Sara Moav (Kudüs–1990)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Şehrin her karış toprağına akmış olan Müslüman kanını, masum bebekleri, tazecik genç anneleri, Tanrı’nın armağan ettiği parlak güneşi, ayı ve yıldızları düşüncelerinin arasına eke eke alışveriş merkezine nasıl girebileceğinin hesabını yapıyordu Sufyan Azad. Gerçi plan yaklaşık bir ay önce en ince ayrıntısına kadar hazırlanmıştı zaten. Yaklaşık bir ay önce yapılan planın tüm ayrıntılarını aklına getirmek için çabalayıp durdu canhıraş şekilde. İşlek caddenin tam ortasına geldiğinde üzerindeki beş kilo üç yüz gram plastik patlayıcının kendisini yorduğunu fark etti. Anlından, plastik patlayıcının sarılı olduğu dümdüz gövdesinden ve belinin üst kısmından terler şapır şapır akmaya başlamıştı bile. Kızarmış gözlerle güzelim ellerine ve şekilli bedenine baktı. Daha birkaç ay öncesine kadar çılgın genç bayanların kendisinin peşinde dolandığını, her fırsatta öpücükler gönderdiklerini ve kendisi hakkında çılgın hayaller kurduklarını düşündü. Genç bayanları hasta eden bedenin yaklaşık yarım saat içinde etrafındaki diğer bedenlerle beraber binlerce parçaya ayrılacağını bilmesi hoşuna gitti bir yönüyle. Aciz insanoğlunu, naçiz bir gövdeyi başka ne bekleyebilirdi ki? Caddenin tenha bir yerine gelince biraz dinlenmek için durakladı. Sufyan Azad salâvat getirdikten sonra kızgın yaz güneşine çıplak gözle bakmak için başını gökyüzüne doğru kaldırdı. Askeri bir helikopter, büyük gürültü çıkararak güneş ile kendi arasına girdi. Güneşin yakıcı ışığından birkaç saniyeliğine kurtulduğu için şükür etti Tanrıya. Aynı anda geçen helikopterin lânetlenmiş topluluğa ait olduğunu anımsayınca kızdı. Neye niçin kızdığını bilmeden kızdı. Daha fazla zaman kaybedemezdi. Kimselere çaktırmadan koşar adımlarla büyük alışveriş merkezinin bulunduğu yöne doğru gitti.
Alışveriş merkezinin yakınlarına gelince korkularını, olumsuz düşüncelerini silip yerine cesaret hediye edecek olan ilacından içmediğini hatırladı. Sertçe burnunu çekti. "Bana ne oluyor? Bu işi başaramazsam kafama silahı dayayıp patlatmak gerekecek! Allahü ekber!" Tedirgin tedirgin cebinden ilacını çıkarıp keyifle ağzına atıp zafer edasıyla gülümsedi. Sufyan Azad ilacını cebinden hışımla çıkarırken bir miktar para düşmüştü yere. Tam arkasında yürüyen anne ve kız düşen parayı görmüşlerdi. Yedi yaşındaki sarı saçlı, sıska bacaklı, tombul yanaklı kız hızla annesinin elinden kurtuldu ve kaşla göz arasında parayı kaldırımdan aldı. "Bayım, bayımmmm! Bayım paranızı düşürdünüz…"
Kızın annesi biricik kızının bu davranışını tebessümle, takdirle, keyifle izledi. Anne, dudaklarındaki ruju yaladıktan sonra seslendi. "Beyefendi! Beyefendi paranızı!.."
Sufyan Azad korkuyla geri döndü; anneyi es geçti, çocuğa yöneldi. Konuşmadan önce üzerindeki patlayıcının belli edip etmediğini kontrol etti ve ilacın on dakika sonra etkisini göstereceğini geçirdi içinden. "Para mı?.. O para benim değil küçük hanım! Adın ne senin? Saçların çok güzel, gözlerin de tabii…" Genç annenin yüzüne dikkatlice bakmamıştı Sufyan Azad.
"Sara, efendim. Sara Moav… Bu parayı siz düşürdünüz ama. Üstünüzdeki parayı kontrol edin. İnanın bu para sizin! Kendi gözlerimle gördüm. Sizin cebinizden düştü."
Sufyan Azad, Sara ve genç anne caddenin ortasında dikilmişlerdi hipnoz olmuş gibi. Asık suratla genç anne açıklama yaptı. "Kızım doğru söylüyor. Para sizin cebinizden düştü." Hâlâ kızının elinde duran paraya baktı ve hemen Sufyan Azad’ın gözlerini dikkatlice süzdü.
"Dur bakayım ceplerime." Ceplerini kontrol etti. "Evet, o para benim para! Sara ver paramı. Ya da senin olsun! Bu saatten sonra paranın anlamı yok."
"Parayı kabul edemem bayım." Alttan annesine baktı parayı alamayacağını onun da söylemesini bekledi. "Anne parayı alamam değil mi?"
"Parayı sahibine uzat lütfen!" Genç anne aşırı ciddi duruyordu. "Daha alışveriş yapacağız! Hadi kızım ver şu parayı sahibine! İçerisi kalabalık olmadan alışverişimizi yapıp eve gidelim. Saat on ikiye geliyor zaten."
Sufyan Azad parayı almak istemediğini gösteren bir el işareti yaptıktan sonra huzursuzca bir adım geriye doğru attı. "Sizin yerinizde olsam alışveriş yapmadan direkt evime giderim! Lütfen, alışveriş yapmadan evinize gidin." Sara’ya baktı acımış gibi. "Sara anneni eve götür. Alışveriş yapmayın bugün… Dediğimi yap! Parayı da cebine at, kendine oyuncaklar alırsın." Tıpkı Yahudiler gibi bıraktığı sakalını kaşıdı ve kafasındaki şeyi düzeltti ve geri dönüp yürümeye başladı.
Genç anne huzursuz huzursuz kıpırdadı. "Dindaşım, dindaşım! Neden alışverişe gitmeyelim bugün? Hizbullah veya Hamas bugün terör eylemi mi yapacak? Beni güldürüyorsun! Artık o acımasız teröristler hiçbir bok yiyemez! Sodom ve Gomora’nın lâneti Müslümanların üstüne olsun! Dindaşım devletimiz en ufak bir planı bozacak kadar güçlü artık."
Sufyan Azad durdu. "Hiçbir bok yiyemeyecek o adamları unut ve bugün alışveriş yapmadan evine git! Ben Tanrı’nın elçisiyim. Tanrı dün gece kulağıma bir şeyler fısıldadı. Sara’yı sevdiğim için seni uyardım." Tekrar yürümeye başladı. Çok fazla açık vermişti Sufyan Azad. Kız ile anneyi düşündüğü için yaptığı uyarıları unutmaya çalıştı. Keşke hiç uyarmasaydı. Birazdan İsrail ordusu üstüne çullanabilirdi. Örgütün böyle bir hata yaptığını öğrenmesi durumunda kafasına kurşunu sıkacaklarını biliyordu.
Yürümekten...
YORUMLAR
ccelayir
Gerçek manada etkileyici bir çalışma. Bir o kadar düşündürücü. en önemli mahiyeti bu değil midir bir yazının... Düşündürücü ve bir hayal dünyasına sürüklemesi.
Önce de gelmiştim sayfanıza. Tebriklerimi bırakıyorum.
Saygılarımla...
ccelayir
Kesinlikle cok zor bi is..yani bu yaziyi kaleme almak sanirim herkesin isi degil.hatta hep istedigim ve uzerinde dusundugum ama bir turlu empati kuramadigim icin de yazamadigim bi konu oldugundan kiskandim:)
Yazinin devami var galiba-yazmamissiniz ama...
Ve oldukca ilginc de bir yazi.oyle tarafsiz duruyor ki,yazida kime sempati duyacagimi bilemedim.. devamini merak ediyorum..
Tebrikler.
ccelayir
Gerçekten de güzel bir yazı okudum.
Her zaman merak etmişimdir.. Bir insan kendinin öleceğini ve bir çok günahsız insanın ölümüne sebep olacağını bilerek nasıl böyle bir eylemde bulunabilir ?
Çevreme baktığımda insanlıktan o denli uzak kullanılmaya müsait insanlar olduğunu gördüğümde ise gerçekten de korkuyorum...ve gerçekten de çoğu insanların kafası sanki bir merkezden yönetiliyor..
Hipnoz altındaki bir insanın bile asla hiç kimseyi öldürmeyeceğini, öldüremeyeceğini bir yerlerde okumuştum...
Hatta bazen kendimi intehar komandosu olarak hayal ettiğim bile oluyor ve asla ve asla o fünyeyi bir türlü çekemiyorum...
Allah ıslah etsin de diyemiyorum...ve gerçekten de artık insan kılığına girmiş yaratıklardan korkuyorum..
Kutladım yazıyı,emeğinize sağlık.....