- 1265 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ZEKAT VE SADAKA VERMEKTE EF'DALİYET KUR'AN-I KERİM OKUYAN TALEBELERDİR.....
Mübarek ramazan ayına girdiğimiz şu günlerde zekat,oruç,fıtır sadakası ,teravih namazı konularını kitaplardan araştırmak istedim.Zekatımız namazımız dualarımız bizi ahirete sırata cennete taşıyan amellerimizdir.
Bunların ehil olan yerlere verildiği ve güzelce riyadan uzak ihlasla ifa edildiği zaman bize faide vereceği gün gibi aşikardır.
Hep biliriz zekatın verileceği yerleri ama bazıları hemen ön yargıda bulunurlar zekat fakir akrabaya verilir,caminin içi varken dışına olmaz,zekatta temlik esasdır,zekat binaya verilmez kabilinden konuşur dururlar.
Dikkatlice incelediğimiz vakit ayeti kerime ve hadisi şeriflerde çok kıymetli izahların olduğunu görebiliriz.
Faideli olmak kabilnden gördüğüm bu bilgileri sizinle paylaşmak istiyorum.Öncelikle zekatın kelime anlamından başlayalım.
Zekat lügat anlamı itibariyle bereket,nema,temizlik ve saf anlamlarına gelir.Zekat senelik bir ibadettir.
Cenabı Hakkın emrine itaat için zengin müslümanların seneden seneye mallarının içerisinden kırkta birini ayırmak suretiyle Allahü Tealanın teyin ettiği sekiz sınıftan birisine vermelerinden ibarettir.
Bu zekatın verileceği sekiz sınıf Tevbe suresinin 60.ayeti kerimesinde beyan buyurulmuştur:
’Sadaka(zekatlar) ancak fakirlere,miskin yoksullara,zekatın tahsiline memur olanlara,müellefe-i kuluba(kalpleri islama ısındırılacak olanlara),azad edilecek kölelere,borçlulara,Allah yolunda olanlara,yolda kalmışlara mahsustur’...
Kısaca zekat verilecek sekiz sınıf,zekat verecek kadar malı mülkü olmayan miskinler,borçlular,yolda kalmışlar,muhacir ve mülteciler,esirler,kalbi islama ısındırılacaklar ve fi sebilillah yani Allah yolunda olanlara verilir..
Bu fi sebilllah hususuna da Allah rızası için ilim okuma,okutma ve her türlü cihat hizmetleri girmektedir.
Zekat emri İslamın beş şartından birisidir.Hür,akıllı,baliğ olan ve nisap miktarı mala sahip olan müslümanların bu malın üzerinden bir tam yıl geçtikten sonra bu malın zekatını vermeleri farzdır.
Asli ihtiyaçlarından ve boçlarını çıktıktan sonra 20 miskal (80.18 gr.)altın veya bu değerde nakit parası veya ticaret malı,otlayan hayvanlarda ise devede beş,sığırda otuz ve koyunda kırk adet koyunu olmak şartıdır.Bu kadar para veya malı olan nisaba erişmiş kabul edilir.
Zekat vermenin farz olabilmesi için nisaba kavuştuktan sonra bu malın üzerinden bir tam yılın geçmiş olması da gerekir.
Gelir getirmeyen gayri menkuller,ev eşyaları,kullanılan zaruri aletler zekata esas teşkil etmez.
Bu arada yukarıda geçen kişinin asli ihtiyacı eskilerin tabiriyle havayici asliyesi nedir sualini biraz açalım.
Asli ihtiyaçlar:
Bir evi olması,evin içerisindeki eşyalar,kişinin giydiği elbiseler,kullandığı aletler,ders kitaplarından birer adet olmak üzere kitaplar,binek eskiden at,araba idi şimdi otomobili,mesleğini icrada kullandığı iş makineleri,ve bir senelik yiyeceği erzak ve varsa ödemeyi taahhüt ettiği bütün borçları kişinin asli ihtiyacı kabul edilmektedir.
Nisap miktarı yıl içerisinde artıp azalsa da bu onun zekatını vermeye mani olmaz.Nisap miktarının senenin başında ve sonunda mevcut olması yeterlidir.
Zekatı verirken veya malın içerisinden ayırırken kalbi ile zekatı olduğuna niyet etmek lazımdır.Dili ile söylemek lazım gelmez.Bu özellikle bir fakire zekatı verirken çok önemlidir.İlla da fakire al bu benim zekatımdır demeye gerek yoktur.
Fakirin kalbini kırmamak için kalbi ile niyet ederek bu benden size bir hediyedir veya borç olarak veriyorumda denilebilir.
SADAKA VE ZEKAT KİMLERE VERİLMELİDİR?
Sadaka ve zekatlar öncelikle akrabaya,komşulara,civardaki fakirlere,sonra da uzaktakilere verilmelidir.Kişinin usul ve furusu dediğimiz ana baba,dede ebesine ve çocuklarına,torunlarına zekat düşmez.
Bunlar kişinin dinen bakmakla yükümlü olduğu kişilerdir.Ayrıca müslüman olmayan fakirlere de zekat verilmez.
Sadaka ve zekatları vermekte bir başka husus da nemalandıran yani sadaka zekatı iyiliktre kullanan kimseleri seçmek onları gözetmektir.
Dünyadan yüz çevirip yalnız ahiret için çalışan müttaki,Allahtan korkan fakirleri seçmelidir.
Nitekim Peygamber Efendimiz sav.buyururdular ki:
Yalnız müttakilerin Allahtan korkanların yemeğini ye.Senin yemeğini de ancak müttakiler,Allahtan korkanlar yesin.(Ebu Davud ve Tirmizi.)
Çünkü onlara yapılan yardım,onların takvalarını artırmaya hizmet eder.Bu sayede yardımda bulunan da ecir kazanır.
Peygamber Efendimiz sav. bir hadisi şerifte:
’Yemeğinizi müttakilere,Allahtan korkanlara yedirin.Sadakalarınızı da müminlere verin.’(İbnül mübarek ,El birrü vessıla.)
Allah için sevdiğin kimseye yemek ziyafeti ver.(İbnül *Ulum-i diniyye tahsil eden talebe ve okutan alim-zengin olsa bile-çalışıp kazanmaya vakitleri olmadığı için zekat alabilirler.(Dürrül muhtar)
*Nisaba malik olana zekat vermek caiz değildir.
Ancak talib-i ilim olana,gazilere,hacda bulunanlara zengin olsalarda zekat vermek caizdir.Zira hadisi şerifte-’ilim tahsilinde bulunanların kırk yıllık nafakası lsa da zekat vermek caizdir.’buyuruldu.(Mebsuttan naklen İbn-i abidin c.2 s.59)
*İlim talep edene ve alime zekat verilir.Çünkü bunlar çalışmalarını ilme hasrettikleri için kazançtan mahrumdurlar.(Damad c.1 s.22)
*İlim erbabına sadaka ve zekat vermekle ilim tahsiline yardım edilmiş ve böylece ilmin sevabınada ortak olunmuş olur.(İmamı Gazali-İhya- Esrarüz zekat)
*Kuhistani bu fetvayı iltizam ettiğine göre,talib-i ilme ve yarının ilmi ihtiyacını karşılamak üzere yetişecek bir gence zekat parası göndererek yardım etmekte elbette büyük bir isabet vardır.(Kamil Miras Tecrid-i Sahih c.5 s.347)
*Bilhassa ilim sahibi olan fakirleri tercih etmelidir.Bunlara yardım etmek kendilerine ilim okuma işinde yardımcı olmaktır.Allahın rızasını kazanmak için ilim tahsili en büyük ibadettir.
*İbni Mübarek sadakalarını alimlerin fakirlerine verirdi.Bunu soranlara da:
-Ben Peygamberlikten sonra ilimden daha üstün bir rütbe olduğunu zannetmiyorum.Alimlerden biri bir ihtiyaçla karşılaşınca onun ile meşgul olur da okuyamaz.Onun ihtiyacını karşılayıp okumasını sağlamak daha makbuldür,buyurdular.
SADAKA VE ZEKATIN EN MAKBUL VERİLDİĞİ YERLER..
’İnfak ve sadakalar kendilerini Allah yolunda adayan,yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremeyen fakirler içindir.İffetlerinden dolayı,dilenmedikleri için bilmeyen onları zengin sanır.Sen onları yüzlerinden tanırsın.
İnsanlardan arsızca (bir şey) istemezler.Hele ısrar etmezler.Siz hayır olarak ne verirseniz,şüphesiz Allah onu bilir.’(Bakara suresi 273.ayet.)
Bu ayeti kerime Ashab-ı Suffe hakında nazil olmuştur.Ashab-ı Suffe dört yüz kişi kadar vardılar.Medinede akrabaları,meskenleri hiçbir şeyleri yoktu.
Daima Kuran-ı Kerim öğrenirler,Resulullah Efendimizin sohbetinde bulunurlar,bütün vakitlerini ilim ve ibadete ayırırlar,bir harp olursa giderlerdi.
Bunlar Resulullahın medresesinin kendilerini ilme ve Allah yoluna vakfetmiş talebeleri idiler.
Resulullah Efendimiz sav.birgün Ashab-ı Suffenin başlarında durup hallerine bakmışlar,fakirliklerini ve çektikleri zahmeti görmüşlerdi.
Kalplerini ferahlatmak için:Ey Eshab-ı Suffe! Size müjdeler olsun ki,her kim şu sizin bulunduğunuz hal üzere ve bulunduğu hale razı olarak bana kavuşursa o benim refiklerimden(arkadaşlarımdan)dir.
Bakara suresi 273.ayeti kerimesi Ashab-ı Suffe hakkında nazil olmakla beraber hükmü umumidir.Bu hüküm Allah yolunda ilim öğrenen,Allah rızası için sınırda nöbet bekleyen,Allah rızası için fisebilillah uğrunda kendisini hizmetlere vakfeden,muhtaç olduğu halde nafakasını kazanmaya vakit bulamayan veya yetişemeyen müslüman fakirlerde bu ayetin hükmüne girerler.
Bu hizmetlerin ifa edildiği Kuran Kursları da birer Ashab-ı Suffe şubeleridir.Bu müesseseler de infak ve sadakaların verileceği en güzel yerlerdir.Bilhassa böylesi yerlere hayır yapılmalıdır.Bu yapılan hayrın ilerde yedi başağına yediyüz ekin tanesi misali çoğalacağı manasına gelir.
***
Dün cuma namazında Yaylacık Merkez camiindeydim.
Vaiz Efendi merkezi vaaz sonunda her ay başında olduğu gibi Kırıkkale Osmangazide yapımı devam eden Müftülük Kuran Kursu inşaatine yardım toplanacağını söyledi.
Haftaya ve öbür haftada emekliler maaşı alınca yine toplanacak en nihayet sonunda bitirilecek yeni hizmet binaları yapımına geçilecek..
Yıllardır devam ediyor ne bitmez Külliyeymiş mübarek dedim içimden.
Devlette mutlaka yardım ediyordur.En büyük bütçe bildiğim kadarıyla Diyanet İşleri Başkanlığına ayrılmakta .
Hoca Efendi orada olsaydı soracaktım:-Hocam benim zekatım var.Almanya’dan eniştem yolladı.15 bin yüro bunu bu Külliye inşaatina verebilir miyim diye.
Yüzde yüz inanıyorum ki ne demek tabii olur kardeşim.Orada talebeler Hz.Kur’anı okuyacaklar.Hafız-ı Kelam olacaklar diyecekti.
Şöyle dönüp geriye bakıyorum da yıllarca Kuran Kurslarına zekat verilmez,oraya inşaate zekat olmaz demediler miydi bu vaiz Efendiler!!
Yahudi Havrasına Hristiyan Kilisesine yardım topladı onları ayakta tuttu.
Bizim Alim dediğimiz Hocaefendiler yıllarca Kürsiyi Muhammedilerden müslüman kardeşlerimize Kur’an Kursuna zekat düşmez fetvasını vererek müslümanın yavrularının daha güzel binalarda okumasına yetişmesine mani oldular!!
Şimdi orada hesabını veriyorlardır yüzlerinin akıyla umarım.
Sen yardım yapmayacaksın da yahudi hristiyan mı gelip o binaları yapacak!!
Devlet cemaat ve toplulukların yaptığı özel vakıf müesseselerine yardım yapamıyor aşikare olarak.
Yıllardır ta bidayetinden beri müslümanların arazi zekatları olan öşürler,ısgat ve devirler ile zekat ve sadakalarıyla bu müesseseler yapılagelmiştir.
En bidayeti Medinede Resulullahın camisine bitişik olan Eshab-ı Suffe eshabı Kiramın teberruya çıkarak topladıkları yardımlarla vucut bulmuştur.
Eshab-ı Kiram kermesler dediğimiz batı kaynaklı ama asıl İslam toplumunda neş’et etmiş Hayır Çarşıları düzenlemiş Resulullahın sav.kıymetli zevceleri annelerimiz örgü örerek oralara katkı sağlamışlardır.
Sen uyurken Müslüman kardeşim.yahudi hristiyan Ehli Sünnet dışı fırkalar hizipler müstehcenliği özendiren LBGT-İ ciler gece gündüz çalışıyorlar.
Geçen gün medyadan öğrendim LBGT-İ in manasını.
Adamlar birlik olmuş müslümanlar fırka fırka hizip hizip ayrılırken haklarını arıyorlar.
Lezbiyen-biseksüel-gay-trans ve İbne takımı demekmiş.
Ne kadar ahlaksız varsa onlar yani Lut as.ın asi kavminin torunları.
Sen Kur’an Kursu inşaatine zekat yardım sadaka olmaz derken,şerli bir takım mahluklar müslümanın çocuğunu yoldan çıkartmak için harıl harıl çalışıyorlar.
Bu milletin evladının okula giden çocuklarının yüzde kaçı Kur’an Kursuna gidiyor biliyor muyuz?Yüzde bir iki o kadar.Mektebe gitmeyen ingilizceyi Müziği resimi öğrenmeyen var mı yok.
Kabirde ingilizceyi mi matematikteki türevi integralimi soracaklar veya Rabbin kimdir imi soracaklar.
Yüzde kaçı farz lan beş vakit namazı vaktinde kılıyor.
Camiler lebalep dolu mu acaba.
Sabah namazında mahallenin camisine kaç kişi gidip de İmamla beraber namazı cemaatle eda ediyor?
Lafa gelince yüzde doksan müslümanız öyle değil mi?
Birileri Ayasofya açıldı diye bayram yapıyor.
Kanal 7 de TGRT de zamanında müslüman kadınların verdiği bileziklerle açılmışlardı banka faiz reklamı yapılıyor Efendiler!!
Faiz yemiyorum, ben hiç kredi kullanmadım Bankadan hiç içeri girmedim diyen müslüman yalan söylemiştir bu zamanda..
Kur’an Kurslarına zekat düşmez diyelim haydi netice olarak.
O zaman götürün zekatlarınızı Fetönün yaptığı gibi Abd deki havra ve kiliselere verinde Cennetten kendinize bir köşk ev alın diyemiyeceğim.
Zira o da kabul olmaz zekatlarınız sadakalarınız boşa gider.
Zekatın Verilecegi En Mühim Yer.
***
Ezelî isti’dâdı olan, az sayıda bazı nasipli Müslümanların, Kur’anı kerim hizmetlerine destek verirken, Bayram yapar gibi sevinçle hayır yapmalarını büyük bir hayranlıkla izlerken, birçok zengin Müslümanların ise, (sanki) aslında fakirin hakkını değil de, kendi canının parçasını veriyormuş gibi zorlandığını ve Kur’anı kerim dâvasına bir türlü gönül vermediklerini de, dehşet içinde seyredip duruyoruz. Tam da, Zekâtın verileceği yer, açıkça önüne çıktığı halde :
-Kur’an talebesine ve onları barındıran Derneklere Zekât verilebilir mi? Diye hâla sorup duran Müslümanları anlamak mümkün değildir.
Şimdi, meseleyi hiç uzatmadan, bir kısım yorumlar katmadan, doğrudan doğruya Tefsirden aktarmak suretiyle :
أَنْ أَقِيمُوا الدِّينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا فِيهِ
“DÎN’İ AYAKTA TUTUN VE ONDA AYRILIĞA DÜŞMEYİN” (42. Şura suresi-13)
Şeklindeki “Üssül’Esas = Allahın Temel kanunu” olan âyet’i kerimenin Ruhuna sahip isimsiz kahramanları bir hatırlatmak istiyorum.
Evet, Farz olan Zekât Kime verilmeli?
لِلْفُقَرَاء الَّذِينَ أُحصِرُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ لاَ يَسْتَطِيعُونَ ضَرْبًا فِي الأَرْضِ يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ أَغْنِيَاء مِنَ التَّعَفُّفِ تَعْرِفُهُم بِسِيمَاهُمْ لاَ يَسْأَلُونَ النَّاسَ إِلْحَافًا وَمَا تُنفِقُواْ مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ
“(Zekât ve Sadakalarınızı) Allah yolunda kapananlara, Din yoluna adamış olanlara verin. Onlar, öteye beriye koşup dünyalık kazanamazlar. İffetlerinden dolayı halden anlamayan câhil kimseler onları zengin zanneder. Sen onları simalarından tanırsın.
İnsanlardan ısrarla bir şey istemezler. Artık hayır namına ne verirseniz, muhakkak Allah onu bilir” (Bakara 273 sh-47 Sadeleştirilmiş Elmalılı tefsiri 2-227) (Elmalılı Tefsirinden aynen)
Madem ki sadakalarınız Allah içindir, o halde mü’mine de, kâfire de, Allah rızâsı için tatavvu ve nâfile olarak sadaka verebilirsiniz. her birine verdiğiniz sadakalardan ayrı ayrı sevap kazanabilirsiniz.
Fakat en iyisi hangisidir? Ve vermekle emrolunduğunuz farz olan sadakalar kimlerin hakkıdır?… Bu cihete gelince : Vermekle emrolunduğunuz, borcunuz olarak ödemekle mükellef bulunduğunuz infak
ve sadakalar :
لِلْفُقَرَاء الَّذِينَ أُحصِرُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ
Allah yolunda tutulmuş, din uğrunda ilme, cihad’a kendini adamış,
لاَ يَسْتَطِيعُونَ ضَرْبًا فِي الأَرْضِ
Yeryüzünde gezip dolaşamayan, şuraya buraya gidemeyen.. Yani Allah yolunda meşguliyetlerinden dolayı geçimini kazanmaya gücü yetmeyen fakirler içindir ki,
يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ أَغْنِيَاء مِنَ التَّعَفُّفِ
Halden anlamayan câhil kişi, onları iffetli ve haysiyetli olmalarından dolayı zengin sanırlar.
تَعْرِفُهُم بِسِيمَاهُمْ
Sen onları simâlarından tanırsın.
Dikkat edildiği zaman hallerinde görülecek edeb ve nezâhet ve yüzlerinde müşâhede olunacak fakr-u zaruret izleri gibi alâmetlerinden onları tanırsın.
Sadakaların kimlere verileceğini bildiren bu âyet-i kerime, (esas itibariyle devamlı Resulüllah’ın ders halkasına oturan ve) Ashâb-ı suffe adı verilen fakir muhâcirler hakkında nâzil olmuştur ki dört yüz kişi kadar oluyorlardı.
Ashâb-ı Suffe’nin Medine’de, ne bir meskenleri, ne aşiret ve akrabaları, ne de kazanç getirecek bir meslekleri yoktu.
Hep Hz. Peygamberin mescidine devam ederler, Mescidin sofasında ikamet eder, orada yatar kalkarlardı. Kur’ânı kerim ilmini tahsil ederler, Hz. Peygamber’in va’z ve derslerini takip ederlerdi.
Hülâsa, Umumiyetle oruçlu bulunan bu sahâbeler, Hz. Peygamberin dersânesinin, hayatlarını Allah yoluna, ilim ve ibadete adamış talebeleriydi. Ve her ne zaman bir gazâ, bir muhârebe olursa koşar, hemen iştirak ederlerdi.
Buna binâen idi ki âlem-i islâmda Medreseler hep, mübarek câmilerin etrafında yapılmış ve Medrese mensubu ilim irfân talebelerinden de Ashâb-ı suffenin ahlâkı ve davranış biçimi beklenir olmuştur.
İlim tahsili ibâdettir. Din uğurunda her türlü sıkıntıya tahammül ederek iffeti muhafaza edip, dini yaymaya hizmet etmek cihâd’dır. (Sadeleştirilmiş Elmalılı tefsiri 2-227)
KUR’AN -I KERİM TALEBESİNİN FAZİLETİ.."
Kuran-ı kerime hizmet edenler, Kur’an Talebeleri sıratı şimşek gibi geçer amma cennete girmezler.
Cennetin kapısında beklerler ve Allahütealaya derler ki : ‘Ya Rabbi! Biz dünyada iken bütün zamanımızı Kur’an-ı Kerim’i okumak ve okutmakla geçirdik, annemizden, babamızdan, ailemizden ayrı kaldık.
Bizim annemiz, babamız, kardeşlerimiz, akrabalarımız cehennemde iken biz nasıl cennete girelim?’ ”
İşte onlar Kur’ân-ı Kerim talebesidir. Onlar gurbete giden; anasından, babasından uzaklara giden, Kur’ân-ı Kerim’i öğrendikten sonra onu öğretmek için dünyanın her tarafına giden mü’minlerdir.
“Sonra Cenab-ı Hakk;‘O halde tutun yakınlarınızın, akrabalarınızın ellerinden, her birinize ailenizden 70 kişiye şefaat etme salahiyeti veriyorum’ buyuracak.
İşte bunun içindir ki, Tevbe suresi 122. âyet’i kerimede :
وَمَا كَانَ الْمُؤْمِنُونَ لِيَنفِرُواْ كَآفَّةً فَلَوْلاَ نَفَرَ مِن كُلِّ فِرْقَةٍ مِّنْهُمْ طَآئِفَةٌ لِّيَتَفَقَّهُواْ فِي الدِّينِ وَلِيُنذِرُواْ قَوْمَهُمْ إِذَا رَجَعُواْ إِلَيْهِمْ لَعَلَّهُمْ يَحْذَرُونَ
“Mü’minlerin hepsinin topyekün sefere çıkmaları uygun değildir“ Buyurulmuştur. İslâm ilmi talebelerinin, bütünüyle muharebeye gitmemesi ve ilim tahsiline kesiklik verilmemesi gerektiği de beyan olunmuştur. (Tevbe sh-207)
Abdullah bin Abbas Hazretlerinden vâki olan rivayete göre :
Bir gün Resulüllah sallellahu aleyhi vesellem Ashâb-ı suffenin başlarına durmuş hallerini nazar-ı tetkikten geçirmiş idi. Fukaralıklarını, çekmekte bulundukları zahmetleri gördü ve kalplerini hoşnud edip buyurdu ki :
«Ey Ashâb-ı suffe size müjdeler olsun ki her kim şu sizin bulunduğunuz hâl ve sıfatta olur ve bulunduğu halden râzı olarak bana kavuşursa o benim refıkım, akadaşımdır»
İşte bu âyet-i kerime de, bunlar hakkında nâzil olmuştur. (Sadeleştirilmiş Elmalılı tefsiri 2-227)
Şu da var ki, Allah rızası için düşmana karşı nöbet bekleyen veya Allah rızası için Medreselerde dirsek çürüten (ilim talebeleri) veya Allah rızâsı için nefsini millet hizmetine vakfetmiş ve bu ahvâl içinde mâl ve mülki yok, muhtaç olmakla beraber nafakasını kazanmaya vakit bulamayan veya vakit bulduğu halde gücü yetmeyen yoksul ve fakir Müslümanlar, nerede ve ne zaman yaşamış olursa olsunlar bu âyet-i kerimenin kapsamı içine girerler.
Bunlar, verilecek infâk ve sadakaların verilecek en güzel yeri olarak, tercih sırasında daima başta gelirler. (Sadeleştirilmiş Elmalılı tefsiri 2-230)
(Resulüllah sallellahu aleyhi vesellem efendimiz :
“İlim öğrenene zekât vermek câizdir. Velev ki kırk yıllık nafakası olsun” buyurmuştur. (İlim, din ilmi yani, öğrenilmesi farz’ı ayn veya farz’ı kifâye olan ilimdir. Fz.).
TEFSİRDEN AYNEN :
وَمَا تُنفِقُواْ مِنْ خَيْرٍ
İyi bilinmelidir ki, gerek özel olarak bu ilim yolunda olanlara ve gerek umumi olarak bütün ihtiyaç sahiplerine her hangi bir mâl infâk ederseniz..
Yahut maldan, çabadan, ilimden, nasihatten, irşâd’dan, vücudunuzla hizmetten, bir şey ikrâm ederseniz, hatta saygı, sevgi gösterisi ve selâmdan her hangi bir iyilikgösterirseniz :
فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ
“Muhakkak ki, Allah onu bilir; emeğinizi boşa çıkarmaz, karşılığını verir” (Elm.tefsiri 2-273)
Binâenaleyh, veriniz efendiler veriniz. Bâhusus Allah (ve kur’an) yolunda kendilerini hizmete adamış olan fakîrlere veriniz, ihlâsınız ve olgunluğunuz size gece gündüz, gizli veya açık farkını hissettirmeyecek kadar yüksek olsun. (Elmalılı tefsiri 2-228)
Minnet yüklemek, başa kakmak suretiyle; verdiğiniz kişiye ezâ vermekten, riyâdan ve nifaktan sakınıp Allah rızasını gözeterek ve kendinizi Allah yolundan ayrılmayan biri yapabilmek için gönül hoşluğu ile gücünüzün yettiği kadar en iyisinden vermek âdetiniz, huyunuz, melekeniz olsun da, her zaman ve her şekilde veriniz.
CÖMERT OLAN KAZANIYOR
وَسَارِعُواْ إِلَى مَغْفِرَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمَاوَاتُ وَالأَرْضُ أُعِدَّتْ لِلْمُتَّقِينَ
Rabbinizin bağışına ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun! (Al-i İmran sh-68)
الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ سِرًّا وَعَلاَنِيَةً فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
Mallarını gece gündüz, gizli ve âşıkar hayra sarfedenler var ya, onların mükâfatları, Rableri katındadır. Onlara hiçbir korku yoktur, onlar üzüntü de çekmeyeceklerdir. (Bakara sh-47 Elmalılı tefsiri 2-228)
Gece ve gündüz, dar zamanda ve bol zamanda.. Yani her vakit ve her şekilde infak yapabilmek melekesini kazanmış olanlar yok mu :
فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ
Bu infâkları sebebiyle bunların, Rabbül-âlemîn katında, kat kat mükâfatları vardır.
وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
Ve bunlara bir korku olmadığı gibi, hiçbir zaman mahzun da olmazlar.
“Verdiklerini dünya ve âhirette kat kat alırlar, bütün korkulardan selâmet bulurlar. Dünyada verdiklerine hüzün ve esef duymayıp memnun oldukları gibi âhirette de cimriler mahzun olurken, bunlar her türlü hüzün ve kederden uzak kalır, mes’ud olurlar” (Elmalılı tefsiri 2-230)
BU ÂYET-İ KERİME’NİN GELİŞ SEBEBİ
Hazret-i Ebu Bekir radıyallahu anh mâlik olduğu kırk bin dinarın :on binini gece,on binini gündüz,on binini gizli,on binini açıkça olmak üzere birden tasadduk etmiş idi ve bu âyet-i kerime, o sebeple nâzil olduğu rivayet edilmiştir.
Hz. Ali radıyallahu anh dahi, dört dirhem gümüşten başka bir şeye mâlik değil iken, bunun birini gece, birini gündüz, birini gizli, birini de açıktan olmak üzere hepsini tasadduk etmiş idi.
Resulüllah aleyhisselam kendisine :
-Niye böyle yaptın? diye sorduğunda :
-Rabbimin va’dine hak kazanmak için, demiş, bunun üzerine Resulülah aleyhisselam :
Şüphesiz sen onu hak ettin! buyurmuştur.
Ki, bu âyet-i kerimenin geliş sebebi bu olduğu da rivayet edilmiştir.
Bir rivâyette de, Allah yolunda cihad için atlar besleyip, (vasıtalar hazırlayıp) buna masraf edenler hakkında nâzil olduğu kaydedilmiştir. Bu sebeple, Ebu Hüreyre (r.a) hazretleri, bakımlı bir at gördüğü zaman :
الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ سِرًّا وَعَلاَنِيَةً
âyet-i kerimesini okurmuş..
(Mühim ifade) :
“Bunlardan başka bu âyet-i kerimenin, bütün zamanlar ve bütün durumlar içinde zekat veren ve her hangi bir kimsenin muhtaç halini gördüğü vakit, hiç geciktirmeden derhal onun o ihtiyacını karşılayan ve başka bir zamana ertelemeyen kimseler hakkında” olup, bütün Müslümanları hayra koşmaya teşvik ve tergıb için nâzil olduğu da naklolunmuştur (Elm.alılı tefsiri 2-228)
Fahrüddin-i Râzî hazretleri Tefsir-i Kebir’inde :
Bu ayeti kerimenin, infâkla ilgili hükümleri beyan eden âyetlerin sonu olduğunda hiç şüphe yoktur. Bunda, infâk çeşitlerinin en mükemmel şekli açıklanmıştır» diyerek o da (mühim ifada kısmındaki) bu sonuncu rivâyeti tercih etmiştir. (Elm.alılı tefsiri 2-228)
“Dini ayakta tutma” emri istikametinde:
İlmi olanların ilmi ile, okuma imkânı olan geçlerin ders halkasına katılımı ile ve mâlî imkânı olanların maddî destekleriyle yürütülen her asırdaki KUR’AN hizmetlerini omuzlayan bu üç sınıf isimsiz kahramanlar için, bu âyet’i kerimelerin, ne büyük müjde teşkil ettiği görülmektedir..
***
Allahü Teala bunu bilir ve ecir ve mükafatını ziyadesiyle ahirette karşımıza çıkarır.
Bugün itibariyle mübarek ramazan ayına girmiş bulunmaktayız.
Bu akşam ilk teravihimizi cemaatle kılacağız,bu gece sahura kalkacağız ve akabinde yarın ilk orucumuza niyet edeceğiz.Bugünde mübarek gün olan cuma günündeyiz.
Etrafımız ateş çemberi sanki,yanıbaşımızda müslüman din kardeşlerimiz bir savaşın gırdabında.
Bitmeyen acılarla yoğrulmuş petrol için yüz yıllardan beri yakıp yıkılan bir coğrafya.
Rabbim İslam coğrafyasındaki bu ateşi en kısa zamanda selamete erdirsin.
Müslüman kardeşlerimizi korusun.
Elimizden duadan ve onlara yardımdan başka bir şey gelmiyor.
Allahım tutacağımız oruçları,kılacağımız namazları ve verdiğimiz zekat ve sadakaları ahsen-i kabul ile kabul buyursun.
Ramazan-ı Şerifimiz mübarek olsun.
Sağlıcakla esen kalınız.
27.06.2014-KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.