Mektup
Eksik değilim. Ellerim olması gereken yerde hareket ediyor. Parmaklarımın ucunda tırnaklarım
uzadıkça kesiyorum. Bir insan gibi kımıldıyor,soluk alıyorum. Sihirli bir halının üstünde ya da
devin elindeki şişede değilim. Gövdem,gövdemin üstünde başım var. Bunu herkes söylemez.
Başlarının varlığını unutan çoktur.Kimi kollarını baş sanır,kimi ayaklarını, kimi çıplak vücudunu.
Dişlerini..vesaire..
Kasım sonu. Ağaçlarda tek tük kuru yapraklar sallanıyor. Islak hava. Gri bulutlar ve ardında
varlığını duyuran güneş.
Bizim ama benim olmayan odada sobaya iri bir kütük attım, yanıyor. Ellerim benimle birlikte
ısındı. Sıcak ayaklarımı uzattım somyaya. Tüm olduğumu düşünüyorum.
Ellerimi açıp kapıyorum; gerçekten varlar. Tırnaklarıma bakıyorum, azıcık uzamış, kesilecek.
Doğru soluk alabilmek için nezleli burnumu siliyorum.
Yerimden kalkıp ağaçları, gökyüzünü,elektirik direğini, bahçe duvarını, balkonda renk renk
mandallarla tutturduğum çamaşırları göreceğim.Yaşam belirtisi bir araç korno çalarak yağmur
altında yolda çamurlu suları sıçratarak gidiyor. Yukarda kiracımız yoksul kilimini kazırcasına süpürüyor. Konuşmaları öykümü bölüyor.
Serçeler ötüşüyor. Nerde öttüklerine eğilip camdan bakıyor, göremiyorum derken iki serçe uçup karşımdaki elma ağacına konuyor.Onların cik ciklerinden güzel bir müzik düşünemiyorum
Bu güzel müziği yoldan geçen araçların sesleri çamura beliyor.
Her zaman olduğu gibi seni düşünüyorum. Ellerini paltonun cebinden çıkarıp, içeri giriyorsun.
Beni görünce yüzün biraz kızarıyor. Bana geldiğini duyumsatmak istemiyorsun. Usulca."Onlar
geldi mi?" diye soruyorsun. Ellerini tutmak istediğim halde ellerimi senden kaçırarak sorunu
yanıtlıyorum." Yoo, gelmediler."
Gözlerine bakıyorum, ne çok istemişsin beni. Resmim dudağında nasıl eskimiş. Bakışlarım omzunda kalıyor. Sana tüm söyleyeceklerim, özlemlerim de içimde kalıyor.Kalabalıktasın. Ben
de kalabalık arasındayım. Bir türlü seni bulamıyorum. Soluk soluğa koşuyorum arkandan.
Lâcivert hırkalı kızı görünce cinlerim tepeme toplanıyor. Benzim atıyor. Sarı bir yüzle ne kapısı
olduğunu bilmediğim bir yerden içeri giriyorum.
Hoca:" Kızım sen hasta mısın" diyor." Yoo" derken nasıl da hastayım, yorgunum.
Ellerimde neye yaradığını bilmediğim işler. Ayaklarım buz gibi. Annemin ördüğü uzun yün çorapların içinde bile donuyorum, nerdeyse dişlerim zangırdayacak. Ellerimi yeşil mantomun cebine sokuyorum.Yol hep çamur içinde. Çamura aldırış etmeyen araçlar, su sıçratarak geçiyor
önümden. Kaldırımın en sonunda yürüyorum. Yine o lâcivert hırkalı kızı görüyorum önümde.
Ayaklarımın üşümesi artıyor, rengim iyice soluyor. Onu geçip yürümem olanaksız. O bir çocuk.
Ben ise evde kalmış bir kız kurusuyum sanki.
Başım var diyorum, beynim var. Az sonra kesilecek kavaklara bakarak.
eski yazdıklarımdan.
YORUMLAR
İlginç bir çalışma.
Kışın soğuğunda,
gürül gürül yanan bir sobanın ısıttığı bir odada,
pencere kenarına oturmuş,
dışarıdaki yaşama çabasını resmeden bir ressamı düşündürdü bana yazı.
Tebessüm ettim bir an.
O anda, o mekanda mı olmak istedim, nedir?
Güzeldi.
glenay
devamı var,
neler yazmışım henüz okumadım..
Manzarayı tarif edyim.
İki katlı ahşap evin alt katı.
Bahçeli bir ev. Oturduğum sözde küçük salon balkona açılıyor.
Leylak,doğal gül ve elma ağacı hemen yanında balkonun.
Az ilerde armut ve kayısı ağaçları ve önünde karagöl caddesi.
Karagöle ve Çubuk barajına uzanıyor, bir de köylere tabii.
Güzel bir manzara ama huzur içinde yaşamayan ben..Sonra iki
çocuğum. Biri okula gidiyor. Diğeri ise henüz beş yaşında.
Çok teşekkürler,
selâm ve saygılarımla..
Bir tutam hayat
Konuya adapte olamadık galiba.
glenay
Yorum çok güzel.
Dışarda ve içerdeki yaşamla birlikte
geçmişe dönerek resmedilmiş bir yazı..
olmadı mı olmuyor
rüyalar da bile
herkesten fazla gelmesini beklediğin
geliyor da
gelmese daha iyi miydi
dualar nereye gitti
tebrikle gardaş
glenay
bazen görmemek daha iyiydi diyebiliyorsun.
Ama biliyorum ki onun bakmadığında bile ruh halini anlıyorum.
Çok teşekkürler kardeşim,
selâmlar..
İnsanın yaşadığını hissetmesi, varolduğunu bilmek; hele de hiç bir uzvunda noksanlık bulunmadığının, güçlü farkındalığını yaşamak en büyük nimettir insan için.
His ve duygu dünyamız, an be an değişiklikler gösterir. Bilinçli insanlar büyük hassasiyetle hissederler bunu. Ama kanıksar olmanın gerekliliğini de hiç akıldan çıkarmazlar. İnsanın isteklerinin, beklentilerinin çoğu kez sınırı yoktur. Bu sınırı belirleyip doğru çizen ve saptayan insanlar, genellikle mutlu insanlardır. "Ortalama mutluluk" denilen de budur.Bütün mesele insanların her konuda "ortalamayı" bulmalarını sağlamaktır. Varsın insanlar buna bile "asgari kazanım" desinler. Toplum yönetenler, bu kadarını dahi insana verebiliyor, kazandırıyorlarsa "ortalama" doğru hizmeti ve geliştirmeyi yapmış sayılırlar.
İşte insanlar mutlaka bunu istemeli, yönetenleri sıkıştırmalı, "bize ortalama mutluluğu vermek zorundasınız" demeliler.
Sizin yaşama dair gözlem yazılarınızı da, şiirlerinizdeki bilinçli direncin yansıtılmasında olduğu gibi beğenir ve anlamlı bulurum. Bu yazınızda çok çarpıcı ve düşündüren kapsamıyla zevkle okunmayı haketmiş.
Mutluluk dileklerimle kutluyorum sizi Nazik Gülünay. Kemal polat
kempol tarafından 8/23/2014 11:56:25 AM zamanında düzenlenmiştir.
glenay
varlığımızı hissetmemiz ve çerçevede hayatın gelgitleri arasında uğraşımız
bizi görünür kılan.
Bazen görülmediğimi, duyulmadığımı düşünüyorum,
bu konuda da yazmak istiyorum.
Selâm, sevgi ve saygımla Kemal bey..
Yazınızı okuduktan sonra, o güzel şarkının naif aşka dair sözlerini, gözüm tırnaklarımda "Dediler zamanla hep azalırmış acılar" diye geçiriyorum içimden ve üşüyorum ben de ...
glenay
Küçük bir sızı kalıyor,
şiir yazdırmaya yarıyor o da..
Çok teşekkürler yoruma..