- 347 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kırılan Süreçler 1
Köleci dönemin başlarında, ittifakı yapının farklılaşan, gelişen, değişen yüzüyle; yeni bir yaşantı tipi ve yeni bir insan tipi anlayışı ortaya çıkmıştı.
Yeni şey, eskinin üstüne bina oluşla; anlam değişmelerine, anlam sapmalarına uğrayacaktı. Eski ittifakı iman kalıplarının uğrayacağı anlam değişmeleri; hali manzarayı yansıtan anlamlandırma olmaktan öte bir şey değildi.
İttifak iki güçlükle baş başaydı. Birisi yeni oluşan değişen köleci sürece ayak uydurmak ve bu süreci kavrama çatışmalarıydı. Eski değer yargılarına göre beliren mantığı, yeni sürece anlam veremiyordu. Yeni süreci bir türlü içine sindiremiyordu. Ama sürecin de böyle yeni şekliyle yaşanması gerektiğini algılatan bir çok görsellikti, öznel söylemlerin inanması içine de, hapsolmuştular.
İkincisi yeni olan durumdan şikayetçiydiler. Eski bildikleri sözcükleri başka tür yorumlama ve başka bir durum üzerinden değerlendirmeye başladılar. Bu tür öznel gelişmelerin çelişkisi şimdiki tedirginlikler ile birlikte anıldığında, tedirginliğin nedenini eski ittifakı imandan kopmaya, bağlıyor olmalarıydı.
Olup bitene bakılırsa, insanlar eski imana vefasızlık etmişlerdi! İnsanlar imanı kavilleri üzerindeki sözleşmeye sadık kalmamışlardı! Kült merkezlerinin iman kurallarına kulak asmamışlardı! İnsanlar imanlarını kulak gerisine atmışlardı! Bu tarz kurgularla başlarına gelenleri anlamağa ve başlarına gelenleri sindirmeğe çalışıyorlardı.
İttifakı süreç gelişmeleri her ittifakta başka başka oluşlaydı. Benzer yollarla geliştikleri gibi başka başka zaman içinde başka şekilde de gelişiyorlardı. Birbirine yakın komşu olmanın zaman mekânı içinde; benzer zaman rekabetli geliştikleri gibi farklı zaman zemin yarılmalarına uğramak lığın, boy uzamasını da yapabiliyorlardı. Yani gelişme bir türden değildi.
Eski ittifaklar, sonraki dönemlerde özel mülkiyetçilik diyeceğimiz bir süreç durumun içine girmişlerdi. Mülkiyetçi köleci düzenle huzursuzluk, önce azar azar boy verdi. Zaten süreç boy verişini anlamamıştı ki süreci ciddi ciddi tınsındı.
Köleci dönem dediğimiz sürecin adımlarından olan mal biriktirme, malı olanın hükmetmeye başlar oluşla köle çoğunluğun maldan mülkten yoksun kılındığı bir süreç çarpılmasının zaman kırılmaları başlamıştı.
Artık ortak sofralar, bir arada üretmeler, bir arada üretilen totem ürünlerinin, bir arada tapınak eliyle ortaklaşa kullanım süreci, çaktırmadan tarihe karışıyordu. Siz yürüne gelen yolun devamının sürer olduğunuzdan; yolun zaman mekân değişmeleri size köklü bir değişmenin habercisi gibi gelmiyordu.
Böyle ortaya çıkan yeni yaşantı tipi, özel mülkiyetçi köleci ilişki tipiydi. Yeni insan da, eski ittifaklar içindeki gibi ayrı ve aykırı totem grupları sentezi kılan insan tipi değildi. Komün yaşamlı ittifakı sürecin dönemi, yüzyılların gerisinde kalmıştı.
Cennette yaşam bitmekteydi. İttifakı imanı, ortaklaşa sentezli cennet hayatı, tükenip sönmekteydi. Mal edinenlerle, mal edinemeyenler yerlerini almıştı. Ezen ezilen düzleminde cennet ilişkileri büyük bir fay hattıyla kırılmıştı. Zaman zemin, bu kırıklı fay hattının; birbirine göre olur sekans durumlarına göre çalışmaya başlamıştı. Bu sekanstık çalışma, yepyeni bir durumdu.
Düşünce felsefesi, cennet ilişkisini değerlendirip işlemiyordu. Kült merkezli, komün ittifaklı, ortaklaşa sürdürülen cennet imanı, yeni durum karşısında iflas etmişti. Cennet ilişkileriyle oluşturulmuş, o güne dek tüm zamanların düşünce felsefesi; biten cennet yaşamıyla damaklarının tadı oldu. Bu damak tadı günümüze kadar ballandırıla, ballandırıla; hayali edile, edile anlatılacaktı. Cennet, kendisini bitiren süreçlerini, başlatmıştı.
Yeni insan köle insandı. Köle insanın düşünce ve felsefesi; cennet üzerine değildi. Cehennemi palyatif çözümlerle katlanılır hale getirmenin düşünme ve yaşantılıma süreciydi. Cennet te bu katlanmaya göre, katlanmayı yeni bir cennet hayaline çevirmenin uğraşısı olmuştu.
Artık düşünce felsefesi, sınıfsal, ideolojikti. Erdemler vardı. Erdem, bir sınıfın köleliğe katlanışla boyun eğmesiydi. Köleliğe tevekküle razı durmasıydı. Diğer sınıfında bu köleliğe adaletli hükmetmesiydi! Mal mülk yüzünden azıtıp sapıtmamasıydı. Yeni iman, “efendi köle ilişkisini düzenlemenin imanıydı”.
Yeni iman savı, buna yarıyorsa imandı. Efendi köle ilişkisine yaramıyorsa sapıklıktı. Şeytana uymaktı. İblislikti. Şimdi kin nefret, haset, gasp, darp, öldürme, hırsızlık, dilencilik, kişinin bedenini satması türü ne isterseniz en yakası açılmadık sözler oluşla, bir bir hali icaba göre arzı endam etmeye başlamıştı. Köleci zaman zemin süreçleri, kendi içinde eski sentezci cennet ittifaklarının, sonunu getirecekti.
Şimdi; yaratılışa, kadere ve cennete iman vardı. Kaderinizde size rızk verilmediyse bunlara cennette kavuşacaktınız. Hesaba çekilme vardı. Adalet "mülkün" temeliydi. Yani malı-mülkü olanın rızasını gözetmenin temeliydi. Verilen rızk dünyadaki bir oyalanma ve eğlence oluşla; bir sınav şekliydi.
Cennet bitirildiği için cennetteki düşüncenin de köküne darı suyu dökülmüştü. Enerji sağlama girdileri olan yiyecekler; tanrının verdiği bir "rızk ve nimet” olup çıkmıştı. Köleci döneme dek rızkı ve nimeti hiç bilmeyen, böyle bir kavramı kullanmayan insanlar rızk, nimet üzerine felsefe üstüne felsefe üretip ideoloji yapıp, söylüyordular.
Bu felsefelere göre "rızk ve nimet”; kısmet"; "kader", "fıtrat", “şans”, “talih” olmuştu. Herkes eve ekmek götürür oluşla rızk peşindeydi. Şimdi köleci düzlemin mal ilişkisine göre çok güzel atasözleri türeyecekti. Söz gelimi; "rızk, kısmeti olanın kaşığında çıkardı". "Kısmetse gelirdi, Hint’ten Yemenden; kısmet değilse ne gelirdi elden".
İlahi dinler de bu, “rızk olma, nimet verme, bunların kader kısmet işi olması gibi savlarını ortaya koymaktadır. Hâlbuki ki bu savlar ilahi dinlerden çok çok önce oluşmaya başlamıştı. Hatta bu kapsamda nimetlerin yaratıcısı tanrı, nimetlerin dağıtıcısı tanrı, kaderleri yaratan tanrı, mizanı elinde tutan tanrı oluşla ayrı ayrı tanrı figürleri köleci ideoloji penceresinden yorumlanmıştı.
Halka yapılan vaazlar şeklinde bu oluşan ve olgunlaştırılan tartışmalar söylene geliyordu. Fikirleri, bir hale yola koymayı bin yılların imbiğinden geçiyorlardı. Sümer döneminde başlayan süreçler; Asur, Babil döneminde ortalamanın üzerinde bir genel kabulün benimsediği düşünceler ve varyantları oluşla kitlelerin değer sistemi olmaya başlamıştı. Bu tür köleci ideoloji, köleci ideologlar tarafından geniş yığınlara hayli benimsetmiştiler.
Edebiyat ve aktarımlar yoluyla gelen ittifakı dil, bu tür köleci ideolojinin düşünce ve anlayışını söyleyip anlamlandırmaya da başladılar. Köleci düzenin kullandığı dil ve yaşantı şekliyle ödünç aldığı miras dili kullanması; anlam değiştirmeleri yüzünden kendi öncesini bilinemez hale getirmişti. Kendi öncesi ile kendi arasını anlatan edebiyat ve söylence aktarımları, buradaki köleci düzleme; ökültist gelecekti.
Sürecek
YORUMLAR
İttifaklar kim çokdinli kölelik zamanımı yoksa yoksa monoteist dönemi kölelikve değişen ilişkiler çok belirsiz tarihsiz
ne dediği anlaşılıp tahlil yapılıp tez ,antitez ve sentez aşamalarından geçemeyecek bir yazı ,çok kapalı yani ...
Bayram KAYA 1
Eleştiriniz ve dolaysıyla yorumunuz için çok teşekkür ederim.