Sıcak hava
Yerimden kalkmayı canım istemiyor. Çakılmışım sıcak odaya. Kalksam yürüsem çay kıyısından
"sanki eski çay kıyısı kalmış,eski ağaçlar,eski insanlar varmış gibi." Bir şarkı tuttursam yolda
sevgiye dair. Kara kavaklar, koca söğütler yapraklarıyla gölgelendirse yolumu. Çürümüş kavak
oyuğuna bir şiir de ben yazsam. Bir okuyan olur mu acaba? Az ilerden duyulsa sesin, dönüp
baksam kayıtsız geçişine, ya da hissettirmeden göz ucuyla bir selâm verişine.
Dışarsı kavruluyor.Hava bir bulutlu bir açık. Zorunlu örtmüşüm penceremi güneşe. Neden sen
yoksun. Şu karşıdakiparkta yan yana duran salkım söğütlerin altında. Bir banka otursan orda
beni beklesen. Zaten yüzünü batıya dönsen beni görürsün. Aslında yerinde çoktan yeller esen
yere bakarsın. Karşında dört kaklı bir ev ve huzur evi binası. Binanın balkonuna çıkmamıştır
henüz yaşlılar."Biliyor musun orada benim ilkokul öğretmenim ve eşi de kalıyormuş. Çoluğa
çocuğa yük olmak istememişler. İstediklerinde gezmeye gidiyorlarmış.Bakışlarım arada sırada
öğretmenimi arıyor huzur evi balkonlarında. Bize arkasında da gözü olduğunu söylerdi. Sahi
evime girip çıkarken beni görüyor mu? Bu yerin bizim olduğunu bilir. Babamın arkadaşıydı.."
Beni bir gül bahçesine benzetirdin.Sen de bülbül oluyorsun galiba. Gül bahçesinden geriye ne
kaldı görsen. Yıllar insandan çok şeyler götürüp, çok şeyler veriyor.Halimden hoşnutum gerçi.
Tek sorunum var seni özlemek. Belki de sen değilsin özlediğim, yitirdiğim sevgidir.Kimbilir seni
görsem tanımam bile. Kim bu yabancı diye sorabilirim yani. Hani Mecnun Leyla’yı tanımamış
işte öyle.
Bu sıcakta evinden kovulan çıkmaz. Dışarıya çıkmak ve çay kıyısında yürümek istiyorum. Sanki
eski gölgeleri, suyu bulacakmışım gibi. Çayın doğallığını öldürdüler. Kum yerine beton kaplı dibinde. Kıyıdaki evlerden inen ördekler, kazlar da yüzmüyor suda. Hele çocuklar yok. O eski
çocuklar yok. Nasıl da kızlı erkekli yüzmeye çalışırdık çayın bentle gerili suyunda. Abimiz babamız gelince giyinir saklanırdık. Tembihlerdik arkadaşlarımızı, sakın söyleme diye.
Bahçede asmanın altında seninle çay içmedik değil mi? Birlikte vişne toplamadık, o güzelim
hamdüsünger armudundan yemedik. Hep başkaları vardı yanımda. Sen ol isterdim. Bir demet
sümbül ya da papatya ver isterdim biraz yüzün kızararak. Nedense beni görünce hep yüzün kızarırdı bu sevgini ele verirdi bilirsin. Ne zamanki duygusuz baktın yüzüme, kızarmadı yüzün
seni kaybettiğimi anladım.
Nerde hissediyorsun bu kavurucu yaz sıcaklığını. Senin evinde mi yapay bir parka bakıyor mu artık.
Zaman sıcaklığını epeyi duyumsatıyor. Ya geride bıraktığımız güzellikler.
7. 8. 2014 / Nazik Gülünay
YORUMLAR
Hüzünlü bir çalışma.
İnsan, ister istemez kendini dahil ediyor hayatın hızlı akıp giden esintisine.
Bir şeyleri sıkıca tutmak, tutup bırakmamak istiyorsunuz ama,
kayıp gidiyor parmaklarınızın arasından, mahzunca bakışlarınız eşliğinde,
alıp başını gidiyor mazinin karanlık dehlizlerine.
Giden kim?
Zaman elbet.
Ve,
ardına takılan ümitlerimiz, hayallerimiz, yitik sevdalarımız, velhasılı sevdiğimiz anların tamamı.
Ne demeli?
Hayat bu.
İyi kötü yaşanması gerekiyor.
glenay
hüzünlenerek ardından bakmak düşüyor bize de..
Çok teşekkürler,
selâmlar..