- 814 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
LİNGO LİNGO ŞİŞELER...
Asya, Avrupa ve Afrika anakaralarının merkezinde yer alan ülkemiz, gerek stratejik gerekse jeopolitik konumu ile diğer dünya ülkelerinin hemen hepsinden çok farklı ayrıcalıklara sahiptir.
Ülkemizin üç yandan denizlerle, güneyden ve kuzeyden yüksek dağlarla çevrilmiş olması biyo çeşitlilik için elverişli ortamı sunarken, üçbin endemik bitki türünü barındırmasına neden teşkil etmiş, ılıman iklim kuşağında olması da asıl Paleolitik dönemden itibaren başlangıç olmak aydıyla, Neolitik dönemden beri gelişmiş olan dünya kültürünün de çekirdeğini oluşturmuştur. Verimli bitek ovalar, akarsuları göller, denizler, karlı yüksek dağlar, faunası ve florası ile her yönden çok zengin bir yaşam alanı olmuştur.
Gelgelelim çevre bilinci gelişmemiş bir toplumda, kapitalist sistemin doymak bilmez kâr hırsına peşkeş çekilen doğamız her gün daha fazla katledilmektedir. Çok değil daha bir yirmi otuz yıl öncesine kadar tertemiz olan denizler ve göller hızla kirlenmiş, çoğu göl ve akarsu kurumuş, denizlerde balık nesli neredeyse tükenme noktasına gelmiştir. Keza deniz tabanında çok önemli bir kesif kirlilik oluşmuştur. Bu kirlilik suda yaşayan pek çok canlı türünün yokolmasına neden omuştur.
Sizlere ilginç bir öykü anlatacağım: Manavgat ırmağı kıyısında piknik yapan bir Türk arkadaş grubu, kendi kafalarına göre bir güzel yiyip içtikten sonra, akıllarına estiği üzere içtikleri rakı şişesinin içine, bir kağıda yazdıkları notu koyup, şişenin kapağını kapatarak ırmağa bırakırlar. Şişedeki kağıtta şunlar yazmaktadır : Her kim bu şişeyi bulur ve bu yazıyı okur ise, aşağıdaki telefon nosundan bizlere ulaşsın. Bu kişileri hem tanımak hem de bir yemekte ağırlamak isteriz.’
Aradan bir hafta kadar zaman geçer ve telefon çalar; arayan kişi İstanbul’dan aramaktadır;
- Biz sizlerin şişeye yazdığınız notu okuduk. Davetinize icabet etmek istiyoruz, Manavgat’a gelince de sizi arayacağız!
- Beyefendi siz İstanbul’dan arıyoruz diyorsunuz, daha biz rakıyı içeli bir hafta oldu, siz bu şişeyi nerede buldunuz?
-Ben bu şişeyi Kıbrıs’ta, Girne limanında buldum, kendim İstanbul’da oturuyorum!
Evet, işte gerçek, Manavgat ırmağına bırakılan bir şişe, çok kısa bir sürede Manavgat ırmağından çıkıyor ve Kıbrıs’a bir kaç günde ulaşıyor. yani denizdeki akıntılar ve dalgalarla sürüklenen bir cisim hızla yer değiştiriyor. Denize karışan Manavgat ırmağının, bir kolu Kıbrıs istikametne doğru akmakta iken diğer bir kolu ise Kaş istikametine doğru bir akıntı oluşturarak Akdeniz içinde yol almaktadır.
Gelişi güzel sulara atılan her türlü atık, yağmur suları ve akarsular ile sürüklenerek deniz tabanını da bu biçimde hızla kirlendirmektedir. Keza her gün daha fazla cam, plastik, poşet, pet şişe v.s. insanlar tarafından çevreye hoyratça atılmaktadır. Ve nehir kıyıları, sahiller hızla kirlenmektedir.
Sadece düzensiz avlanmalar değil, sahil bandında yapılan çok sayıda turistik tesisin arıtma sisteminin olmayışı ve pis suların doğrudan denize akıtılması, insanların ellerine ne geçerse kullanımdan sonra ambalajlarını rastgele çevreye atmaları, ve bu atıkların sularla sürüklenerek denizlere ve göllere akmaları, suda yaşayan her türlü canlının yaşam özgürlüğünü tehdit etmiş, ya ölmüşler ya da bulundukları ortamları terketmişlerdir bu canlılar.
Gelinen noktada bir örnekleme yapacak olursak caretta caretta cinsi deniz kaplumbağalarrını milyonlarca yıllık yaşam ve üreme alanı olan kumsallar tümüyle otellere tahsis edilmiş, zavallı hayvancıklar yumurtlayacak alan bulmakta hayli zor durumdadırlar. Oysa yan yana sürekli olarak otel yapmaktansa arada bazı bölümler kaplumbağaların üreme alanı olarak bırakılabilirdi?! Akdeniz sahilleri ne yazık ki bitmiş, bitirilmiştir! Vahşi kapitalizmin bu bitmez tükenmez kâr hırsına, her gün yeni bir açgözlülük daha eklenmektedir.
Parayı basanın istediğini yaptığı bir ülke konumundayız. Parlamentoda vekilleriniz ve de bakanlarınız var ise bu çark daha kolay dönmektedir. O halde kapitalist devlet, belirli bir azınlığını saltanat sürmesine olanak sağlarken, çevreye affedilemez zararlar ve yıkım getirmekte, geniş halk yığınlarına sözde istihdam sağlamak adına onları da ucuz işgücü kaşlığı çalıştırarak kendilerine sendikasız örgütsüz köleler yaratmaktadırlar.
Keyfi gidişata, ’dur!’ demek zorundayız. Bu, çağdaş insanın, her aydının görevidir. İnsan, doğal çevreye saygılı olduğu sürece istikbalimiz ve istiklâlimiz vardır. İş ve çalışma koşullarının düzenlenmesi ve yapılaşma konularında çevreyi ve insanı koruyan yeni ve çağdaş düzenlemelere acilen gitmek zorundayız. Soma faciasının yaraları henüz sarılmadan durumun vahametini bizlere unutturmalarına izin vermemeliyiz.
Bacasız sanayi adı verilen turizmin, giderek çevre felaketine yol açacak biçimde gelişigüzel yapılandırılması çok çok sakıncalıdır ve uzun erimli ulusal çıkarlarımızı tehdit etmektedir.
Bu ülke hepimizindir sahiller hepimizindir; duyarlılıkla çevreye sahip çıkalım ve koruyalım.
Şaban AKTAŞ
28.05.2014
...
KONUŞAN CARETTALAR
Nedir çektiğimiz çile
Gelin görün bir hele;
Milyonlarca yıldır yerimiz yurdumuz
Yuvamız olan sahile
Otel üstüne otel
Motel üstüne motel;
Hepsi beton, aynı model,
İşgal altında kumsalımız
Yumurtlayacak yer kalmadı!...
Peşimize düştüler,
Yuvamızı deştiler
Azalıyoruz gün geçtikçe
Tüketiyorlar neslimizi,
Korkuyorum sudan çıkmaya
Başımı kaldırsam
Sanki karşımda düşman;
Çıkmasam
Havasızlıktan ölürüm,
Uyandıramazlar o derin uykudan!...
Düşünmedi bizi insanoğlu
Ne bulduysa attılar sağa sola
Kirlendi deniz dibi
Kalmadı eski yosunlar
Ne yesin çoluk çocuk
Nerede doğsun,
Nerede büyüsün;
Ne yaptık ki onlara
Bu kadar mı düşüncesiz, kalleştiler?!
Şaban AKTAŞ
25.05.2014
Fotoğraf: Şaban AKTAŞ
Kızılağaç Beldesi Sahilleri, Manavgat - ANTALYA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.