- 868 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Karpuz
Karpuz
Şehir Parkında arkadaşlarından ayrıldığında iftara tam bir saat vardı. Çorbası ve yemeği hazırdı. Sadece salata yapılacaktı. Şehrin en işlek caddesini hızlı yürüyerek geçti. Ramazan ayı olmasına ve iftara bir saat kalmasına rağmen, sokaklar telaşı olmayan insanlarla doluydu.Bazı lokantalar masaları kaldırımlara yerleştirme telaşı içindeydi. İftarda hayır yemeği olduğu belliydi.
Seviyordu bu şehri. Hiç kimsenin hiç kimseye neden oruç tutmuyorsun dediği yoktu.Hatta bazen bir Avrupa şehrinde yaşadığını bile düşünüyordu.Açık saçık giyinenleri, kapalı giyinenleri, ramazanda ayında sokakta yemek yiyenleri görmek mümkündü.
Akşamüzeri olmasına rağmen şehrin üzerine karabasan gibi çöken aşırı sıcak hava hala etkisini kaybetmeden sürdürüyordu.Ağaçlarda bir tek yaprak bile kımıldamıyordu.
Oysa eskiden bu şehrin, yaz günlerinde hiç kesilmeyen, efil efil esen rüzgarları yoktu artık. Sıcak yürümesini zorlaştırsa da hızlı hareket etmeye çalıştı. Eğer eve geç kalırsa eşinin kaprislerine katlanmak zorunda kalacaktı.
Eve daha kısa sürede ulaşacağı hastane yolunu seçti. O yol pek tekin yer değildi. Bir kaç kez tiner içenlere denk gelmişti. Bir kez de kafasına bir tepsi denk gelmişti. Kadın çocuğunun arkasından tepsiyi fırlatmış çocuk kaçmış tepsi onun kafasına denk gelmişti. Şehrin davulcuları, zurnacıları, dilencileri o sokakta oturuyordu.
Yokuşu hızla çıktı. Sokak kalabalığı ile ortadaydı. Köşede bir karpuz satıcısı kamyon dolusu karpuzu satmaya çalışıyordu. Birkaç karpuzu dilimleyip sokakta kapı önlerinde oturan mahalleliye ikram etmişti. Herkesin elinde bir dilim karpuz vardı. Karpuzlar kırmızı görünüyordu. Hem de en ağırı üç kilo kadardı.
Birkaç gün önce annesinin isteği geldi aklına
“Kızım görürsen ya da denk gelirsen bana küçük karpuz al. Büyük karpuzları kesemiyorum. Kessem bile yiyemiyorum zebil oluyor.”
Küçük karpuzlardan dört tane aldı. Sıcak havanın ağırlığına bir de on iki kilo yük binmişti üzerine. Zorlanarak taşımaya başladı karpuzları. Ayağındaki ayakkabılar da ayağını acıtmaya başlamıştı. Eve geldiğinde yorgunluktan bitap düşmüştü.Karpuzları koridora koyup, lavabonun yanına gitti.Avuçlarına doldurduğu suyu defalarca yüzünü çırptı,ensesini,boynunu,kulak arkaların,kollarını yıkadı ayaklarını soğuk suyun altına soktu.Binlerce kez Allah ‘ a şükretti. Bizi susuz bırakma yarabbim diyerek adeta yalvardı Allah’ a….Serinlemişti artık…Yüzünü kağıt havlu ile sildiği anda kocası ile göz göze geldi. Aman yarabbim o nasıl bir bakıştı öyle, insana kendisinin bir fareden bile değersiz olduğu hissini düşündüren bir bakış…
“Ben bu bakışlara maruz kalacak ne yapmış olabilirim ?” Diye düşündü kadın. Eve vaktinde gelmişti. Yemekler hazırdı. Öyle ise sorun neydi ?
Kocasının özellikle ramazan ayında son derece gergin, sinirli, patlamaya hazır bir bomba olduğunu biliyordu. Her ramazan ayında ailede büyük kavgaların yaşandığını birkaç kez olayların iyice büyüyerek boşanma öncesine kadar geldiğini de biliyordu. Artık tecrübeliydi “Sakin ol, anlamaya çalış” diyerek kendisine telkinlerde bulunduğu. Oruç tutmak son derece sinirli yapıyordu eşini.Çok geçmeden kocası
“Sen beni delirteceksin kadın, şimdi nedenini söylesem kızarsın” diyerek hızla balkona çıktı. Balkonda içinde buzlu su olan kovaya ayaklarını soktu.
Bir suç işlemişti kadın ; ama suçunu bilmiyordu. Hiç oralı olmadı, mutfağa gitti yemek tabaklarını masanın üzerine koydu. Salatayı yaptı. İftara beş dakika kalmıştı. Balkonda oturan kocanın yanına gitti. Yine kendisine düşmanıymış gibi bakan o gözleri gördü.
“Merak ediyorum” dedi kadın “gerçekten de çok merak ediyorum. Seni bu denli öfkelendiren suçumun ne olduğunu bilmek istiyorum.”
“Beni çok kızdırdın” Dedi adam. Devam etti…”O küçük karpuzları dün belediye zabıtasına kızdığın için aldın değil mi ?. Beş para etmez karpuzları eve taşıyorsun”
Sorun açığa çıkmıştı. Sorun annesine aldığı dört küçük karpuzdu. Evet dün akşamüzeri kapılarının önünde yirmi tane küçük karpuz satan adama belediye zabıtası ceza yazmıştı. Adamın terazisini de alıp gitmişti. Sebzeciler ve meyveciler odası başkanının, son model arabası yolu kapatmış adamın küçük kasasındaki yirmi tane kadar küçük karpuzu satmasına izin vermemişti. Bırakıp gitmesine de izin vermemişti.” Hiçbir yere gidemezsin, şimdi zabıta gelecek sana ceza yazacak. Sen ürettiğin karpuzu ancak hale satabilirsin, yok öyle mahalle aralarında vergisiz karpuz satmak. ”Üretici ise ezik bir şekilde “Bu karpuzu hal almıyor, küçük buluyor, ben bu karpuzları çöpe mi dökeyim diye kendini savunuyordu..Olay büyümüş sokaktan geçen halk, esnaf odası başkanına ve zabıtaya kızmışlardı. Hele bir vatandaş çok sinirli bir şekilde “Devlet soyuluyor kimsenin gördüğü yok,vatandaş namusuyla ürettiği karpuzundan para kazanmaya çalışıyor.Hırsızlık yapmıyor,alın teri var emeğinde.Kanun koyucular haklıdır,Onlara diyeceğim bir şey yok ;ama vatandaşa karşı biraz daha esnek olamaz mısınız. En çok kraldan çok kralcı kesilenler bu memlekete zarar veriyor..” Derken top patladı, olayı izlemeyi bırakıp yemeğin başına oturdular. Kadın gerçekten de yirmi küçük karpuzunu satmaya çalışan üreticiye yapılan davranışa çok kızmıştı ve üzülmüştü. Lakin aldığı karpuzların o olayla hiçbir ilgisi yoktu.
“Ben o karpuzları eve değil anneme aldım.” Dedi kadın. Devam etti “ Annem üç gün önce bana küçük karpuz buluşan alıver “ Dedi.
Kocasının yüzü anlamsız bir ifade aldı. Olayı büyütmenin, gereksiz öfkelerinden bıktığını söylemenin de hiçbir anlamı yoktu.
"Kapıdan elimde karpuzlarla girdiğimde, keşke sorsaydın "o karpuzları neden aldığımı" söylerdim .." dedi kadın...
YORUMLAR
Çok güzel hikaye.
Kendi hayatımızdan bir kesit.
Ne çok buradaki kahramanlara benziyoruz diye düşündürdü bana hikaye.
Küçücük bahanelerle, güzelim hayatı kendimize ve ailemize zehir ediyoruz.
Biraz daha esneklik, biraz daha hoş görü...
Hayatı, daha geniş bir pencereden seyretmek gerek.
Sevgili Sare, gün içinde fırsat buldukça telefondan girmeye çalışıyorum. gördüğüm güzel yazılara bakmadan geçemiyorum. Şu telefona elim bir türlü alışamadı, düzgün yazdığımı sanmıştım oysa :(
çiftçimizin içler acısı halini gözler önüne seren bir yazı
Bir de oruc tutunca sinirlenen erkekleri anlamiyorum
Oruç, günaha girmek için değil sevap kazanmak için tutulur :(
Yazıların baya baya güzelleşti Sare, hem imla, hem yazıdaki akış insanı alıp götürüyor. bir de karakterler bizden olunca okumak bambaşka keyif veriyor insana.
Teprikler Saere
Cok guzeldi
Emine UYSAL (EMİNE45) tarafından 8/7/2014 7:15:04 PM zamanında düzenlenmiştir.
sareyaprak
Yani işte bazıları oruç tutarken çok sinirli oluyor...Çok zor bir insan oluyor..
Yapılacak bir şey yok...idare edeceksin...:)))))))))))))
Sevgimle....