ÇENGELKÖY VE ÇENGELKÖYLÜLER
ÇENGELKÖY VE ÇENGELKÖYLÜLER
Sevgili Çengelköy, İstanbul’da son yılların gözde semtleri arasına girebilmeyi başaran ve haklı bir ün kazanan Çengelköy, şimdilerde o kendine özgü “Al Beni” si ile selamlıyor misafirlerini…
Bak bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içindeymiş gibi duran Çengelköy, sanki bir masalın içine itiveriyor insanları. Acımasız zamanın elinin değdiği, yeni bir an’a dönüştüğü hissi veriyor, perçemli ve gizemli sokakları. Bilmem kaç milyonluk İstanbul’a inat edercesine, bir kıtanın ucuna serpilmiş, sade ama asil havasını barındırıyor bu köy. Samimi ve sıcakkanlı insanlarıyla da bir geleneği devam ettiriyor. Özetle, “bizlerde kaybolan bizi” bulmamızı istiyor.
Çengelköy ile ilgili eski yazılarımızda, bolca sözünü ettiğimiz “Eski Ayazma Rum Ortodoks Bayramı” ve şenlikleri, şimdilerde “İstanbul Rumları ve Göç Edenler” derneğinin yeni bir organizasyonuyla yeniden gerçekleştirilecek. 31.Temmuz. Pazar günü yine yukarı ayazmada kutlandı, Çengelköy. Ancak katılımcı sayısının yer problemi dolayısıyla, kısıtlı tutulacağı bildirilen bu şenlikleri, genç arkadaşlarımızın kıyısından, köşesinden izlemelerini tavsiye ederiz. Umarız ki, biraz olsun eski ayazmaları hatırlatabilsin.
Kendisine gelen yerli ve yabancı turistleri, özlemli atmosferi ile aklı başında işletmecilerin de katkısıyla, modern tesislerde, Çengelköylülük ruhunu yaşatarak ağırlamasını bilen duyarlı Çengelköylüler, son yıllarda köylerini, Türkiye’nin gündemine oturtmayı bilmişlerdir. Her yaştan, her ulustan ve her telden karşılamasını iyi biliyor ve uyguluyorlar
Çengelköy, Kemalettin Tuğcu Sokak da (Eski Mezarlık Yokuşu), bizlere geçmişimizi hatırlatıyor. Çünkü bu sokağın sonu, hep bizlerle yaşayan, eski Çengelköylülerle dolu. Hem öylesine dolu ki, biz yaşlıların içinden, bir avazda oraya varmak geçi geçiveriyor. Oturup dinlendiğiniz bir ağacın gölgesinde, gördüğümüz bu yokuşun levhası, sanki elimizden tutarak bizi yeni bir hikâyenin içine çekecekmiş gibi, asılı duruyor. Bizlerde Tuğcu’nun “son çocukları” olarak, yolumuza devam ediyoruz. Bestekârların, isteyipte bir türlü resmedemediği güzellikteki ahşap evler, içlerinde sakladıkları gizemli hatıraları, modern zamana göndermenin sevinciyle, garip bir müziği anımsatıyor. Tanımlanamayan bir makamla…
Yukarıya doğru açılan avuçlarımızda, bir şiirin serinliğini duyuyoruz, bu çocukluğumuzun mahallelerini tutarken. Şöyle diyor, Orhan Seyfi Orhon Çengelköy şiirinde: “İşte En Eski Mahallem, Sokağım / Geçiyor Aynı Sokakta Hâlâ / Kendi Halinde Vakur İnsanlar / İşte Fasılasız Dört Mevsim… Bizler, bu güzellikleri birlikte yaşadığımız için, Çengelköy için yazılanlara, hem şahitlik ediyoruz hem de tasdik ediyoruz yaşananları.
Şairler, bestekârlar, sinemacılar, sanatçılar duygu arar, bu duyguyu doruklara çıkarabilecek mekân arar. İşte o “Duygulu Mekânı” buldukları zaman, projenin yarısı bitmiştir bile… Dolayısıyla, son yıllarda Çengelköy, yerli ve yabancı sanatçıların vazgeçilmez mekânı olmuştur. Çengelköy’ün içinden biri olarak, Can Bahadır Yüce anlatıyor ve diyor ki: “Ölçüsüz Bir Çizgiydin / Zamanla Aramızda / Düşlerimizi Giydin / Çok Uzak Bir Yıldıza… Ne kadar güzel söylemiş, benim köylüm…
Sevgili Çengelköy, Çengelköy için söylenen tüm bu güzel sözler, sanki sihirli bir gözlüğe dönüşüyor aniden. Gözlüğü takınca gerçekleri, çıkarınca sanal âlemi görüyoruz. Gökyüzü ve deniz ise her iki âlemde de masmavi. Sağlıkla kalınız…
Hüseyin A. Tuna
T U N A C A N
YORUMLAR
Çengelköy'ü bilmem...
Çoğu kimsenin aksine, İstanbul'u da pek sevmem.
Tercihim, Ankara'nın düzenli ve emniyetli hayatıdır.
Buna rağmen,
okuduğum bu güzel çalışma,
Çengelköy'e önemli bir yer ayırmama sebep oldu gönlümde.
Yaşanılan, sevilen yer,
ancak bu kadar güzel kaleme alınabilirdi.