- 500 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
sırtım berk ardahan öyk. 388- yeniyazım
İstanbul Türkçesi şüphesiz çok büyüktür.
İletişim Türkçeliğiyle ile de...
Şairleri de pek aladır.
Yahya Kemal:
" Bu şehr-i Sitanbul ki bi misl ü behâdır,
Bir sengine yekpare Acem mülkü fedadır.”
Bu şehrin hakkını yemeyelim. Türkçesi İstanbulla aşık atar mahiyettedir. Taşra alınganlığı filan değil. Bazı tesbitler ve bulgular tahtı altında tahlil etme yararlıdır.
İstanbul’da: " Sırtım pek. " denir. Bir mesnetten doğma aynı duruma burada: " Sırtım berk. " denir.
" - Sırtım berk; keyfim kök. "
" - Ha şunu bileydin. "
" - Şunu diyeydin. "
Yöre Türkçesinin gücü nerden geliyor. Başka bir bahis açmaktır. İleride bahsin bilimsel çalışmaları yapılabilir. Gayemiz konumuzun dağılmamasıyla birlikte, kıyaslamayı doğrulanmayı gerçekleştirebilmektir.
Sırtım pek: Bireyin sıcak giyimli haline dayalı geçiminin iyi olduğuna dairdir.
Sırtım berk: Bireyle biz’in sağlam ve güven içinde yaşamağı işaret ediyor.
İlki ile ikincinin arasındaki sığlık ve derinliğin derecesine bakar mısınız?
’Sırtım berk’ yaşam stratejisinde kişiye kaygusuz günleri teminen güven veriyor.
’ Sırtım pek ’ Allah aşkınıza yalınkat ve taktik temelli bir söz değil mi?
Mahal ağzında: Divan edebiyatının, Tasavvuf edebiyatının ve Halk edebiyatının tüm inceliklerini görümlü- sesler vesilesiyle duymanın sanatıdır.
Ozan Şenliğin İskender’i çığırmasına bakınız: Al İskender.
Makedonlar o’na: Megas Aleksandras diye çağırırdı.
Mega: Büyük, Aleksandras: İskender
Şenlik’te Roman sentaksına uyan gibi: Ne diyor;
Ali: Büyük
İskender de Aleksandras zaten.
AL- İ İSKENDER
AL İSKENDER.
Yani ALEKSANDRAS, süksesiyona dikkat lütfen.
Lisanımız kaynaklarını şunlardan süzmüştür: Selçuklu, Büyük Selçuklu, Horasan, İlk Horasan, Deşti Kıpçak diyarları, Kafkasya, Hazarlar, Osmanlı ve Cumhuriyet.
İstanbul bu şehir kadar şanslı olabilir mi?
Bir payitaht olması ile İstanbul, coğrafik stratejisiyle buranın üçyüz altmışbeş dereceyi aşan afağına yetebilir mi?
Yöre ağzı çok zengin ve dil felsefesinin şubelerine cevap verecek konumdadır.
Lisanın bütün şubelerini karşılamaya yetkededir.
Çocukluğumdan beri ocak, bucak, kahve’de , toy’da , düğün’de, milletin ağzının altını kesip dinledim. İletişim ve söyleşmenin yüksek doruklarını hissetmek yanında bizzat tanık oldum.
Etimolojik ve arkeolojik usullere tatbik olunacak kelimeleriyle bura ağzını.
Kaşgarlının BÖRK kelimesi BÖRK isminde bir köyde mevcutlu gördüm.
Atabeklerin HAÇAN kelimesi halen sözlerde vardır.
" ’Altmış para köy...’ " cümlesinde para kelimesi" per" ve "pare"yi andırıyor. Hem Romayı hem Pers’i sentetize ediyor.
Kutnama; Ali Şir Nevai yi teyit ettiği gibi. Kıpçakların betiklerine değin uzuyor.
Kristallerin billurlarla yarışması...
Adet bitimsiz değin kelimeler kadar.
Filanca köyünde Özbekistan’dan gelen Merdanların; Yıldız’a " Ulduz" demeleri.
"Hangi birine yetelim!.."
Ruz be ruz; gün be gün, bize Farsçadan gelme bu deyiş. İstanbul ağzında aynı. Yüz be yüz, cümlesini İstanbul ağzı yüzleşme olarak kullanırken. Burada ise Horasan’dan gelme yüz be yüz’ ün yerine, YÜZBAR’ı koymuştur. Yüzbar’da derinlik yine fazladır.
"Yüzleşme yapalım"da "yüzyüze" yapısallığı varken. Yüzbar’da adeta mahkeme gibi divana duralım gibi derinlik vardır.
"Hedi, hedi!.."
Derinliği zaman ve coğrafya itibariyle Safevi devirlerine değin gider.
" Gede! "
" Nan-ı kor "
Yani nankör
Bu sözcükte eski ve süzülerek geliyor.
Bütün maveraünnehir havzasında " Ay " nidası burada da:
"Ay! Selim, Sarıkamış!" nidasıyla kullanıldığı gibi karşılar.
İstanbul ise mazağını çıkartır:
" Ayol! Şekerim!.."
İstanbul ağzı pek güzel canım.
Hakkını yemeyelim!..