EKSİKLİK…
Niye hep bir burukluk? Bir kaçış. Herkeste böyle bu. Hap daha fazlası, hep daha çok olanı… Oysaki buna hiç gerek yok. Olmayacak şeylerin daha fazlasını istemek ne kadar doğru. Kendime soruyorum bu soruları. Kendimde de aynı. Bir kelime eksik, bir kelime fazla. “ Neden fazla? Neden eksik?” diyorum her ikisine de. Hepsi soru işareti. Dedim ya hep daha fazlası diye. İlk önce aynaya bakmak lazım. Hala sorgulamaktayım kendimi. Bugüne kadar fazla kelimeler söylüyorsa bugünden sonra niye eksik? Cümlelerindeki kelimeler eksilirken acaba duygularındakiler de eksilir mi?
Ya eksilirse? Hiçbir şey kalmazsa geriye? O zaman ne yaparım?
Soğumak nedir peki?
Böyle bir kelime yok bence.
SOĞUMAK…
Yok hayır, hayır. Sevgi denilen duyguda soğumak yok. Eksiklik var. Eksilenler…
Eksiklik niye vardır? Sorusu yerine ilk önce,
Eksiklik nedir? Sorusunu cevaplayabilmeli insan. Nedir bu?
İnsanları üzen, günlerce düşündüren, durup dururken ağlatan eksiklik!
Nesin sen?
Tanımın herkeste farklı biliyorum.
Bir şeyleri alıp götüren… Alıp götürdüğü şeylerin yerine hiçbir şey koyamadığım bende oluşturduğu boşluk…
Neyi koyayım senin yerine şimdi? Hangi duyguyu koyayım bu kocaman boşluğa hıhh söylesene? …
Efendim, anlamadım?
Bu kadar çok büyük duygular beslemese miydim? O zaman çok boşluk olmaz mıydı?
Sen nesin biliyor musun eksiklik?
Çok güzel duygular getiren. Çok büyük, çok derin, çok anlamlı…
Sonra onları başkalaştıran. Vazgeçmeyen insanlar başkalaştığını fark edip geri eski haline getirmek ister ama sen bunu anlayınca ne yapıyorsun biliyor musun? Başkalaşanı da alıp götürüyorsun.
Koparıyorsun içimizden kendimizi…
Gitmek…
Yok olmak…
Sen busun işte eksiklik. Bu…
Peki;
Eksiklik niye vardır?
…
Aslında bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Eksiklik niye vardır? Sorusundan önce eksiklik bir kişide midir yoksa eksikliği karşıdaki kişi mi yaratır? …
Eksiklik bence tek kişidedir. Onda yaratılan eksikliği karşıdaki de hissettirebilir. Onun davranışları, hisleri veya onda eksilenler… Bunlarda hissettirir bize eksikliği. Ama karşıda ki kişi yaratmaz bizde olan eksikliği. O sadece sebeptir aslında.
Hisler bizim hislerimiz değil mi? O halde eksiklikte bizim eksikliğimiz.
Eksiklik, kendi inancımızı yitirdiğimizden dolay vardır.
Duygularımızı kaybettiğimiz, dokunuştaki o heyecanın yok olması…
Boşluk…
Bakışlar boşluk…
Dokunuşlar…
Sadece seyrederiz olanları.
Duygusuzca…
Aldırış etmeden…
Sonra döner deriz ki;
“ Hep senin yüzünden! Sen hissettirdin bana eksikliği, sen yarattın.”
Oysaki böyle değildir işin aslın
Sana dönüp şunları demez mi?
“Güzel duygular hissederken bana hesap sormadın aksine, minnet duydun. Oysaki ben sana hissettirmedim o güzel duyguları da sen hissettin. Şimdide hisseden sensin. Kötü veya iyi ne fark eder? Bunlar senin içindekiler. Çabuk vazgeçtin. Eksiklik burada. Vazgeçmeseydin o hislerin hala orada kalacaktı. Sen ne yaptın peki? Sana göre hep karşıdakidir sorumlu olan değil mi? Hep karşıdaki… Hissettirdin diye bir şey yok. Hissettim diye bir şey var. Bunu sakın unutma.”
DER.
Ve bütün hislerimiz duvar gibi çarpar suratımıza…
KÜBRA GÖK
YORUMLAR
Eksiklik... Kendi inancımızı yitirdiğimizden dolayı vardır.
Güzel ve net bir tanımlama. Ve büyük olasılıkla eksiklerimizi karşı tarafın duygu ve yetileri ile tamamlıyoruz. aslında sahip olduğumuz ve bir şekilde göz ardı ettiğimiz. istesek kendimize nasıl da yeteriz...
Hissettirdin diye bir şey yok. hissettim diye bir şey var.
Evet, bazıları bize vesile oluyor görmek isteyip de göremediklerimizi görüp anlamamız açısından.
Büyük beğeni ile okudum. Düşünmeye ve sorgulamaya sevk eden çok isabetli bir yazı çıkmış kaleminizden.
Yürekten kutlarım, sevgili Kübra.
Kandilin mübarek olsun.
sevgilerimle...
Kübra.48
Kesinlikle haklısınız.
Çok teşekkür ederim. Yorumunuza çok mutlu oldum.
Sizinde kandiliniz mübarek olsun..