- 1141 Okunma
- 7 Yorum
- 2 Beğeni
BETERİN BETERİ - I
İnsanın annesinin, babasının ve kardeşlerinin olması ne büyük nimettir. Hele ailenin gücünü, sevgisini doyasıya üzerinde hissetmek ve varlıklarıyla mutlu mesut yaşamak…
Bugüne kadar ne kayıplar verdiniz kim bilir! Geriye dönüp baktığımda ben, ebediyete gitmiş sevdiklerimin, tanıdıklarımın yaşayanlardan çok daha fazla olduğunu fark ediyorum ve her gün ayrı bir hüzün çörekleniyor içime. Hele zamansız çalan o telefonlar yok mu? Nasıl bir ürperti veriyor yüreğime...
Sizi bilmem ama en rahatsız olduklarım gece gelen telefonlar. Böyle anlarda ilk sözüm selam sabahtan önce “Hayırdır? “ demek. Varsa bir şey hemen öğrenmek isterim ki, lafı dolandırıp durmasın karşımdaki kişi ve meraktan kıvrandırmasın beni. Heleki gelen bir ölüm haberiyse! Of ki ne of yani! Söylemek zorunda olana da haberi alana da zor mu zor.
* * *
İşte böyle bir gündeyim. Yeni bir eve taşınmışım, tam istediğim gibi. Müstakil, kocaman bir koru içinde yeşil mi yeşil. Her şey kıvamını bulmuş, yerli yerinde Erkek kardeşim İstanbul’dan yardıma gelmiş sağ olsun.
“Büfe şöyle mi konsun, koltuklar burada daha mı iyi durur?” diye, yerleşme telaşıyla o oda bu köşe dolanıyoruz evin içinde. Her bir eşyayı koyduğum yeri beğenmeyip değiştirdikçe Selim kararsızlığımdan sıkılıp Jaluzileri takmaya vermiş kendini. Arada bir bitmiş olanlara göz atıp, pek bir hoşlanıyorum.
“Aman ne güzel yakışacak bunlar salonumuza dimi ?”
Eşim Julian’ın yukarda. Öncelikle yatak odası ve onun çalışma odası kurulup yerleştirildi. Bizim telaşımız arasında olmak istemiyor. Türkçe anlamadığı için bu iyi de oluyor, bir de her yaptığımızı ona tercüme etmek zorunda kalmıyorum bende. Bu arada gece yarısını çoktan bulmuşuz. Gün boyu dolanıp durmaktan bitap düşmüş bedenlerimiz. Başım fena halde yastık özlemindeyken, cep telefonum çalıyor acı acı. Gecenin bu saatinde gelmesi böyle düşünmemin sebebi. Anında sıkışıyor Yüreğim.
“Eyvah!” diye iç geçiriyorum. “Anneme bir şey mi oldu ki!”
Evet!.. İlk aklıma gelen düşünce bu. Çünkü beş yıldır “Alzheimer” hastalığının pençesinde. Günden güne dönmeye başlamış bebekliğine. Taburenin üzerinden atlayıp, elim böğrümde bir telaş açıyorum telefonu.
“Alo!!!!!”
“Halacım ben Evren!“ Yeğenimin sesi titriyor.
“Hayırdır! Kime ne oldu?” Belli ki haber acı, ona vermişler görevi. “Şey” diye geveliyor ağzında. Konuşmanın arkasını getiremeyecek belli.
“Söyle hadi… Anneme mi bir şey oldu?” diye haykırıyorum.
Çünkü biliyorum hoş bir şey duymayacağımı. Kardeşim de elindekileri bırakıp yanıma gelmiş, sorular soruyor kulağımın dibinde.
“Abla! Ne olmuş?”
“Babaannem değil hala… Amcam… Amcam kalp krizi geçirdi, ilk yardım hastanesindeyiz şu an."
“Abim” mi?
Şoke oluyorum. Bu hiç beklemediğim bir haber çünkü. Aklıma ikinci geleni soruyorum.
“Doğru söyle! Öldü mü yoksa?
-…………………..!
O kahreden sessizlik sorumu doğrular nitelikte. Tavan yere iniyor, bende onunla birlikte yapışıyorum yere. 2012 Martın 17’si. Sonra bakıyorum üzerimizde eşofmanlarımız, gözlerde yaşlar sel olmuş, arabanın içindeyiz Selim ile birlikte. Julian’ı bırakmışız bir başına, yeni taşındığımız şehir içine bir hayli uzak o evde. Gelse de ne yapacak zaten? Bizim hallerimizi hiç anlamıyor ki? Sadece kulağımda çınlayıp duruyor.son söyledikleri.
“Please accept the destiny my dear… Don’t torture yourself. We cannot bring him back! You know that don’t you!“ (Lütfen kadere razı ol canım… Kendine eziyet etme… Onu geri getiremeyiz, biliyorsun değil mi?)
Elbette biliyorum. Saim gitmiş!.. Her kavuştuğumuzda sürekli bırak şu illeti içmeyi, bitirdi seni dediğim ortanca abim. Vay ki vay!!! Daha bir saat olmadan yola vuralı, bir tipi başlamaz mı? 30km den fazla hız yapamıyoruz, araba sağa sola kayıyor. Hiç bir hazırlık yok tabi. O psikoloji içinde bir an önce İstanbul’a varmaktan başka bir şey düşünemedik ki. O yolculuk nasıl bitti, İstanbul’a nasıl vardık hiç bilmiyorum. Hasretle kavuşmamız, onun son yolculuğunda oldu.
Beş kardeşin arasında bu ilk kayıptı ve piyango Saim abime vurmuştu. Yokmuş kardeş acısı gibi! İki sene gözyaşım dinmedi. Bu kadar üzme kendini Allah beterinden korusun dendikçe, derdim ki abim gitmiş benim, daha beteri ne ola ki?
Doğruymuş meğer, bunun cevabını da sonra yaşanacak günler verecekti.
***
Onu da bir sonraki anı yazımda anlatırım.
YORUMLAR
Başınız sağolsun Sevgili Billur Hanım. Bilirim o ateşin nasıl yaktğını çünkü bir buçuk yıl önce ben de yaşadım. Allah kimseye yaşatmasın.
Billur T. Phelps
Ama akibet elbet bir gün başa gelecek..
O zamana kadar, sağlıkla , huzurla, mutlulukla yaşamak dileklerimle
Sevgiler,
Gözlerimde dolup kalan bu hüznü, bu garip şeyi anlatabilsem...
Ne olur bilmiyorum?
Öncelikle Allah rahmet eylesin, sabır versin size ve bütün sevenlerine.
Hep diyoruz ya şu son yolculuklar zamansız yakalar, zamansız dağlar insanın içini.
Acısı üstelik kardeş acısıysa bu; yakar çok yakar.
Ben de bu yazının üstüne altı kardeşimi düşündüm.
Onlara uzun ömür versin Allah'ım diye dua ettim.
Size ve ailenize de mutlu ve güzel bir ömür nasip etsin.
Böyle esti geçti içimize.
Hafif bir rüzgarla üşüttü.
Sonra gözlerimize düştü bir yağmur tanesi.
Ve iyi ki varsınız, hep var olun.
Sevgimle...
Sihirli Kalem tarafından 9/24/2014 2:28:43 PM zamanında düzenlenmiştir.
Billur T. Phelps
Sevgili Nuray,
Hayatta hep gülünmüyor, hep ağlanmıyor. Günler kendi kendini şekillendirip çıkıyor önümüze. Bize de olduğu gibi yaşamak düşüyor.
Et tırnaktan ayrılmaz derler ya çok doğru... Kardeş, karındaşımız, aynı kandan aynı candan dünyaya geliyoruz. Ayrılığı da o derece zor oluyormuş.
Dilerim zamansız ölümlerle karşılaşmayalım.
Siz de verilen ömrü sağlıkla, mutlulukla, dolu dolu yaşayın...
Sevgiler,
Sevdiklerinden ayrı isen gurbettesin,
Sevmediğin ses gece gelen telefonun kötü haberi.
Mutlu değildir telefonda verdiği o haberle,
Üzgün haberimizdeki halimizi görmemek için kapanır yerine.
Başınız sağ olsun,
tebrik ederim saygılarımla.
Billur T. Phelps
Kimsenin canı böyle acı haberlerle yanmasın isterim.
Fakat yaşamın gerekleri bunlar.. Er ya da geç kapımız, telefonumuz böyle haberler için çalınacak.
İşte o günleri metanetle, tevekkülle karşılama güce versin yaratan.
Sevgiler,
eninde sonunda sabah olacak ve ilk uyandığımda sığınıp okuyacağım...çünkü bilirim ki senin doludur satırların....teşekkürler yazılarınla yeniden geldiğin için....
Billur T. Phelps
Bu yazı benim ayrı kaldığım dönemlerin sebebini anlatıyor...
Henüz açılıyorum sanırım. Yazdıkça rahatlıyorum.
Sevgiler,
DİLEK YILDIZI
Hele ki zamansız gelmişse (ki ölümün yaşı ve zamanı olmaz) insanı daha çok sarsıyor. An geliyor birkaç gün önce ya da bir kaç saat önce sesini nefesini hissettiğiniz kişi bir bakmışsınız yok...
Sanırım canlılar doğar büyür ve ölürler gerçeğini unutuyoruz hatırlasak ne fayda sonuçta insanın sevdiklerini toprağa vermesi en acı durumlardan biri...
Her şeyden önce sana ve diğer yakınlarına sabırlar dilerken merhum kardeşinize Allah'tan rahmetler dilerim toprağı bol olsun...
Yazıdaki hüznünü paylaşırken seni yeniden okumanın mutluluğundayım...
Seni okumak ve varlığını hissetmek kendi adıma en güzel şey...
sonsuz saygı ve selamlarımla...
Billur T. Phelps
Aynen dediğin gibi... "Ateş düştüğü yeri yakıyor" O anlar geldiğinde teselli de kar etmiyor insana. Başkasının başına geldiğinde;
"Of!! Nasıl altından kalkacak şimdi" derdim..
Ama insan oğlunun nasıl güçlü bir varlık olduğunu üst üste gelen acılar sonrası bir kere daha gördüm.
"Vay be! " dedim... Yine gülebiliyorsun, iştahla yeyip içiyorsun, sevdiğin işlere zaman ayırabiliyorsun.. "
Kendine acımayı bıraktığın an zaten bu melankolik durumdan sıyrılıyorsun. Biraz uzun sürse de ben de başardım.
Sevgiler,
Dunya bir sahne bizlerde rollerimizi kader çizgisi üzerinden oynuyoruz. Çocukken, daha büyümeden, ebedi bir oyunun oyuncusu gibiyiz. Sanki bu oyun hiç bir gün hitmeyecek gibi. Sonsuza dek bütün ailemizle birlikte bu alemin içinde var olacağımızı düşünurüz.
Oysa çok geçmeden büyümüsüz, dünya sahnesinden sırası gelenin gittiği bir yer olduğunu çok çabuk anlamışız. En çok sevdiklerimizin kaybı ilk bıcağı göğsümüzün en derin yerinde hissettirir.
Ver ardı geldikçe, hatıraların bizi kaybettiklerimize ardından teselli etmesi belki ayakta kalmamızı sağlıyor.
Bende üç gün önce böyle bir telefon, sabahın dördünde aldığımda, ilk sorum abime, hayırdır ! Sözü olmustu. Babam kalp krizi geçirmisti. Allaha sükürler olsun ki atlatmıştı. Yaşı daha 58 di. Allaha dua etmekten başka o an yapabileceğimiz hiç bir şey olmuyor. Şükürler olsun.
Bazı yazılar işte böyle ortak oluyor. Daha guzel yazılarda buluşmak üzere. Seygiyle kalın. Her telefon sesi sevgiyle dolu olsun.
Başınız Sağolsun
Saygılar, Sevgiler Değerli Dostuma
Billur T. Phelps
Çok geçmiş olsun. Babanızın bu krizi atlattığına sevindim.
Bu bizim aile mirasımız. Kayıplarımızın çoğu kalp rahatsızlıklarıyla gidiyorlar. Babam 55 yaşında idi. Abim 4 yıl daha fazla yaşamış oldu bu durumda.
İşte hepimiz için bir neden yazılmış. Ölümün de iyisini versin yaratan diyorum...
Öncelikle başın sağ olsun Billur Hanım.
Damdan düşene nasılsın? dediklerin de, damdan düşen varsa o gelsin demiş ya, işte öyle.
Sene 2009 annem çok hasta ve her telefonu soluksuz dinliyorum ama bir gün hiç beklemedim o haber, 30 yaşındaki kardeşim vuruluyor.
ölümün ne sırası ne yaşı yoktur diyenleri o zaman anlamış oldum.
İçeriği güzel olmasa da yazı, anlatım olarak çok güzel.
Tebrikler Billur Hanım, sevgimle
Billur T. Phelps
Çok haklısın sevgili Emine h.
Ancak yaşayan bilir bu duyguyu ki, sizin ki de çok acı bir kayıp ve acı bir gidiş.
Ara sıra paylaşmak iyi geliyor sanki..
Sevgiler.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Allah, rahmet etsin diyorum.
Geride kalanlarına da sabır versin.
Biz de beş kardeşiz.
En küçüğümüz ellisine merdiven dayadı.
Henüz kimseyi kaybetmedik ama,
bu yazınız içime acı düşürdü.
Beşimizden hangimizi önce yolcu edeceğiz diye...
Billur T. Phelps
Biz de bu düşünceye hep kapılırdık ve kimseyi göndermeye kıyamazdık.
Ama zamanı gelen gidiyor ve tutamıyoruz.
:(