- 418 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kutsallık Dkunulmazlık 2
Totem şahsın sevgi duyduğu şey gruba bağlılığıydı. Gruba bağlılığı da grup şahısları olan herkesti. Sevgisini duyduğu şahusların açlıktan ölmesini hatırlamasıyla; kendisinin el an doyuyor olması arasındaki his kırılmasıyla bir mihneti utanma duygusu duydu.
Hiç değilse aklına düşürdüğü bu gibi durumlarda kendisi de atası gibi mihnet ve minnetini duyduğu şeyi, bilerek isteyerek bir öğün veya o gün yoksunu oluşla onun gibi aç kalarak; onu anar olmasıyla mihnet, şükranını göstermenin erincine (huzuruna) varabilirdi! Tıpkı aile büyüğünüzü anma gibiydi. Onun süreçleri gibi durumları yaşamak, kişiye; gruba bağlılık gibi anma ve hissetmeyi yâd edişti.
Mihnet ve minneti belirten iki anı kıyaslamasını bir arada yaşayan kişiler; bunun canlı tanığıydı. Çok daha sonraki kişilerde anlatılanların tanıklığına duygu ve vafa tanığı olup, iman ediyorlardı.
Av sırasında av olanlar, düşüp kolunu bedenini kırıp sakat olanlar. Av için uçurumda düşüp ölenler. Ve ölenler yüzünden günlerce aç kalan grup üyeleri, sık yaşadıkları ve yaşayanlardan dinledikleri anı süreçleriydi. İşte totem meslekleri artık yavaş yavaş aç kalmanın, yiyecek bulamamanın önüne geçmeğe başlamıştı.
Av yaptığı günlerin, aç kaldığı günleriyle; şimdinin öğünle yiyip tok günlerinin kıyaslaması hiç aklında çıkmıyordu. Üstelik ölen atalarının ölümüyle aç kaldığı günlerin acı ve aziz hatırası, kendi açlığına vesileci oluşla gideren kişilerin, açlıkta öldüğü anılar; şimdi gözünün önünde film şeridi gibi akıyordu.
Totem meslekle üretilen ürünler önündeydi. Şimdi yiyeceğini hazır bulmakla; ölüm arasında sıkışan günlerdeki açlık günleri de gözünün önündeydi. O ataları bugünleri sağlamışlardı. Buna minnet ve mihnet duyuyorlardı. Önünde yiyecek varken, kimi vakit; hatta kimi gün bu hatırlamaların duygu sal iç kapamalarıyla, onların anısına hatırlama oluşla önündeki bu yiyeceği yemiyorlardı.
Sırf o günlerin direncine ve o günlerin vefasını ihya için, gruba duyduğu vefanın depreştiği kimi günlerde zaman zaman önündeki yiyeceği yemeyebiliyordu. Zaten derin duyulan teessür bunun iştah kapanması oluşla o kişiye yansıması da çok tabiydi.
Tabi olanı gözlem ve tabi olana grup riayeti bir disiplin gibi ortaya konabiliyordu. Ataya saygı atayı taklitle, ata gibi aç kalma taklidiyle ortaya konmuştu. Aç kalan ataları gibi bir öğün, iki öğün ya da duygu yoğunluğu gün boyu süren yiyecek yememekle geçen zaman içindeki kendi tutumlarını düzenli oluşlarla düstur edinmiştiler.
Bunu diğer grup üyeleri de, sosyal etkiyle öğreniyordu. Bazen onlarda bu tür anma ve hatırlamalara katılışla, kendi grup bağlılığıyla geçmiş grup aittelerine minnet ve mihnetlerini onlar gibi ama bu kez bilerek isteyerek onlar anısına sembolik oluşla aç kalarak şükranlarını ortaya kodluyorlardı.
Bunun bir vakti ve zamanı yoktu. Kimi kez olan bu türden izlek tekrarları, ritüel şeklinde belli yıl dönümlerinde ve belli süreyle yapılmasına başlanacaktı. Bir kez telli baba ziyaretine gidip nedenini belirtiniz mi, artık telli baba; ziyaretgâh olmazsa ayıp olur.
Kısaca totem dönemde oruca sosyal eğilimli olmanın böylesi bir anı geçmişi olmalıydı. Ve anı geçmişini tutum edinmenin ritüeli kılınması da olmadan, sosyal hayatın bağlılığını bile en üst dereceye çıkaramazdınız. Bu bir süreçle diğer bir sürecin çelişkisinden doğan minnet ve mihnetin dışa vurumuydu.
Oruca giden sürecin daha sonra ittifaklar döneminde ve köleci dönemde bundan başka oluşlarla onlarca değişik sebebi bağ ve bağıntıları oluşmuştur. Ama komün dönemle üreten yapılar, oruç olarak bilmediği bir saygılamayı ve kutsallığı böylesi somut ve açık nedenle girişim yapmalarının açık tutumlarını ortaya koymuş olabileceklerdi.
Gruba bağlılık, grup için feda oluş çok saygılanan bir kutsallık oluşla, böylesi bir açlıktı günleri böylesi bir doygunlukların tesadüfü günler durumuna denk düşürmeleriyle bir disipline tutum ortaya koyacaktılar. Oysa avcılık ve toplayıcılık yapıyor olsaydı, bu tür ölümleri ve açlık günlerini bilseler dahi, böyle bir disipliner süreci başlatmaları olanaksızdı.
Es kaza av ve toplayıcılık dönemi günlerinde böyle bir ulvi süreçle aç kalsa; yarın öbür günde av kıtlığı ve av yapamaz oluşun onca zorluğuyla aç kalacaktı. Ki bu çok bedenin ölümüne imza atmak demekti. Çünkü önünde, zaten aç kalacağı günlerin gebeliği onu bekleyişle, volta atıp duruyordu.
Yine üreten komün ilişkileri dönemiyle ittifaka başlayan süreçlerde aidiyet ilişkisi oluşturmanın diğer yazılarımda saydığım kurallarının yanında bir kuralları daha vardı. Grubun temsilcisi olan büyücüsünü yani grup totem sıfatlı kişisini bir grup, diğer ittifak grubuna kurban veriyorlardı.
Karşı grup, bu grup aittesinin canını, kanını, etini yemekle; o grubun canından kanından yiyip içmekle bu grubun aidiyeti kişileri oluyordular. Bu o dönemlerin ittifak yasasının bir sosyal elci bir anlayışın davranış tipiydi. Bu nedenle ittifakı imanı, çok güçlü kutsallık ve bağlılığa imza atıyordu.
Kurban veren grup kendileri için feda olan kendi aittesine aşırı üzülüyor, belki de o gün (ki öyle) onlar perhiz yapıp, kurban totem kişisine vefa gösteriyorlardı. Kendisinden olanın etini, canını yemeye kanını içmemeye direnç ve teessür gösteriyorlardı.
İttifakı dönemin ilerideki oruç ritüeline başlanacak bir süreci de böylece bu zemin ve şartlarda böylesi bir aidiyeti nedenle, bir başka anlama ve belirmenin doğuşu oluşla gündeme getirmişti.
Yani her bir ittifakı grup, kendini ittifak için feda eden kurbanlarını unutmamak gruba feda olanların değerini yükseltmek için bu bağ ve bağlılığa vurgu için kurban olan kişisinin öldüğü günlerde yemeyip içmemeyi ilke edindiler. Tevhit böylesi beyinlere kazınan, güçlü bir art alan ışımasıydı.
Bu çok büyük bir etkileme ve etkilenmeydi. Bu süreç ittifaklarında, ittifaklarıyla içlerinden birini bir süre insan kurbanı vermeye uzun dönem devam eden süreçler oluşla tufan mantığının da sosyal sebepleriydirler.
Görülüyor ki kutsal gün orucu, yoksulun halinden anlamaya tutum oluşturmak için tutulan oruç zemini olmadan çok daha önce insanların yoksulluğu dahi bilinmedikleri dönemlerde başlamıştı.
Hem de sanki ilerideki yoksulların halinde bilmekle tutulan oruç anlayışına nispet olsun diye, sanki ortaklaşa yaşamın (cennet yaşamının), sürdüğü dönemlerde böylesi bir nispetle uç vermişti.
Ortaklaşa dönemde üreten süreçle kimse aç değildi ki açın halinden anlasınlar diye oruç tutulsundu! Totem dönem, kendince bir oruç olacak dönemi; sosyal duygu bağı oluşun tutumunu edinmişti. İttifakı dönem de ittifakı tevhit döneminin somutluğunda kendince bir oruç dönemi başlatacaktı.
Zaten üreten ilişkiler içinde doğan nesil de; koyunu, kuzuyu; çuval çuval arpa, buğdayı yanı başında görünce; ataların üretemez oluşla aç kaldığı dönemi anlamakta zorlanıyordular. Totem mesleği ve totem mesleği bilgisi; toteminin kendilerine öğrettiği gibi bu bilgiyi totemlerinin kendi eski atalarına da öğretmiş olacağını düşünüyorlardı.
Süreç köleci düzene gelip birinin yiyip, birinin baktığı süreçler oluşunca; devralınan orucun eski anlamları tümden unutulacaktı. Oruç yeni anlamıyla legalize edilecekti. Sabretmek, açın halinden anlamak gibi eşitsiz düzenin fren ilişkilerini yansıtmaya başlayacaktı.
Görülüyor ki kutsallıktı alan devinmesi insanın içinden çıkışla, insanın içinden çıktığı gibi öylece kalmıyordu. Önce çevre turuyla birçok deformasyon ve yüklenimler edinişle kişisel minnet ve sıkıntının taşıyıcısı oluyordu. Sonra bu kutsallık grup ilişkileri hüviyetiyle totem elindeki tabu kutsallığına dönüşmekle gruba bağlılığın minnet ve sıkıntısıyla girişmeler yapmanın kutsallığına dönüşüyordu.
Sürer
18.07.2014
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.