- 1153 Okunma
- 15 Yorum
- 1 Beğeni
EVLATLARIMI BANA BAĞIŞLADIĞIN İÇİN SONSUZ ŞÜKÜRLER SANA ALLAH’IM
Beş seneden beri oturduğumuz evimiz artık resmen bir çöp eve dönüşmüştü. Her an Belediye gelebilirdi. Belediye gelip de bizi kapı dışarı ederek evi dezenfekte ederse hani bu bir bakıma iyi olurdu ama ele güne karşı rezil olmak vardı işin içinde. Sonunda iki Kangal ( 1 ve 2 No lu oğlum ) ve bir Buldog ( O da ben oluyorum ) Kafa kafaya verdik. Bu evi en azından bir hayvan barınağı kadar temiz, tertipli ve düzenli bir hale getirecektik. Gerçi bu mucize kabilinden bir şey olacaktı ama olsun. Bir kere karar verdik ve patileri sıvazlamaya karar verdik. Karar vermesine verdik de işe nereden başlayacaktık?
Biz böyle ‘’ Nereden ve nasıl başlayalım ?’’ Düşünceleri içinde Nasrettin Hoca’nın hindisi gibi sadece düşünüyoruz. Bizim ev gibi bir evde temizlik, tertip ve düzen işleri için düşünmek bile insanı oldukça yoruyor.
İşte böyle kara kara düşünürken pat diye bir de telefon gelmez mi benim eski hatundan.
-Sami ben Ağustos’un 8 inde ameliyat olacağım. Ameliyattan sonra Yunus’a ( Yani zihinsel ve bedensel engelli oğlumuza ) Bakabilmem mümkün değil. Onu yanına alıp ben iyileşinceye bakabilir misin?
Elbette ki Yunus’u yanıma alıp ona bakabilirdim . Yunus’u almak sorun değildi çünkü büyük Kangal izinliydi . Almak sorun değil, bakmak da sorun değildi ama geri götürmek sorundu. Büyük kangalın izni bittikten sonra Yunus’u nasıl geri götürecektik? Onu bir otobüs ya da başka vasıtayla geri götürmek mümkün değildi. Sadece ve sadece taksi ile nakledilebilirdi Yunus. Ağabeyisinin de izni bittikten sonra bir daha izin alması mümkün değildi. Bunları anlattım eski hatuna.
Eski hatun:
-Siz alın, geri döndürme işi kolay, onu ben bir şekilde hallederim. Hem bizim de İstanbul’a gelip yerleşme durumumuz var. Yüzde seksen ihtimal biz de İstanbul’a taşınacağız .
Bu durumda işim kolaylaşacaktı.
-Tamam o zaman Yunus’u alıyorum. Siz İstanbul’a gelinceya kadar bakıyorum. Siz gelince de abisi ile size teslim ediyorum. İstanbul’a taşınma durumunuz olmazsa artık bir şekilde siz gelir alırsınız.
Böylece anlaştık lakin şimdi artık düşünmeyi bir tarafa bırakıp evi mutlaka içinde insan oturan bir ev haline koymalıydık çünkü olur da eski hatun çocuğu almak için bizim eve gelirse ve evi bu halde görürse kesin olarak ‘’ Aman Allah’ım ‘’ der, başka bir şey diyemeden Rahmet-i Rahmana yolcu olurdu. Hele hele de ona ‘’ Benim kıymetimi anladınız mı şimdi?’’ Dedirtir miyim hiç?
Büyük Kangalla birlikte başladık badana işine önce. Bizim bir zamanlar bembeyaz olan ama şimdi her türlü renk ile gökkuşağına dönmüş duvarlara basıyoruz plastik badanayı ama mubarek duvarlar bana mısın demiyor. Yirmi kilo plastik boya ancak bir odayı kapatmaya yetti.
Uzatmayalım efendim. Her gün bir odayı badana edip sonra da camlarını, döşemesini ve içindeki eşyaları silip yerleştiriyoruz. Her girdiğimiz odadan yaklaşık bir çeki ( yani 250 Kg) kadar toz, zibil ve atılacak materyal çıkıyor. Evin ön ve arka balkonu tıkabasa atılacak materyal doldu. Gazoz şişesinden konserve kutusuna kadar dolaplardan, kanepelerin altlarından çıkmayan şey kalmadı. Hemen yan tarafımızda oturan kağıt toplayıcı bir aile var. Onları çağırdık. Adamlar bir 50 NC Kamyonetle geldiler ve yarım kamyonet hurda götürdüler bizim evden. Ev bir anda neredeyse yarı yarıya hafifledi.
Böylece 15 Temmuzda başladığımız badana ve temizlik işini büyük ölçüde 21 Temmuz akşamı sona erdirdik. ( Sadece kapıların temizlenmesi ve ufak tefek yerleştirme işleri kaldı ki onları Yunus’u getirdikten sonra da yapabilirdik. Çünkü büyük Kangalın izni 28 Temmuzda sona eriyordu. Bir an önce gidip Yunus’u almalıydık. )
25 Temmuz Cuma gününden itibaren yolların kalabalıklaşacağını da hesaba katarak 22 temmuz Salı Günü İstanbul’dan Fethiye’ye doğru hareket etmeye karar verdik ve 22 Temmuz Salı günü kendi arabamızla yola çıktık.
Büyük oğlum ehliyetini alalı daha iki ay olmuştu. Ehliyet almadan önce de arabanın direksiyonuna oturmuşluğu yoktu ama yine de ona güvenmekten başka çaremiz yoktu. İstanbul trafiğinde oldukça güzel araba kullandığına göre uzun yolda da kullanabileceğine inanıp güvenerek gözümüzü karattık bir kere.
22 Temmuz sabahı saat 10.00 gibi evden çıktık ve aynı günün akşamında saat 9 gibi Fethiye’ye vasıl olduk kazasız belasız.
Sabah ezanı ve sabah namazını müteakip Yunus’u arabamıza atıp saat 6.30 gibi Fethiye’den İstanbul’a doğru tekrar yola revan olduk.
23 Temmuz günü saat 12.00 dolaylarında Sandıklı’yı 30 Km geride bırakmıştık ki arabada bir yalpalama oldu. ‘’Oğlum ne oluyor?’’ Diye sordum. Oğlum ‘’ Baba frenler tutmuyor ‘’ Dedi. Yokuş aşağı inerken frenlerin tutmaması büyük felaket. Gayrı ihtiyari ‘’ Eyvah’’ Diye bağırdım. Yol vızır vızır araba kaynıyor. Oğlum nasıl becerdi bilmiyorum el freni ile arabayı durdurdu. Ön kaputu açtık baktık araba resmen yanıyor. Siyah siyah dumanlar çıkıyor motor tarafından. Bir müddet bekledikten sonra su kabuna baktık damla su kalmamış arabada. Yanımızdaki pet şişde bulunan az bir suyu koyuyoruz lakin koyduğumuz su kaynıyor ve alttan akıp gidiyor.
Yol yardımdan polis imdata kadar aramadığımız yer kalmadı. Sonunda Sandıklı ile temas kurarak bir çekici çağıttık. Bizim durmamız ile çekicinin gelmesi arasında tam iki saat geçti. Çekici geldikten sonra gerisin geri Sandıklı sanayiye geldik.
Büyük bir serviste arabaya baktılar ve ‘’Bu arabanın en az iki günlük işi var.’’ Dediler. ‘’ Aman etmeyin eylemeyin, özürlü çocuk var, onu mutlaka istanbul’a götürmemiz lazım ‘’ Dediysek de tamirhane sahibi ‘’ Hocam eğer sadece conta yakmışsa senin hatırın için , madem ki bu ilçede sekiz sene görev yapmışsın, senin için gece demem gündüz demem çalıştırırım ustaları ve en erken akşam 11 gibi yola çıkarsınız ama piston filan yanmışsa iki günden önce araba yola çıkamaz. Motoru inirmemiz lazım .’’ dedi.
İki saat bekleyecektik kesin neticeyi almak için ama nerede bekleyebilirdik. Yunus Acıkmıştı. Bir tamirhanede, arabanın içinde beklemesi mümkün değildi.
Allah’tan sandıklı’daydık. Burada tanıdığım, dostum çoktu. Onlardan biri olan Mustafa Korkmaz arkadaşımı aradım. Durumu anlattım ve ‘’ Sana misafir gelebilir miyiz?’’ Diye sordum. Mustafa büyük bir memnuniyetle bizi kabul etti. Onun evine gittik. Yunus’un karnını doyurduk orada.
İki saat sonra oğlum telefon etti:
-Baba araba bayramdan sonraya ancak teslim edilebilecekmiş. Yapabileceğimiz iki şey var: Ya otobüs bileti alıp Yunus’u otobüsle götüreceğiz, ya da annemlşere telefon edeceğiz gelsin geri alsınlar Yunus’u.
Her iki alternatif de olumsuzdu benim için. Yunus otobüsle götürülebilecek bir çocuk olsaydı ne diye kendi arabamızla düşmüştük yollara? Annesini beklemek ve ona geri vermek ise asla düşünebileceğim bir alternatif değildi. Hemen cevap verdim:
-Oğlum üçüncü bir alternatif daha var: Hemen bir araba kiralama servisi bul. Bir araba kirala. Durmak yok. Yola devam.
Yarım saat sonra oğlum bir arabayla Mustafa’nın evine geldi. Yunus’u attık arabaya ve saat 16.30 gibi tekrar yola koyulup akşam 22.30 da İstanbul’a evimize vasıl olduk.
Ertesi gün oğlum bir arkadaşıyla birlikte akşam yola çıkarak kiralık arabayı geri götürdü.
Çok şükür şimdi sağ salim İstanbul’dayız.
Gerek oğlum gerekse annesi başımıza gelenlerden dolayı oldukça üzüldüler. Onlara söylediğim tek şey şu oldu: ‘’ Allah daha büyük musibetlerden korusun. O araba tamamen yanabilirdi. Arabanın içinden dışarı atamayabilirdik kendimizi. Ya da Frenleri tutmayan, direksiyonu kilitlenmiş ( Direksiyonun kilitlendiğini sonradan öğrendim ) bir arabayı dururamayabilirdik. Siz gidecek olan üç beş bin lira için üzüleceğinize başımıza çok daha büyük bir felaket gelmediğine sevinin. Çok şükür kimsenin burnu bile kanamadan ve çok çok büyük bir sıkıntı yaşamadan Rabbimin rahmetiyle böyle bir badireyi bu kadar ucuz atlattık.
Şükürler olsun sana Yüce Allah’ım. Sen esirgeyen ve bağışlayansın. Evlatlarımı bana bağışladığın için sonsuz şükürler sana.
YORUMLAR
büyük geçmiş olsun hocam.
Nasıl bir yolculuksa adımladığımız yol farklı duraklarla aldığımız molalarla kaldığımız yerden devam ediyoruz: Bazen yalnız bazen el verenlerle ya da bir adım geride duranlarla.
Yazınızın tadı yine damağımda kaldı.
Güzel bir bayram dilerim sevgili hocam: Mutlu ve huzurlu...
sevgiler, saygılar değerli şahsınıza...
Sanırım benim de temizlik yapma vaktim geldi; uzun süredir geçiştirdiğim ve görmezden geldiğim...
Sevgili hocam:
Öncelikle geçmişler olsun. Ucuz atlatmışsınız sahiden. Sonra iyi bayramlar. Yazıda çok şey vardı her yazınızda olduğu gibi. Fakat ben, yakında yalnız başıma atılacağım yeni yaşamımdan kesitler buldum çokca. Çok daha fazla enerji gerekdiğini farkettim bundan sonram için. Teşekkürler yazıya bu yüzden.
sami biberoğulları
Senin ve tüm sevdiklerinin de bayramı kutlu olsun. Daha nice bayramlara sağlık ve huzur içinde ulaşmanız dileklerimle.
Selam ve sevgiler.
Hocam çok geçmişler olsun ALLAH korusun dediğiniz gibi de olabilirdi bende diyordum kendi kendime sami hocayı göremez oldum diye meğerse bayram temizliğine girişmişmiş sağsalim istanbula gelmişsiniz ya bunada şükür para her halükarda kazanılır güzel bir bayram geçirmeniz dileğimle saygılarımla selamlar
sami biberoğulları
Senin ve tüm sevdiklerinin de bayramı kutlu olsun. Daha nice bayramlara sağlık ve huzur içinde ulaşmanız dileklerimle.
Selam ve sevgiler.
Çok geçmiş olsun Sami hocam, bu yol meselesi anlat anlat bitecek gibi değil, hepimizin ayrı hikayesi...
bizim İstanbul'da başımıza gelenleri biliyorsun :(
Eh ne demişler; Cana geleceğine mala gelsin.
Bayramın mübarek olsun
saygılar
sami biberoğulları
Senin ve tüm sevdiklerinin de bayramı kutlu olsun. Daha nice bayramlara sağlık ve huzur içinde ulaşmanız dileklerimle.
Selam ve sevgiler.
Çok geçmiş olsun. gerçekten büyük bir badire atlatmışsınız. Rabbim sizleri birbirinize bağışlamış. Mutlu. sağlıklı ve huzurlu bir bayram geçirmeniz dileği ile.
Selam ve sevgilerimle
sami biberoğulları
Senin ve tüm sevdiklerinin de bayramı kutlu olsun. Daha nice bayramlara sağlık ve huzur içinde ulaşmanız dileklerimle.
Selam ve sevgiler.