GİTTİN AMMA Kİ…
Gittin ammâ ki kodun hasret ile cânı bile
İstemem sensiz olan sohbet-i yârânı bile
Neşâtî’ye ait bu mısralar edebiyatımızın unutulmaz beyitlerinden birini meydana getirmiştir. Keşke açıklama yapmadan anlaşılabilseydi. Yine de Neşâtî’nin ruhaniyetinden özür dileyerek kısa bir açıklamada bulunalım.
Aşağı yukarı şu demektir: “ Gidişin canı/beni hasrette bıraktı; ben sensiz sohbeti ne yapayım daha…”
Bir ayrılık ancak bu kadar güzel ifade edilebilir.
Beni hasret ile bıraktın…
Ya sonra?
Sonrası şu: Artık dünyada hiçbir şey tat vermiyor…
“Sensiz, sohbetin tadı bile çıkmıyor” diyor şair.
Çıkar mı?
Çıkmaz elbet…
Şiirin devamında ki şu mısraa bakar mısınız?
“Bağa sensiz bakamam çeşmime âteş görünür”
Sensiz en güzel bağlar bahçe gözüme ateş/yakıcı görünür
Ve devam ediyor:
Gül-i handanı değil serv-i hıramanı bile
“Değil ateş gibi yakıcı görünen güller o serviler (boyuna benzerdi) ‘bile’ canını acıtıyor.”
Daha önce de söyledik ya, Neşâtî’den özür dilemek gerekiyor. Çünkü şiirin ilk okunduğu haldeki “efsun” açıklamayla azalıyor.
Konumuza dönecek olursak “Gitmek” fiiliyle başlayan bu şiirde “bile” redifiyle yapılan vurgulama anlamı daha da katmerleştiriyor.
“Gittin ama ki…”
Artık ne söylersen söyle, ne açıklarsan açıkla bu “gittin” ifadesinin “bıraktığı” hüznü izahtan mahrumdur.
“Gittin…”
Yani “keşke gitmeseydin” demenin başka bir ifadesi.
Ve; bile…
Ah o “bile”…
Sen neyi izaha kalkışıyorsun ki?
Gitti bile…
Keşke…
Neyse…
“Âh eylediğim serv-i hırâmânın içindir”