İstasyon Mahallesi, Cafe 79 ve Biz
Oktay Akbal’ın yazdığı “Önce Ekmekler Bozuldu” adlı kitabın “İstasyon” adlı öyküsü “Dostum” kelimesiyle başlıyor ve bir tren istasyonunun tasviriyle devam ediyor. Ben de o kelimeyle sana sesleniyorum ve içinden istasyon geçen bir şeyler karalamak istiyorum. Dostum! Erzurum’un İstasyon Mahallesi gözlerinin önüne geliyor mu acaba?
İstasyon Mahallesinin çocuklarıydık. Aynı yaştaydık. 79, 80’ler.Okullarımız da aynıydı.O zamanın güzide okullarından Erzurum Lisesi’nde okuyorduk. Sen edebiyat şubesinde ben fende.
Ne çok birbirimize benziyorduk değil mi dostum? Çok az konuşuyorduk. On beş, on altı yaşlarındaydık ama otuz, kırk yaşının ağırlığı vardı üzerimizde. Sula şakalar yapmaz, küfürlü konuşmazdık.
Edebiyatı, şiiri severdik. Bol bol okurduk. Bir gün beni evine çağırmıştın dostum hatırladın mı? Bol gözlü kütüphanende ne yoktu ki? Uğur Mumcu,Yaşar Kemal,Orhan Kemal, Aziz Nesin, Fakir Baykurt vs.vs. Hep sol görüşlü yazarların kitapları. Aramızda çok az olan farklılıklardan biri buydu. Sen sola yakındın ben sağa. Ben de çok kitap okurdum ama yazar ayrımı yapmazdım. Her türlü kitap bulunurdu kütüphanemde.
Yine senin evinde sen, ben ve mahallemizden çok gırgır bir arkadaş üçlüce oturuyorduk. Söz nasıl geldiyse 77 yılı 1 Mayıs’ından konu açılmıştı. Ben meydanda insanlara ateş açanların Maocu’lar olduğunu söylemiştim.Sen buna şiddetle itiraz etmiştin.” Devrimci, devrimciyi öldürmez, faşistler kıydılar insanlara!” demiştin. Sesinin tonunu hiç bu kadar sert görmemiştim.Diğer arkadaş araya girmiş ikimizi de yatıştırmıştı.Sesindeki bu öfkenin arka planını daha sonra anlatmıştın bana. Senin tabirinle “faşistler”, bir yakınını arkadan bıçaklayarak öldürmüşlerdi. Sesindeki öfkede bu olayın izlerini görmek mümkündü.
İkimiz de seviyorduk. Senin aşkın mahallemizdeydi. Kızın evini karşıdan gören bakkal dükkanı önünde beklerdik. Zaman zaman kız pencereye çıkardı, bakışırdınız. Ufak tefek, ağırbaşlı bir kızdı. Bazen bakkala gelir öteberi alırdı. Çıkarken gözlerinin ucuyla sana bakardı. Yüzünde bir tebessüm oluşurdu, mutlu olduğunu anlardım.
Benim aşkım okulda başka bir sınıftaydı. Teneffüslerde sınıflarına gider ordaki tanıdık arkadaşlarımla konuşurken göz ucuyla kıza bakardım. O da bana çaktırmadan bakardı.Ben de bakkalın önündeki sen gibi mutlu olur, keyiflenirdim dostum.
Sen benden bir adım öndeydin dostum.Kıza açılmayı başarmıştın. Artık ben ikinci plandaydım. Teneffüslerde yanında kız, Erzurum Lisesi’nin bahçesinde tur atardınız. Dünyada yalnız siz vardınız o anda. Etrafınızla ilgilenmez fısıldaşıp dururdunuz.
Sevdiğim kız subay kızıydı. Erzurum Lisesi’nin arkasındaki Subay Lojmanları’nda otururdu. Akşamları ders bittiğinde kızı belli bir mesafeden takip ederdim. Ara sıra döner manalı manalı bakardı. İçimde aşkın verdiği o tatlı heyecan hep olurdu.Kızı görmek bir mutluluk sayılabilirdi belki ama O’na aşkımı açamamak, iki çift laf edememek içimi kemiriyordu. Basiretim bağlanmıştı. O anda ne yalan söyleyeyim seni kıskanıyordum dostum. Neden bu utangaçlığı yenemiyordum, neden zincirlerimi kıramıyordum neden, neden?
Cafe 79’u hatırlıyor musun dostum? Dadaş Sineması’nın bitişiğindeki birahaneden bahsediyorum. Hafta sonları beraber giderdik. Hep aynı masaya oturmaya gayret ederdik. Duvarlarında deniz, tekne, ay ışığı, kuşların resmi olan masayı. Kendimizi orada hissederdik çoğu zaman.Yanımızda sevgililerimizi hayal ederdik. Senin yanında mahallemizin kumral kızı benim yanımda platonik aşkım, subay kızı. O tablo muhabbetimizin konusu olurdu genelde. Denize uzak yayla çocuklarının özlemlerini, umutlarını o tablo gösteriyordu bize.
Cafe 79’da edebiyattan da bahseder birbirimize şiirler okurduk hatırlıyor musun dostum? Ben orta okul yıllarında kendi yazdığım bir şiiri okumuştum sana. Turancılık idealiyle ilgili bir şiirdi bu. Şiirin ne yazık ki son dörtlüğünü hatırlıyorum şu an. Şöyleydi:
“Bu ülkünün amacı
Aynı yerde birleştirmek
Ana, baba, kardeş, bacı
Tatar, Türkmen, Kırgız, Zeybek.”
Çok güldürmüştü bu şiir seni. “Bırak bu Turancılık hikayesini, gerçeklere gel, ezilenleri gör!” babında bir şeyler söylemiştin. Siyasetten çok bahsetmezdik tekrar aşklara, denizlere, ağaçlara dönerdik. “Kabuğunu artık kır, açıl kıza artık” derdin. O kıza hiç açılamadım dostum. Etrafımdaki çoğu arkadaşım gibi ben de “açılamayanlar” kuşağından bir geçtim. Bir Erzurumlu şair – yazar ağabeyimiz (İsmail Bingöl) yıllar sonra bir yazısında aynı beni tarif ediyordu. “ Biz Gülü Geç Tanıdık Aşkı Genç Anladık” yazısının başlığıydı ve bu yazıda geçen “Hep korku, hep utanma ve hep içindekini demenin ayıp olduğu düşüncesi galip gelmişti.” cümlesi beni anlatıyor gibiydi.
Liseyi bitirdiğimizden birkaç gün sonraydı. Havuzbaşı’nın orda karşılaşmıştık. Bir kolun alçılı ve kıvrık halde göğsün üzerindeydi.”Ne oldu sana dostum?” diye şaşkınlıkla yüzüne baktığımda “ Faşistler kırdı, ne olsun?” diye karşılık verdin hafifçe gülümseyerek.
Daha sonra hiç görüşmedik senle dostum.Yaklaşık otuz dört, otuz beş sene oluyor kendi hesabımca. Yüzünü paylaşım sitesinde gördüm geçen yıl. Saçlarının önü dökülmüştü ama yüzündeki canlılık, dirilik duruyordu. Eşinin fotoğraflarına baktım. “Bizim mahallenin kızı” değildi yanındaki. Lise bitince arkadaşlık da bitmişti anladığım kadarıyla. Paylaşım yaptığın resimlerden bazılarında benim tanımadığım arkadaşlarınla kızlı, erkekli bira içerken gördüm seni.Mutlu görünüyorsun. Allah mutluluğunu artırsın.Ben yıllardır içmeyi bıraktım dostum. Geçenlerde eşimle beraber Dadaş Sinemasının bulunduğu pasaja gittik, bir çerçevecide işimiz vardı onu hallettik. Dükkandan çıktığımızda karşımızda Cafe 79 yazısının bulunduğu cam duvarla karşılaştık.Bir an içeri girip karşılıklı bira içtiğimiz ay ışığı manzarasını onca yıl sonra görmek, cafeyi işleten ağırbaşlı, bıyıklı abiye merhaba demek (eğer duruyorsa tabii) geldi içimden canım dostum! Koluma giren eşime baktım sonra beraber yandaki merdivenleri ağır ağır çıkmaya başladık. Kısmetse bir gün yine buluşuruz belki dostum. Edebiyattan, şiirden biraz da kızlardan bahsederiz belki, belki.
YORUMLAR
Hava çok soğuk dışarda. Her halde Erzurum'da da öyledir? Bazen burayı, Moskova'yı Erzurumla karşılaştırırım soğukların keskin olduğu zemheri zamanları...Neyse, uykum kaçtı ve sizin köşenize misafir olmaya karar verdim son öykünüzü okuduktan sonra.
İyi de yapmışım, zira hüzünlü bir haleti ruhiyeye gömülüverdim ki, zaten gönüllüydüm. Dostumun içine sığabilecek ne varsa sığdırmışsınız ya, hem de en güzellerinden duyguların, beni de aldı, ta eskilere, farklı bir mekandaki aynı yıllarıma götürdü. Ben o zaman lise de değil, üniversitedeydim ama muhtemelen aynı havaları soluduk.
Yazınız ve tarzınız harika olmasa bunlar uyanmazdı içimde di mi?
Elinize, emeğinize sağlık...
Aslında bu baskınlık bu yetersizlik ve içde kalan bu özlemler bu beklentilerin temelinde
eğitim safhasında ki insanın doğru adım atamamasına bağlı.
Zaten dostunuza yazdığınız bu anıların içinde kendi özetiniz mevcut.
siz veya dostunuzu besleyen kaynaklar sizin ışımanızda ki role katkı sunar.
okuduğunuz roman,seyrettiğiniz sinema filimleri,takıldığınız kafe adı altında beyin
mahallenizin o enfes rüyasını verha düğümleyip verha büzüp sizlere bir çıkış yolu veya bir bahar havası
veya bir gerçek kanıt veremeden o güzelim zamanı zayetmiştir.
aslında hakkınıza iyi olanda budur.geriye baktığınızda farklı senaryolarla irdeleyin hayatı
insan çoğu kere iyi ki öyle değil böyle olmuş gibi sendromlar yaşar..
Bugünde bu kompleksler var.farklı renkleri olsada aynı yıkılışa ve aynı harabeye doğru
çekiliyor gençler..
İyi bir eğitim nasıl alınabilir o zaman?Hangi kitapları okumalı?Hangi yazarlar güvenli?
Bunları üstüste koyduğumuzda ve hakikatlı ve dürüst tarttığımızda o kara buhranlı yıllar çözünür,ergir ve yalan olur..
İnsana bütün dünyanın kitaplarını okutup vucuduna sarsanız,
İnanç ve iman ateşiyle beslenmedikçe bocalar,şaşar ve hata üstüne hata yapar..
geç kalmış ve boyunu aşmış bir büyük dalgada helak olur.
İnsana fani kumaş yaramaz ve çürümeye mahkumdur..
Lakin yürek hafızanızda hala ışıyan doğru renk ve salınımı sizi dostane ve fedakarane
hayatınızın gerçek ve çilekeş hatırasına dolabilmiş,sizi tetiklemiş ve bu anınızı yazmaya itmiş.
Geriye bakınca insan eğrisini doğrusunu görebiliyorsa,bugününe bakıp yarını daha net görebilir.
gönül kan ağlamadan gönüller feth edemez...saygılarımla...