- 1353 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
Ruhun direnci sevgi ve nefret arasında durur.
Ruhun direnci sevgi ve nefret arasında durur. Sevginin canlılığı engellendiğinde, ruh ve beden buna karşı gelip, direnmeye başlar. Nefret, sevginin yaşamaktan umudunu kesmesiyle ortaya çıkar.
Sevginin kendini tekrar etme gibi bir varoluş şekli yoktur. O yenilenmedikçe, gelişmedikçe ölüme yakın duracaktır.Hiçbir canlı durağan değildir. Sürekli değişir ve yenilenir. Her gün derimizde bile farkına varmadığımız bir değişim yaşarız. Canlılık, yenilenme ister.
Sevginin de özünde yenilenme ve değişim vardır. Sürekli kendini tekrar ederse, ölür. Dönüşüm, güzelliği ve mutluluğu beraberinde getirir.Sevgi kendinizi geliştiremediğiniz de bitmeye mahkumdur.Kendini tekrar etmekten hoşlanmayan sevgi, bir zorlamanın içine girer. Zorlama, nefreti üretir değişimi kabul et zorundayız!
Akan bir nehrin önünde durup, akmasını engelleyemezsin, sadece sürüklenir boğulursun. Bırak akışına bakalım nereye gidecekse diyemeyiz. akıntıya karşı degil akıntının yönünde çizgimizden taviz vermeden yüzmemiz yada nehre hiç girmemeliyiz Aslında bakarsak
işin insanlar değişmiyor, sadece aslına dönmüyor. Bazı insanlar istedikleri şeyi elde edene kadar her türlü kılığa girebilirler ancak ondan sonra elbette maskelerini çıkarıp atarlar. Bunu belki şöyle anlayabilirsin:
Diyelim biraz kilo fazlan var ve bunun sebebi yanlış beslenme alışkanlığın. Bir gün vitrinde bir elbise görüyorsun ancak sana dar gelecek ve pahalı. Hemen diyete başlıyorsun, para biriktiriyorsun. Birkaç kilo veriyor ve biriktirdiğin parayla gidip o elbiseyi alıyorsun. Eve gelip üstüne giyiyorsun büyük bir hevesle, her şey güzel.
Ancak bir süre sonra diyet yapmak seni sıkıyor çünkü sen öyle beslenen biri değilsin ve o elbiseyi almak için hayatında yaptığın kısıtlamalar yüzünden para harcayamamak da seni iyice çileden çıkarıyor ve eski yaşamına geri dönüyorsun.
İşte pek çok insan beğendikleri birini veya bir şeyi gördüklerinde böyle davranıyorlar. Bir hevesle adım atıyorlar ancak gerçek halleri bu olmadığını anladıklarında bunalıp kaçıyorlar. Aslında karşılarındaki değil kandırdıkları, kendileri oluyorlar…
Şimdi sen de durumu bu kadar net görebilirsen, sevdiğini sandığın insanın da bir hayalden ibaret olduğunu anlarsın. insanlar gerçek hak ettiği sevginin peşine düşmeli.yoksa yapılan her eylem zamanı geçince unutulacak, hatta düşündüğün zaman bile acıyacak sın. birlikteliklerin en heyecanlı zamanları ilk günleridir. Cicim ayları da denilen bu süre, her iki tarafın karşısındakine değer vermesinden kaynaklanır. Kazanmak, elde tutmak, kendini anlatabilmek, alışmaya çalışmak, merak etmek, araştırmak, bunların hepsi ilişkilerin başlarında coşkuyla yaşanır.
Vakit geçtikçe duygular hafifler. Heyecanlar yerini alışmaya bırakır. İlişkinin grafiği gittikçe düşer. Bu durum son derece doğaldır. Zaten sürekli kalp çarpıntısı ve aynı şiddetle yaşanan heyecan devam etseydi, vücudumuz buna dayanamayabilirdi değil mi?.
Alışmaya başladığımızda ve biraz yaşanmış lığımız biriktiğinde, karşımızdakine özen göstermekten onun için vazgeçeriz. Cebimizdeki anılar, yapılmış hatalar, hayal kırıklıklarımız çoğaldıkça, ilişkimizdeki kavgalar da artar. Tartışmalarımız suçlamalara dönüşür. Artık karşı tarafı ezecek pek çok konumuz oluverir birden bire
Sevgilimizi veya eşimizi, tapulu malımız gibi görmeye başlarız onun öz varlığını hiçe sayarak başladığımızda da artık ona özen göstermek zorunda hissetmeyiz kendimizi. Cebimizde biriktirdiğimiz kavga sebeplerimiz de vardır. İlk fırsatta başına kakmak için kullanacağımız ne çok hatıramız olmuştur yaşadığımız onca zamanda..
Burada tehlikeli olan, kişinin kartlarını ne kadar sıklıkla açtığıdır. Eğer her kavgada, temcit pilavı gibi, aynı olayları ortaya sürerseniz, bu oyunu kazanmanız zor olacaktır. Sevgilinizi karşınızda mahcup duruma düşürecek bir olay yaşadıysanız, bunu ilk söylediğinizde, sevgiliniz susacak ve utanacaktır. İkinci söylediğinizde de belki aynı şekilde davranır. Ancak bu kartı her kavgada açıyorsanız, sonunda “yeter yahu!” cümlesini duymanız an meselesidir. Sevgiliniz en sonunda, yaptığının size az bile geldiğini söyleyecek ve ipleri koparacaktır. Allah Kimseyi canından bezdirmesin!İnsanlar kendini geliştirmek ve büyümek zorundadır. Bunu yapamadığında ölür!Unutmayalım ki; hayat sadece yaşamı sürdürmek değil. zevkli anları sevdiklerinizle geçirmek acı tatlı anı yaşamaktır. Her gün her saat ve her dakika özeldir.Tüm ilişkiler, ip üstünde yürümeye benzer. Dengeyi biraz bozduğunuzda düşersiniz. Aslına bakarsanız, denge tüm doğada önemlidir. Her şey, dünya bile dengesini kaybederse, dağılır. O yüzden siz, siz olun, ilişkinize fazla delik açmamaya çalışın. Bir gün ipin ucu elinizde kalabilir.
Değişin değiştirin zamana ayak uydurun ,Sonuç olarak, birini sevdiğinizde içinizdeki o güzel duygu beslenmez ve sürekli engellenirse, bir müddet sonra sevginin ölümü yaklaşır ve sahneye nefret çıkar. Bu yüzden çoğu sevginin gömüldüğü yer, nefretin ortasıdır.
Sınırları çizilmiş bir hareketin,asla bilinçsiz ve kontrolsüz bir değeri olamaz ancak kontrollü hareket oldukça var olur.Saçları az olan bir kişi, saçlarının çoğalması için ne yaparsa bu onun bir sonraki hamlesi için gereklidir ya da zayıflamaya çalışan bir insanın çabaları hep bu yüzdendir.bir sonraki hamlenin beyhudeliği nazarına sahip olmayan hiç kimse asla bir başkası için var olmadığını inkar edemez.
O halde yokluk,varlığın olmadığını değil bizzat olduğunun ispatıdır ne kadar varsam o kadar yok,ne kadar yoksak o kadar çoğuludur, olmadığını iddia ettiğin şey,o şeyin varlığına dalalettir. böyle olduğu üzerine,bir izah yapmama gerek olmadığını düşünce yaşanmış yıllar geçti bir Film şeridi gibi gözlerimin önünden yılların ne kadar çabuk geçtiğini gördüm baktığım aynalardan.
Çocukluğumda tırmandığım yaşam sarmaşığının en tepesindeyken, avazım çıktığı kadar haykırırdım geçip giden yıllara. Heyhat, her feryadım geri dönen yankım olmuş sadece. Yaşamak için verdiğimiz mücadele, çekilen çile, büyümüş senli benli dipsiz kuyularda.
Oysaki kendimiz için kurduğumuz kaç hayalin peşinden koştuk, kaçına ulaştık biz. Her gün azalan ve zamanla imkansızlaşan umutlarımız, kayıvermiş avuçlarımızdan, biz farkında olmadan.
Etrafımızı o kadar çok sarmış ki dünya telaşı; sevdiklerimizden daha çok onları kucaklar olmuşuz. En son ne zaman çocuğuna sarıldığını hatırlamayan anne babalar, yaşam kaygılarını kucaklar olmuş geçip giden yıllara meydan okuyarak. Sevdiklerimizin, yüreğimizdeki ayak seslerini duymaz olmuşuz.
Yüksek binalara oturmuş, ama bakış açımızı daraltmışız. Daha çok çalışmışız, daha çok harcamışız, ama daha az keyif almışız hayattan. Daha büyük evlerde oturmuşuz ama daha küçük ailelere sahip olmuşuz. Yapacak işlerimizi sayarak bitiremezken, zamanı iyi kullanamamış değişime ayak uydurduğumuzu sanıp yerimizde saymışız
Daha çok okumuşuz, daha çok gezmişiz ama kararlarımızı verirken daha çok zorlamışız. “Ben babam gibi olmayacağım” deyip, çocuğumuza daha az söz geçirmişiz. El pençe divan durduğumuz babalarımızın yerine evladının önünde el bağlayan babalar olmuşuz.
Daha çok ilaç fabrikaları açmışız ama daha çok hasta olmuşuz. Hastaneleri çoğaltanlarız ama sağlığımıza hasret kalmışız. Başımızın ağrısını çocuklarımıza “ gel elini koy geçer” deyip, evladınla paylaşırken, halimizden evlatları bi- haber yapmışız.
Servetimizi katlamışız, ama değerlerimizi kaybetmişiz. Cebimiz dolup taşmış, ama moralimiz yine bozuk olmuş. Çok fazla konuşmuşuz ama daha az sevmişiz, daha çok nefret etmişiz.
Aya gitmişiz ama komşumuzun kapısını çalışmamışız. Dizilerimize göre işlerimizi ayarlamışız. Çocuğumuzun başını beklemek yerine İnternet i beklemişiz.
Dış dünyamızı fethetmişken, içimizdeki bize ulaşamamışız. En kalabalık anlarda bile hep yalnız kalmışız. Çok yemişiz ama asla tok olmamışız. Aza kanaat etmeyip çoğunu istemişiz.
Daha özgür olduğumuzu sanıp “el alem ne der” duvarlarını örtmüşüz etrafımıza.
İki maaş alan aileler olmuşuz, ama adliye koridorlarını doldurmuşuz. Daha iyi evlere sahip olmuşuz ama daha çok yıkılan yuvaları görmüşüz.
Her şeyimizi özel anlar için saklamışız. En güzel odalarımızı hep başkalarına ayırmışız, ama çocuklarımıza yasaklar koymuşuz. En güzel elbiseleri başkaları için giymişiz, eşimizi günlük kıyafetlerle karşılamışız.
Etin en iyisini, yemeğin en güzelini başkasına saklamışız. Sabahın ilk selamını eşimizden çocuğumuzdan esirgemiş iz, ama dışarıya hoş sohbet adam olmuşuz. En güzel vakti başkalarına feda etmişiz, ama iki kelamı sevdiğimize çok görmüşüz.
En güzel kristal bardakları, yemek takımlarını başkalarına ayırmışız. En güzel parfümünüzü “ günün birinde” diye hep saklamışız.Hep yazmak istediğimiz mektubu bir türlü yazmamışız. “Seni seviyorum …. ” u hep ertelemişiz. Kendimizi bile ihmal etmişiz, gülümsemeyi unutmuşuz.
Bunun sizin bizim onun son anı olup olmadığını kim bilebilir ki?
Bana göre değildi, hatır için yanlışa doğru demek..
45 yıl neydi ki!Kaç fincan kahve içmiştik,Arkadaşımdı o ben değişimden bahsedip kahvelerimiz i yudumlarken ilk kez açılıyordu bana bunca yıldan sonra yada ilk kez kendisi oluyordu dışarıdan bakınca mutlu görünen bir yuvası vardı,san ki her şey yolunda gibiydi. Bir çok kişinin hayalini kurduğu her şeye sahipti.
Meğer tek eksiği "AŞK"mış,bu adamın hayatında ki bu boşluğu dolduran biri varmış..Hiç aklından çıkmıyor, anlatırken o surat ifadesi.Utangaç bir tavırla, ben birine aşık oldum ve o da beni seviyor galiba diyerek başladı anlatmaya;İnternet’te tanıştık,bilirsin işte...Böyle bir şey yaşayacağım aklıma bile gelmezdi ama kendimi çok yalnız hissediyordum,mutsuzdum.Neyse ki (.........) vardı.Henüz görmemiş olsam da sesini duymak bana iyi geliyordu,hatta eşimle paylaşamadığım bir çok şeyi onunla paylaşa biliyordum.....Bu yaşadıklarının sonu yok ki demek istesemde,gözlerindeki o mutluluk susmama yetiyordu...Bırak bakalım bir gitsin, ne yağacak? Bu kadar ön yargıyla yaşanır mı? Ayrıca tut ki, yürümedi, düşündüğün gibi olmadı, ayrıldınız. Bunun ikiniz için daha hayırlı olabileceği aklına geliyor mu?demek isterdim o anlatırken ben yaşıyordum sadece onu izlemem susmama yetiyordu.
Belki senin karşına da biri çıkacak ve kör kütük aşık olacaksın benim gibi ne olur beni kınama dedi, olunmayacağına dair söz veremezsin, garanti veremezsin. Hayat senin tasarladığın gibi gitmiyor. Bırakacaksın zaman akacak ve sana nasıl bir sürpriz hazırladığını yaşayıp göreceksin. Bu kadar ön yargılı ve keskin olmak, sana sadece daha sıkıntılı ve zorlu günler getirir diye nasihat ta bulunmayı da ihmal etmedi iki arada bir derede düşündüm ve Sus dedim kendime sus,belli ki kalbi kırık ve sevgiye,aç sonu yok ama gittiği yere kadar gitsin.Yanlışsa yanlış,ayrılık sa ayrılık ,günü geldiğinde canı çok yanacak olsa da,kalbi"AŞK"tan çarpsın biraz,o bunu hakkediyorlardı diye geçirdim içimden Ve ben ilk defa doğru olmayan bir şeye sustum.....
bilirdim ki ilişkiler kırılgandır. İnsan sevgiye alışmaya başladığında, onun ne kadar hassas olduğunu unutur. Uzun soluklu ilişkilerin temeli, sürekli değer vermekle ve değişimle oluşurdu bana göre
bizim düşündüğümüzü ve hissettiğimizi karşımızdakiler bilemez. Öncelikle bizim ona neler hissettiğimizi, neler düşündüğümüzü anlatmamız gereklidir. Ondan sonra birlikte bir çözüm yolu bulabilelim.Öncelikle değişimi kabul etmek gerekir çünkü direnmek sadece insanları yıpratır ama ilişkileri öldürür.
YORUMLAR
elinize,gönlünüze ve dilinize sağlık
içimdeki beni anlatmışsın
kendimi gördüm cümlelerin içinde
başlığınız doğru, ve bir katkı. kul korku ve ümit arasında yaşar.
bir sonraki hamlenin beyhudeliği nazarına sahip olmayan hiç kimse asla bir başkası için var olmadığını inkar edemez.çok çok güzel bir tespit.
insanla ve çevresiyle olan ilişkileri konu alan yazılar önceliklerimdir. amabukonuda çok yüzeysel yazıların ilk cümlesinde bırakırım.
sizin yazdığınız ruhumuzun derinliklerinde uykuya yatmış olan, çoğunun çıkarmaktan korktuğu gerçeklerdir.
bozulan toplumlar bu gerçeğe hiç yaklaşmak istemezler ve bir süre sonra hem gerçeği hemde kendilerini kaybederler. bir sonraki kuşağın durumu felakettir çünkü onların ruhlarının derinliklerinde uykuya yatan bir gerçeği, sığınacak bir değeri de yoktur..
satıraralarını, hayatın, olayların arkaplanlarını görecek donanımlarımızı kaybetmişsek, başkalarının filminde rol alan bir figüranız demektir.
değerli yazar sizi kutlarım ki bize insanın satır aralarını, ayrıntılarıyla yazmışsınız, teşekkürler faydalandım.
selam ve saygılar.
mesut YİĞİT
Çok uzun bir yazı.
Okuması zor.
Sabrettim sonuna kadar,
her cümleyi dikkatle inceledim.
Gerçekten inanılmaz güzel bir hayat dersiydi.
Çok şeyler buldum kendime içimde.
En çok da;
''Sabahın ilk selamını eşimizden çocuğumuzdan esirgemiş iz, ama dışarıya hoş sohbet adam olmuşuz. En güzel vakti başkalarına feda etmişiz, ama iki kelamı sevdiğimize çok görmüşüz.''
bu kısımdan etkilendim.
Kendimize çeki düzen verme zamanıdır diyorum.
Çok geç kalmadan,(zaten yeteri kadar kaldık)
hayattan bir bukle tebessüm toplayalım.
Güzeldi.
mesut YİĞİT
ANLAM VE VERİLMEK İSTENENLER ACIK VE NET OLSUN İSTEDİM .ASLINDA İKİ ÇÜMLE İLE ANLATABİLİRDİM,İM AMA MALUM HAYAT KAT KAT VE SINIF SINF .DEGİLMİ...? İÇİNDE KENDİNİZİ BULMANIZ ACISINDAN SEVİNDİM UMARIM OKUNANLAR VE BULUNAN LAR EN AZINDAN KENDİ HAYATINIZDA CAN BULUR SAYGILARIMLA