahmin etsem de böyle kısa sürede olacağı hiç aklıma gelmezdi..
Berrin teyze de ölmüştü, artık ağlamıyordum bile; bütün sevdiklerim sevdiklerimden geriye kalanlar göçüp gidiyorlardı..
Okul tatil olmak üzereydi, derslerin yoğunluğundan; sınavların telaşından Berrin teyzeyi daha fazla düşünmeye fırsat bulamadım.
Derken üniversite sınavları; arkadaşlar her birimiz ayrı, ayrı yerleri kazanmıştık.
Mine’yle Suat nişanlanmışlardı; Taner fırsat buldukça ara, sıra beni arıyordu.
Hülya, yurt dışı seferlerinde devamlı uçuyordu. Geldiğinde de fazlaca görüşemiyorduk.
Gittiği her yeden bana değişik hediyeler getiriyordu,sevgilisi Tayfun’la tanıştırmıştı bizi eli yüzü düzgün bir gence benziyordu.
Bu deli kızın yavaş, yavaş durulması beni şaşırtıyordu.
Tayfun’u deliler gibi seviyordu; mesleğine tutkun olmasa istifa etmeyi bile düşünebilirdi.
Ev kızı olup kuzu, kuzu Tayfun’un kendini isteyeceği güne kadar evde bekleyip çeyiz dizebilirdi.
İki sevgili pek seyrek görüşebiliyorlardı, bu yüzden yurt dışından görevden döndüğünde onu evde tutmaya yürek isterdi.
Kendimi çok yalnız hissediyordum, teyzem bütün sevgisi ve şefkatine rağmen bana yeterince arkadaşlık yapamıyordu.
Okulların açılmasını dört gözle bekliyor, üniversiteye başlarsam oyalanacağımı düşünerek yazın çabucak geçmesini istiyordum.
Yine bir gün Karaca Ahmet’e gitmek üzre teyzemin arabasını aldım yola koyuldum.
Son baharda mezarlık sanki daha bir hüzünlüydü, rengarenk yaprakların hışırtısı, mezarlığa ziyarete giden ailelerin sessizliğiyle tezat oluşturuyordu.
Bir an evvel kapıdan girmek için adımlarımı hızlandırmıştım ki karşıdan gelen bir adamla göz, göze geldik
Benim halime gülümseyerek bakıyordu; ama yüzündeki gülümseme belli belirsiz bir hüznü saklamaya yetmiyordu.
Dönüp, dönüp baktım ve her defasında yakalandım ona; çok yakışıklı bir adamdı.
Ona karşı içimde tanımlayamadığım kıpırtılar duydum ki sanki bir yerden tanıdığım biriydi.
Şakaklarındaki kırların kendisini bir kat daha yakışıklı yaptığı adamın gözleri renkliydi; tanıdığım birini anımsatıyordu ama kimdi, aklım karışmıştı..
Öyle çok ısrarla bakmıştım ki melon şapkasını çıkarıp beni selamladı ve ağaçların arasında yürürken aniden gözden kayboldu.
Çok şaşkındım; bir an onu unutup Atıf’ın mezarına doğru yürürken Berrin teyzenin de hemen oğlunun yanına defnedilmiş olduğunu gördüm.
Günlerdir biriken yaşlarımı tutamadım artık mezarın üzerine kapattım kendimi..
Mezar taşlarında Atıf Özgen, Berrin teyzeninkindeyse Berrin Şahin ruhlarına el fatiha yazıyordu ve mezarın üzerine bir demet Menekşe bırakılmıştı.
Ben de getirdiğim sarı gülleri Atıf’ın mezarına beyaz olanları da Berrin teyzenin henüz kurumamış toprağının üzerine serpiştirdim.
Beyaz güllerle Menekşe çok güzel bir uyum sağlamıştı, kimdi acaba gelen ziyaretçi.
Canım sevgilim bundan sonra sana sık, sık gelemezsem bağışla beni, seni unutamadım; unutmayacağım da...
-Ağlama Rüya ağlama sevgilim, biz ayrılmadık ki her an beraber değil miyiz?
Ağlama güzelim bak rengin ne kadar soluk, ben burada yalnız değilim görüyorsun annem de yanımda..
Ağlarsan nasıl rahat ederim ki..
Bir kelebek dolaşıp gelip omzuma konmuştu; tam tutmak üzereyken elimden kurtuldu, katıla katıla ağlıyordum.
Göz yaşı sağanağı geldiği gibi aniden bitiverdi, oradan koşar adımlarla ayrıldım.
Bir daha uzun bir süre onu ziyaret edebileceğimi sanmıyordum.
Anılarımı her gün onun bir doğum günümde hediye ettiği deftere yazıyordum.
Bu satırları yazarken ne kadar uzun süredir yazdığımı bilmiyordum ama bileğim tutulmuştu.
Artık okullar kapanıncaya kadar da yazmayacağım, zaten hayatımda anı defterime yazılacak önemli bir şey de yoktu ki..
Hoşça kal sevgilim sen her gece rüyama girip unut beni Rüya desen de ben seni asla unutmayacağım.
Seni Karaca Ahmet mezarlığına değil benim kalbime gömdüler.
Kalbimin bir parçası karanlık; oradaki tek ışık Lacivert bakışlarından ruhuma yansıyan o muazzam ışık.
Beni hayata bağlayan.
Rüya.
Saçlarına kırlar düşmüş adam elindeki defteri kapatıp lambayı kapattı.
Defterin son sayfasında silik bir yazı vardı, yarın bir defter almalıyım yazıyordu; buna göre bir defter daha olması gerekir diye düşünürken uyuyakaldı.
Yüksel Nimet Apel