- 713 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BERKELEY
George Berkeley, 1685-1753 yılları arasında yaşamış İngiliz filozofudur. İrlanda’da doğmuş, Dublin’de ve Londra’da okumuş, din adamı olmuş, Eski Yunanca, İbranice ve teoloji öğretmenliği yapmış;İtalya ve Fransa’da bulunmuştur. Bir kaç yıl Amerika’da kaldıktan sonra yurduna dönmüş ve Clayne Piskoposluğuna getirilmiştir. Daha sonra Oxford’a çekilmiştir. Ünlü İngiliz filozofu Locke’un görüşlerinden hareket eden Berkeley, dinsel hakikatleri savunmak amacıyla ileri sürdüğü felsefi düşünceleri ile on sekizinci yüzyıl İngiliz felsefesine yeni bir yön verdiği gibi, kendisinden sonra gelen önemli düşünürleri de derinden derine etkilemiştir. Dinsel ve metafizik bir sistem kurmak için çalışmış olan Berkeley,dış dünyanın, eşyanın ve maddenin kendi başlarına var olmadıklarını ispat etmeye çalışmıştır. Bundan ötürü felsefesine, immeteiralizm adı verilmiştir. Yani filozof dış dünyanın , eşyanın ve maddenin gerçek olmadıklarını ve en çok zihnimizdeki tasarımlardan ibaret bulunduklarını ileri sürmüştür.Demek ki, nesnelerin ve maddenin , bizim bilincimizden bağımsız birer varlık olduğunu söylemek yanlıştır. Berkeley’e göre , var olmak, algılanmak demektir. Zihnimizdeki dış dünya ve varlıklarla ilgili olarak bulunan bütün tasarımların temeli duyumlardadır. Dış dünya hakkında bildiğimiz her şey bu duyumlardan gelmekte ve bunların ötesinde , eşyanın kendinde bulunan bir takım genel özelliklerin örneğin yer kaplamanın , büyüklüğün, şeklin ya da durumun var olduğunu söylemek yanlıştır. Bunu söylemek yanlıştır. Yine bundan ötürü filozofların sözünü ettiği ’madde’de sadece soyut niteliklerin bir araya getirilmesi ile yaratılmış olan bir kuruntudur.Duyumlar birbirine eklendikleri ve bir karmaşa meydana getirdikleri için biz, dış dünyada nesneler ya da bilincimizden bağımsız ’nitelikler’ ve özellikler olduğunu kabul etmeyen Berkeley, bu dünyanın sadece bir kuruntudan ibaret olduğunu da söylemez. Zihnimizdeki tasarımların bir dış sebebi vardır. Ama bu sebep, eşya ya da nesnel dış varlıklar gibi maddesel bir sebep, eşya ya da nesnel dış varlıklar gibi maddesel bir sebep değil, tinsel ve ruhsal bir sebeptir, yani sonsuz ruh olan Tanrı’dır. Nesnelerde görür gibi olduğumuzu sandığımız bütün değişiklikler Tarının bizim zihnimizde yarattığı tasarımlardan başka bir şey değildir. Yanılmalar, kuruntular ve hayaller bizim kendi ruhumuzdan yani ’sonlu ruhtan’gelir. Düzenli ve sürekli olan tasarımlar ve değişiklikler ise Tanrı tarafından sağlanmaktadır ve bunlar ’doğru’ tasarımlardır.Görüldüğü gibi Berkeley, dış dünyanın, ya da maddesel dünyanın , bilincimizden bağımsız ve tek başına var olmadığını ispatlamaya çalışmıştır. Onun gözünde , dış dünya hakkında edindiğimiz bütün tasarımlar bize bu dünya tarafından değil Tanrı tarafından verilmektedir. Bundan ötürü ’madde’ ya da ’cevher’ diye bilinçten bağımsız bir varlık yoktur. Böylece Berleley, dış dünya ile insan bilinci arasındaki ilişkinin ne olduğu sorusuna , tam anlamıyla idealist bir cevap vermekte yani bilincin , dış dünyadan ve maddeden önce geldiğini , onu doğurduğunu , onun temeli ve sebebi olduğunu ileri sürmektedir. Yine bundan ötürü Berkeley, modern felsefede, idealizmin babası olarak kabul edilmiştir.Üstelik onun idealizmi, insan öznesinin önemini iyice abartarak ele aldığı için öznel idealizm diye haklı olarak adlandırılmıştır.
Filozof, temel fikirlerini genç yaşta yazdığı ’insan bilgisinin ilkeleri üzerine kitap’isimli eserinde açıklamıştır.Son eserlerinde Plotinos’un fikirlerini inceleyen Berkeley’in Yeni Platoncu etkiler altında kaldığı görülmektedir.
Büyük şairimiz Nazım Hikmet, Berkeley’in görüşlerine karşı çıkmış ve ona zehir zıkkım bir de şiir yazmıştır.
Behey
Berkley!
Behey on sekizinci asrın filozof peskoposu.
Felsefenden tüten günlük kokusu
başımızı döndürmek içindir.
Hayat kavgasında bizi
dizüstü süründürmek içindir.
Behey
Berkley,
Behey Allahın
Cebrail şeklindeki Ezraili,
Behey on sekizinci asrın en filozof katili!
Hâlâ geziyor İskoçya köylerinde
adımlarının sesi.
Hâlâ uluyor adımlarının sesine
tüyleri kanlı bir köpek.
Hâlâ
her gece titreyerek
görüyor gölgeni İskoçya köylüleri
evlerinin
camlarında!
Hâlâ
kanlı beş parmağının izi var
o beyaz buzlu camlar gibi şimal akşamlarında!
Behey
Berkley!
Behey meyhane kızlarının kara cübbeli kavalyesi,
Kıralın şövalyesi,
sermayenin altın sesi,
ve Allahın peskoposu!
Felsefenden tüten günlük kokusu
başımızı döndürmek içindir.
Hayat kavgasında bizi
dizüstü süründürmek içindir!
Her kelimen
kelepçelerken
bileklerimizi,
kıvrılan
bir yılan
gibi satırların
sokmak istiyor yüreklerimizi.
Beli hançerli bir İsaya benziyor resmin.
Sivriliyor kitaplarından ismin
sivri yosunlu ucundan
kızıl kan
damlıyan
yeşil bir diş gibi.
Her kitabın
diz çökmüş önünde Rabbın
kara kuşaklı bir keşiş gibi..
Sen bu kıyafetle mi bizi kandıracaktın,
inandıracaktın?
Biz İsanın vuslatını bekleyen
bir rahibe değiliz ki!
Behey
Berkley!
Behey tilkilerin şahı tilki!
Çalarken satırların zafer düdüğü,
küçük bir taş parçasının en küçüğü
imparatorların imparatoru gibi çıkınca karşısına,
hemen anlaşmak için
bir kapı açıyorsun,
binip Allahının sırtına
soldan geri kaçıyorsun!
Kaçma dur!
Her yol Romaya gider,
— bu belki doğrudur —
fakat
fikri evvel gören her felsefenin
safsata iklimidir yelken açtığı yer!
Bu bir hakikat
— hem de mutlak cinsinden — !
İşte sen
işte senin felsefen:
Sen o sarı kırmızı rengini gördüğün
cilâlı derisine parmaklarını sürdüğün
parlak
yuvarlak
elmaya:
«Fikirlerin bir
terkibidir,»
diyorsun!
Dışımızda bize bağlanmadan
var olan
varlığı
inkâr ediyorsun!
Şu mavi deniz
şu mavi denizde yüzen beyaz yelkenli gemi,
kendi kendinden aldığın fikirlerdir, öyle mi?
Mademki kendi fikrindir yüzen gemi,
mademki kendi fikrindir umman,
ne zaman var,
ne mekân!
Ne senin haricinde bir vücut
ne senden evvel kimse mevcut,
ne senden sonra kâinat baki
bir sen
bir de Allah hakikî.
Lâkin ey kara meyhanelerin sarhoş papazı!
Senin dışında değil miydi
kıllı kollarında kıvranan meyhanecinin kızı?
Yoksa kendi altında sen
kendinle mi yattın?
Diyelim ki senden evvel baban yok
İsa gibi.
Yine fakat bacakları arasından çıktığın
Meryem gibi bir anan da mı yok!
Diyelim ki yapyalnızsın
Turu Sinada Musa gibi,
ne yazık! Tevratını okuyan da mı yok!
Çok yalan söylemişsin çok.
Sen emin ol ki Berkley
— olmasan da zarar yok —
bu şi’re benzer yazıda hissene düşen şey:
biraz alay
biraz şaka
ve birkaç tokat
— eldivensiz cinsinden —
Neyleyim?
Neş’e kavganın musikisidir.
Kavgada kuvvetini kaybetmiş gibidir biraz
neş’enin çelik ahengini duymayan adam;
neş’e ... iyi şeydir vesselam,
— baş döndürmezse eğer —
ve işte bizimkiler
güldüler mi,
ağız dolusu gülüyorlar.
Kabahat onların kuvvetinde:
yoksa ne sende
ne de bende!
Dinle Berkley!
— dinlemesen de olur —
Biz dinleyelim:
Beynimiz bal yoğuran
bir kovan.
Ona balı dolduran
arıdır hayat.
Aldığımız hislerin
sonsuz derin
pınarıdır kâinat!
Kâinat geniş
kâinat derin
kâinat uçsuz bucaksız!
Biz onun parçaları,
biz ondan doğan bir sürü bacaksız!
Biz o bacaksızların
— anasını inkâr etmeyen cinsi —
Çünkü biz
emredenlere emir verenlerden değiliz!
Bağlıyız toprağa
kalın halatlar gibi kollarımızla!
Çelik dişleri şimşekli çarklılar
koparırken kara toprağın esrarını,
biz
seyretmedeyiz
cihan içinden cihanların
doğuşunu;
kehkeşanların
gümüş aydınlığında!
Görmüşüz,
görmedeyiz
yılların yollarında toprak oluşunu
kızıl kadife dudaklı kızların!
Çiziyor hareketi gözlerimize
sonsuz maviliklerde
kuyrukluyıldızların
sırma saçlarından kalan izler.
Her habbe koynunda bir kubbeyi gizler!..
Şu denizler,
şu denizlerin üstünde denizler gibi esen,
rüzgârların uğultusu.
Şu ipi kopmuş
inci bir gerdanlık gibi damlayan su,
şu bir damla su,
uzaklaştıkça, yaklaşılan
hakikati gizler..
Her yeni ummanla beraber
bir yeni imkân!
Kâinat geniş
kâinat derin
kâinat uçsuz bucaksız!
Behey!
Berkley!
Behey bir karış boyuna bakmadan
Karpatları inkâr eden cüce!
Ahrete gittiysen eğer
oradan bir taç gönder,
süslemek için Allahının kafasını!
Fakat buradan
topla hemen tarağını tasını,
Haraç mezat!
Haraç mezat!
götür pazara bir pula sat:
Topraktaki saltanatın
göğe çıkan tahtını!
Yok üstünde tabiatın
tabiattan gayri kuvvet!..
Tabiat geniş
tabiat derin
tabiat uçsuz bucaksız!..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.