- 2228 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
MEVLÂNA CELÂLEDDİN-İ RÛMÎ: AŞKIN DANSI
M.NİHAT MALKOÇ
Mevlana 13. yüzyıldan asrımıza seslenen bir bilge şairdir. O, bir söz sihirbazıdır. Onun altı ciltlik Mesnevi’si adeta bir deryadır. Bu deryadan herkese bir katre düşer muhakkak. Fakat kovanızın büyüklüğü ne kadarsa o kadar su alabilirsiniz bu uçsuz bucaksız deryadan. Hayatını “Hamdım, piştim, yandım” diye özetleyen bu Allah dostu, evrensel değerlerimiz arasındaki yerini çoktan almıştır. Dünya, sevgi ve hoşgörünün abidesini gönüllere diken Mevlana’yı bağrına basmıştır. UNESCO 2007 yılını “Mevlana Yılı” ilan ederek bu büyük hakikat erenini dünya gündemine oturtmuştur. Bu sene içerisinde Mevlana değişik açılardan ele alınmış, zamanı aşan evrensel mesajı geniş kitlelere bir kez daha duyurulmuştur.
Türkiye’nin değişik şehirlerinde Mevlana’yı anma toplantıları düzenlenerek 2007 Mevlana Yılı layıkıyla idrak edilmiştir. Mevlana’yla ilgili kitaplar basılmış, filmler ve belgeseller yapılmıştır. Bunlardan birisi de “Aşkın Dansı” adını taşıyan belgeseldir. Bu belgesel, Mevlana’yı kuşatan bir yapım olarak tanıtıldı hep… Kürşat Kızbaz’ın yazıp yönettiği “Mevlana Celaleddin-i Rumî: Aşkın Dansı” adlı yapımda Sinan Tuzcu, Burak Sergen, Özcan Deniz ve Müşfik Kenter başrollerde yer alıyordu. Müziklerini Sezen Aksu ile Ömer Faruk Tekbilek’in hazırladığı yapım, Türkiye’nin en seçkin sinemalarında gösterildi.
Mevlana’yı anlatan Aşkın Dansı’nda aşk, ney ve sema üçlemesi yer alıyor. Altı farklı ülkede çekilen film, ilk defa UNESCO ve BM’den destek alınarak özel izinlerle çekimler yapılarak tamamlandı. Filmin yapım aşamasında farklı coğrafyalardan 50’yi aşkın çok önemli tarihçi ve araştırmacı ile görüşülerek 13. yüzyılın dokusu ve havası yansıtılmaya çalışıldı. Mevlana’nın hayatını konu edinen “Aşkın Dansı” belgeseli çok iddialı bir yapım olarak tanıtıldı. Reklâmlardan etkilenip belgeseli seyretmeye gittim. Fakat bahsedildiği gibi kaliteli bir yapımla karşılaşamadım. Belgeselde anlatılanlar ilkokul düzeyinde bir çocuğun bilmesi gerekenlerden öteye gitmiyordu. Söylemek istediğim şu ki bu belgeselde bilinenlerin ötesinde yeni bilgiler ve belgeler yok, konu işlenirken ne yazık ki belli bir derinlik de yakalanamamış. Böyle vasat bir belgesel hazırlamak için onlarca tarihçiyle konuşmaya, ülkeler dolaşıp çekimler yapmaya, dünyaca ünlü markaların sponsorluğunda yüklü miktarlarda paralar harcamaya gerek yok. Bu işe hevesli bir gönüllü bile bunun gibi bir belgesel çekebilirdi.
Aşkın Dansı’nda Yılmaz Erdoğan’ın şiir okuyuşunu beğendim. Çok etkileyiciydi bu kısım… Yani şiirin hakkını vermiş Erdoğan… Bu belgeselde Mevlana’yı canlandıran Sinan Tuzcu’yu çok vasat buldum. Görüntülerde sadece arz-ı endam ediyor. Bir kelam çıkmıyor ağzından, robot gibi duruyor. Belgesel boyunca hiçbir değişime uğramıyor. Yıllar geçse de onun bedeninde bir değişiklik olmuyor, yaşlanmıyor. Mevlana’yla Şems-i Tebrizî’nin aşkı iyice abartılıyor. Neredeyse Mevlana’nın Hakk’a değil de Şems’e âşık olduğu vurgulanıyor. Bu belgeselde Mevlana’nın Allah aşkına dair bir sahne göremedik, konuşma duyamadık. Bu, Mevlana hakkında yakışıksız yorumların yapılmasına da zemin hazırlayacak bir durumdur.
Aşkın Dansı’nda belgeselin akışı uzun konuşmalarla kesiliyor. Mevlana konusunda görüşüne başvurulan kişiler sığ bilgiler veriyor. Bu kişiler bu alanda uzmanlaşmış kişiler de değil bence. Kime sorsan Mevlana hakkında onlar kadar söz söyleyebilir. Belgeselde teknolojinin nimetlerinden hakkıyla yararlanılabilmiş değil. Klasik görüntülerden öteye gidilemiyor. Oysa bilgisayar marifetiyle çok daha orijinal görüntüler oluşturulabilirdi. Filmde rol alanlar Mevlana’nın ve çevresindeki insanların ruhunu tam anlamıyla yansıtabilmiş değiller. Çünkü oyuncular Mevlana’yı hakkıyla tanımıyorlar. Yevmiyeci gibi işlerini yapmaya, paralarını almaya bakıyorlar. Mevlana’yı anlatmak için onun çizgisini bilmek ve hislerini yaşamak gerekir. Ne yazık ki rol yapmakla bu duygular hakkıyla yansıtılamıyor.
Büyük paralarla ve iddialarla hazırlanan “Aşkın Dansı” beklenen etkiyi bırakamadı gönüllerde. Anlaşılan o ki dağ fare doğurdu. Mevlana’nın hayatını böyle vasat bir yapımla yansıtmak hiç mümkün değildir. Bizler Mevlana’ya layık daha kaliteli bir yapım bekliyorduk.
YORUMLAR
yazınıza kısmen katılıyorum. Evet Mevlana yeterince anlatılamammış dediğiniz gibi yüzeysel olarak anlatımış ve derinliklere inilmemiş. Ama 'Mevlana konusunda görüşüne başvurulan kişiler sığ bilgiler veriyor. Bu kişiler bu alanda uzmanlaşmış kişiler de değil bence' fikrine katılmıyorum cünkü röportajlar gerçekten işin ehli denilebilecek insanlarla yapılmış. bunlara örnek verecek olursak Tuğrul İnançer, Cemalnur Sargut ve şu anda aklıma getirmediğim bir çok isim gerçekten Mevlana'yı çok iyi bir şekilde özümsemiş bu konuda söz sahibi olan kişiler. hele hele Sn.Tuğrul İnançer adeta yaşayan bir mesnevi. Allah ona uzun ömür versinki ondan istifade edecek insanlar eksikliğini yaşamasın.
ama gerçekten Mevlana'yı bir dans hocası Sema'yıda bir dans topluluğu olarak bilen o kadar yanlış anlayış var ki daha iyi yapımlarla bu tahribatı gideririz inşaallah..
sevgiyle kalın...