- 1223 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
YÜREĞİME MİSAFİR OLMAZ MISIN
Güneşlerin doğmadığı amâ gecelerime inat ne Ay’lar yuvarlandı ne yıldızlar kaydı geçti uykularıma sırtını dönen küskün rûyalarımdan…
Henüz sayılmadan çitlerin çarpık aritmetik çıkarımlarına takılan koyunlarım vardı benim… Anamın sesinden yalazlanan mumlarımı mazgallayan kirpiklerime süzülen metinsiz masallarım… Bulutlara kemend atıp sahibine ulaşmayı bekleyen masûn, mahzûn dualarım… Umutlarım vardı benim, her satırını harf harf ismine adayıp -hayal bu ya – birgün bulursun avuntusuyla potkallara sıkıştırarak maviliklerin soğuk koynuna yelkensiz, küreksiz saldığım çetrefil umutlarım… Ve korkularım vardı benim…! Sensiz aldığım her nefesin çizgi çizgi kuruttuğu küfür bulaşığı dudaklarımda berdevam yeşeren, göğeren korkularım… Vardı işte vardır diyebileceğim her şeyim…
Bir Sen yoktun…!
Bir Sen’in yokluğunun med cezirlenen o tarifsiz ızdıraplarında unuttum, yitirdim tüm var olanımı… Parçalanan, dağılan cesaretimi toplayabilsem emanet tıklayan yüreğimin tek atışında, soracağım gözbebeklerimde hûzmelenen muhteriz, utangaç mânâları avuçlarımın çıkmaz yol tabelalarına düşen çizgilerine akıtarak…
Soracağım, - Neredesin menhûs rollerle bedbaht ettiğim birkaç takvimlik ömrümün bîdeva melâli…? Nerdesin, arş-ı âlânın o erguvanî bakışlarından kıskandığım cemalini sevdalısına göstermeyen Necîb, Mahcûb Sevgili…?
Asırların kefenlenip o ebedî istirahatgahına teşyi edildiği son demde - Yüreğime misafir ol…!- desem gelmez misin…?
Hiçbir maşûk böyle bekletmedi aşığını bilir misin…? Hiçbir şâir sırf Sen’in hatırına kalemiyle sırtından vurup katletmedi Sana yazılmayan mısrağlarını…?
Ve katiplerin hiçbiri Sen’i zikretmeyen satırlarına duyduğu öfkeyle yakıp kitaplarını, kor küllerini böyle mahcûbâne arz etmedi merhametinin sonsuzluğuna, bilir misin..?
Bu ilk ...!
Evveli-ahiri, mazisi-âtisi yok cihana namdâr, payansız sevdâmın… Seviyorum derken sana ilk defa eğmedim başımı, indirmedim kaşlarımı… İlk defa beni parselleyen bütün aykırılıklara aykırı açık ve paktı alnım ve hiç utanmadım…
Belki aymaz, sabi bir ruhtaki meltemin yokluğuna çıldıran ürpertisiydi Sen’den yine Sana kaçışlarım… Belki de ebem kuşağıyla perdeleyerek o alımlı renklerin gerisine gizlediğim didârına duyduğum özlemin dizginlenemeyen eğersiz öfkesi… ayaklarımı çarparak taşlara ve boyayarak yolları gafletimin kızıllığına habersizce savrulmuşum Sen’den fersah fersah uzaklara… O mâlûm tevakkuf mahalline gelince ve alınca ses tellerimden sekerata durmuş son nefesim –Heyhât !- dedim kendime… Heyhât ki anlamadın, yanıldın, geç kaldın… Heyhât ! Heyhâaaat…!
Ama Sen Sevgili…! Sen ki sevgililerin en merhametlisi, hoş görüp zihnimi bileğilenmiş pençeleriyle pareleyen hadsiz ihanetimi ve bakışlarının şefkatli koylarında eritip gördüklerimin kirlettiği günahkâr gözlerimi –Affettim- der misin…?
Henüz çiçeklenmeden soluk benizli baharlara hibe ettiğim şu muzdarip yüreğime teninin rayihasını savurup esmez misin…?
Komalık fâniliğimi ebede taburcu ederek sevdana giriftâr olmaya gelen aciz bir meclûbum kapında
Bîhaber misin Sevgili…?
Bilmez misin…?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.