- 523 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
375- eski sinema- ardahan öyküleri-
Gözüm kapalı... kulaklarımı parmaklarımla tıkamışım.
Duyularım kesilmiş televizyon hışırtısız kopukluğu gibi: Boşluk.
Parmaklarımı çektim... göz kapaklarımı kaldırdım: Düğün yerindeyim.
Hırıltı, gürültü, gırla gidiyor. Alem buysa kralı: Eski Sinema’ dır.
O ki ana -baba günü tabir ederler; aynı kalabalık. İğne atsan yere düşmez. Cemaat garaban’ın önünde düğünde toplaşırdı. Bu daha mahşeri.
İnsan çocukta olsa cemaatın sinerjisini hissediyor.
Hoşluk ve şadlık hissediyorduk.
Bereketliydi. Para- pul sorun olmazdı. Tedarik etmek için çok tanıdık, bildik çıkardı. Birinden biri sinemaya girmene yardımcı olurdu. Kollektif zeka ve enerji yokları var kılıyordu.
Sosyal alan yaşamalanı dediğimiz şey. Modern eğitimde bu nam ile isimlendiriyoruz; o günki ganiyetle yaşadığımız şeyleri.
Üç filim takılmış filim oynatma makinesine. Makinist dairesi Şengül Sinemasının özel idare kısmına düşerdi.
Eski Sinemanın evvela ismi Şengül’dü. Yolun kenarına gelince yeri... "Eski" ismiyle anılır oldu. Cemal Yeşilyurt’un dediği üzre: Sinemanın kurucusu Rizeli bir aileymiş. Biz Yakup Avcı’nın devrini hatırlıyoruz. Belki Rize’li müstecirin zamanıda hatırımızdadır. Farkına varamıyoruzdur.
Sinemanın kapısında sımışka satan çocuklar ve ahil- sahil adamlar. Gazete külahlarına bardakla ölçekleyip dolduruyor bir kaç kuruşa satıyorlardı. Çöplük öbeği iki, üç taneydi.
Bu çöplükler büyüktü. Dağ tırmanır gibi oyun oynardık. Salt sinema için değil çöplük içinde gittiğimiz olurdu. Ardahan çöplükleri ayrıca yazacağımız bir konudur. Gençler bilmezler: Çöp konteynırı yoktu. Önce ki devirde, herkes çöpünü kapının önüne dökerdi. Kimse, kimsenin çöplüğüne çöp dökemezdi. "Kan çıkardı!"
Salaş bir binaydı; Şengül Sineması. Yazlık sinemalardan kopyası çekilmişti. Ardahan soğuktu... ama insan nefesiyle ısınırdı kışın ama, ne haber! Düşünen akıllı adam belli: Kim tasarlamışsa burayı.
Az bir parayla dik dörtgen prizma enine dar, uzununa uzun, yüksek tahtalarla briketle zeç çatıyla kapatılmış eğlence merkeziydi.
Amaç eğlenmek değil miydi?
Çöplüklerin rengi, sımışkaların, sinemanın çatısı, tahta oturaklar, antre, filimler siyah- beyazdı. Gri renkler ara ara nesnelerde olurdu. Renkler her formda siyah, beyaz veya griydi. Hayat kurulmamıştı, derdi hariçten bir göz intibaına dayanarak’tı.
Asil renkler hangisidir? diye sorsanız. Beyaz, siyah diye yanıt alırsınız. Gri zaten ikisinin müşterek anlaşmasından doğan ’Yenidoğandır’
Salon eğik bir düzdeydi. Yukardan aşağı inerdiniz. Görme için böyle tanzim etmişlerdi. Arkadaki öndekinin başından rahatsız olmadan perdeyi seyredebilsin diye. Yinede nizalar önlenmezdi. Kavga çıkardı. Bahanesi: Öndeki şapkasını, papağını çıkarmamışmış da falan, falan.
Salon’a girmezden kör ışıkta kapının üstünde bütün Sadri Alışığın filim afişleri: DAMGA; İFFET; TURİST ÖMER VE SERİLERİ... Sinemanın sahibi Sadri Alışığın asker arkadaşıymış.
Büfenin, gişenin olduğu kısım ayak altıydı gezen dolaşan nerdeyse dana satmaya bile gelecekti insanlar, çünkü işlek yerdi burası. Ardahan’da işlek yer bulunmasın ora o dakka panayır yerine çevrilir. Birkaç afiş aklımda kalmış buradan: " GELDİM; GÖRDÜM; VURDUM." kovboy filmiydi. ’Hudutların Kanunu’ Yılmaz Güney’indi...
Loca iki taneydi, dandik localardı, bildiğimiz bez perdeyle ayırmıştılar. Bezin rengi neydi? Siyahtı. Vallahi billahi.
Hızla koşarak perdeye doğru inerdik tahtaların rığh,rığh sesleri huruçlandırıp bizi, tekrar geriye kapı girişine koşardık. Sinemacı bundan hiç hoşlanmazdı. Yasaklamıştı. Yakalanmadan koşardık. Bazen kulağımızın çekildiği olurdu: Yakalandığımızda ama.
Eski Sinemadan yazacağımız felsefi bir hadise yok. Sinemanın kendisi bir felsefeydi.
Üç filim oynatırdılar. Gece ve gündüz suaresi denilen zaman dilimlerinde çalışırdı.
Herkes için; kadınların suaeresi perşembeydi... herkesin dünyası sinemaydı. Evleneceklerin bile sosyal alanı burasıydı. Kaç genç sinema bahanesinde tanışıp evlendi. Kadınlar günlerini sinemada yapar hale geldilerdi. Yemeklerini, tatlılarını hazırlar gelirdiler. Sinemalar düğün şenlik yeriydi.
Sinemada şımışka çitlerdik. Külahlarla aldığımız şımışkaların çöp’ü çöplükte dağ gibi dururdu. Çöp’ün yanından geçerken çitleyenler kırdıkları şımışka çöplerine boyun burarak bakardılar.
O devirde ŞIMIŞKA yeme alışkanlığını yazmak isteriz.
Çok şımışka yerdi; insanlar.
Her ne saikle ise: Şöyle bir diskur icat olmuştu:
- Hele bunun büyüklüğüne bak! Senin eşlerin çarşıda ŞIMIŞKA satıyor.
Şımışkalar (ÇEKİRDEK) torbalara ambalajlandı, doldu... Sinemalar kutuya girdi... Devri alem hikayeydi öykü ile son buldu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.