- 715 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
383- azerice... ard. öyk.
Özüm herrenerem.
Yes harranum.
Ez herem.
Birinci cümle Azericedir.
İkinci cümle Ermenicedir.
Üçüncüyse Kürtçedir.
Çoktan bir keşfim olmuştu: üç cümle.
Üç ayrı dünyalar bir kökenden gelmişce.
Kelime falan değil. Tamamen cümleydi.
İlahiyatçı- dilci rahmetli Salih Akdemir kelimelere heyacanlanırmış. Nasıl da bir kökenden geliyorlar diyerek.
BEN GELİYORUM
Yukardaki cümlelerin açılımı bu: "BEN GELİYORUM"
Agop Dilaçar, Abram Galanti dil sahasında Mezopotamya lisanlarını bilmeleriyle çokdilli bilim insanlarıydı.
Abram Galanti’de tesadüf etmiştim: " HARRAN" kelimesine.
Bugün HARRAN diye yerleşim merkezi Urfa civarındadır. Türkiye’de şehir, ova ve üniversite ismi vardır: HARRAN.
Galanti Pro-Türkçe kelime olarak HARRAN’ı SÜMERİAN bir kelimedir diye iddia ediyordu eserinde. (Türklük incelemeleri) Agop Dilaçar ise genel yaklaşımı nedir bilmiyorum ama açık bir tutum takınmaz olarak bir kanı oluşmuştur bende kendisi hakkında.
Onu çoklukla icraatiyle konuşur gibi bir insan diye belleğimde hıfz etmişim.
HARRAN: yol ağzı, yol kavşağı,yolu dolanmak, yola çıkmak, yolla birlikte bir çok fiil, fiil isim vardır. Lineer- Öklidian bir kelime olduğunu yol kavramı ile anlamak olasıdır.
Öklidian mantık’ta "yol" doğrusallığıyla tüm dünya dilleri yüzlerce kelime türetmiştir.
Harran yolla başlayan anlamsallığıyla ta gitmek fiiline çıkıp gelmesi normaldir.
Mantık: Öklidian
Yer: Mezopotamya
Toplumlar: Azeri( Türkler), Ermeniler ve Kürtler.
Basra ve Hazar denizi arasında ki topluluklardır bu üçüde. Çok değişik siyasi topluluk ismiyle de anılmıştırlar fakat.
"BEN": ÖZ- YES- EZ diye geçmektedir üç lisanda.
ÖZ, Y- ES, EZ hızlı söylediğinizde adeta tek bir hale gelebiliyor.
Canlı Azerice’de, Canlı Ermenice’de ve Canlı Kürtçe’de bu kelimeler ve cümleler günü bugün yaşıyor ve kullanılıyor.
Çocukluğumda lisan merakım vardı. Hülya Avşar’ın rahmetli amcası Ardahan’da tek gazete bayiiydi. Babamın arkadaşıydı. Okuma merağım yüzünden günlük gazeteleri okumama izin verirdi. Bayii de, ev de, gazete okuyabilirdim. İade ederdim evde okuduğum gazeteleri. İsmet amca Erzurum’a postalanacaklarla birlikte okuduklarımı da postalardı.
Günlük gazetelerde Dil kavgası çok olurdu. Ben bu kavgayı bütün gazetelerden izlerdim.
Sözcük/ kelime- dağarcığım/ hazinem çok gelişmişti. Nerdeyse her kelimenin eski, yeni Türkçe, öztürkçe diye ikili im’ini bilmiş kesilmiştim.
Atatürk dil kurultayı çalışmasında ve Agop Dilaçar’la onun astteğmenliğinden tanışık olmaları.
Her ikisinin Türkçe dili metafiziği hakkında konuştuklarına dair fikir yürütmek doğru olabilir ve ya aksi doğrudur.
Atatürk’ün Türkçe’yi Sümerlere doğru yönlendirmesi Sümerizme çok değinmesi onun Türkçe’nin orta-doğu lisanlara mütemayyil olduğuna inanmasına bir delil teşkil etmez mi?
Sümer uygarlığına çok inanıyordu. Bu Sümeristan’ın yerini ne Atatürk, ne çevresinde ki bilim insanları tarif edebiliyorlardı. Tam olarak bir tarif yapamadılar.
Bizim Mezopotamyan lisanlar olarak demek gibi bir niyetimiz yoksa bile üç cümlenin benzerliği bilim insanlarınca biliniyordur sanırım.
Ve ya bir cevap verilmiştir. Benim lisan tarih bilgim üç lisan hakkında tam yetkelidir diyemeyeceğim. Literatürel eksikliğim yüzünden neyin ne olduğunu da tam bilmiyorum.
Fakat bir dil seven kişi olarak merağıma matuf bu keyfiyeti paylaşmadan edemedim.
Kısmi Kaskasya gezmelerimde Gürcüce, Azerice, Ermenice, Kürtçe kelime- cümle benezerliklerine tanık oldum.
Gezmek bir şanstır. Bilmekte bir şans... bu tecrübeleri iyi takip etmek ve yazmakta yine bir şans.
Geç olarak not almağı almamak gafletine galip çalabildim. Herşey "kafayı kullanmak" kadar ise de o bile imkanlar sonucunda varlaşıyor.
Şu an bile imkanlarımın el vermezliğinden daha güzel yazıları oluşturamıyorum. Bir karar da yazmakta şarttır.
Mazaretlerin gölgesine sığıp hız kesemeyiz. Hayat bizden önce de yaşayanların bir takım yaptıklarıyla müzelerde eserler sergiliyor. Vygotsky Rus eğitim bilimci, hastalık yatağında ölmekteyken notları öğrencilerine tutturmuş naif- zayıf notlar ama birşeyin habercisi olacak sonradan bu notlar...
Borçalı da Kamerli köyünde sabah (seher) uyanmış çiğ havayı solurken yüzümü yıkıyordum. Çocuklar danaları meraya sürüyorlardı. Danaların boyunlarına asılmış çıngıraklar ötüyor.
Bir insan sesi (daha canlı) bağırtısını duyuyorum:
" - Ahmet! Ahmet! Bu yandan herren herren!"
Ahmet’e Ahmet olmayan çocuğun bağırtısıydı. İsmi Ahmet olmayan çocuk bağırıyordu Ahmet’e. " - Ay bir bele herren Ahmet!"
yalçıner yılmaz
12-08-2014
kepez- çanakkale
YORUMLAR
Ofisimde, üç Azeri arkadaş ile beraber çalışıyorum.
Yazıyı okuyunca sordum hemen;
''Özüm herrenerem.'' ne demektir?
Dolanıyorum anlamındaymış.
Dil konusunu seviyorum.
İlginç ve güzel bir konu.
Hele de Azerbaycan'a geldikten ve ninelerimin dilinin kullandıklarını gördükten sonra, bir kat daha ilgim arttı bu konuya.
Yazılanlar ilginçti.