- 734 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
ŞİRİK...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
ŞİRİK..
Şirik hep az konuşur, nasırlı elleriyle çokça uzamış sakalını sıvazlar sonrasında başını diktiği gökyüzüne dalardı. Kimse umursamazdı,onun bu kır kahvesi köşesindeki haline. Alışıla gelmektendi belki de. Çaycı Ragıp, ocaktan çıkan ilk çayı her seferinde onun masasına getirirken önüne bir de beyaz yaz boş kağıdı bırakırdı.
Ve Şirik her seferinde çaydan çıkan buharı kokladıktan sonra gözüyle masanın üstündeki yaz bozu işaret edip “Yaziyi degil mi ?” der, her defasında Ragıp suskunca başını evet anlamında sallardı. Konuşmadan bir çok şey anlatırlardı birbirlerine, bir bardak çayın bir dakikalık masaya konulması sırasında. Ama hiç kimse ama hiç kimse o ikisinin asla bir kelime konuşmasına şahit olmamıştı, olamamıştı.
Şirik saatlerce hiç başını kaldırmadan önündeki kağıtlara bir şeyler çizer ardından karalarken, Çaycı Ragıp kah masaların kenarında kağıt oyunlarını izler, kah masalar arasında pervane olup çay dağıtırdı. Demlikteki her çayın bitiminde, ocaktan yeni çıkacak olan çayı Şirik’e götürmek için aceleci olurdu. Çayın her gelişinde Şirik hep “Yaziyi degil mi ?” der, Ragıp’ta yine aynı şekilde sallardı başını. Ragıp’ın bir gözü hep Şirik’in önündeki kağıtta olurdu.
Gece çöktü mü kahve dağıldı mı Şirik çoban çeşmesinin başında alırdı nefesini. Mevsime aldırmadan yüzünü yıkar uzamış kır sacını ıslar, iki elini yıkar, avucuna doldurduğu iyi yudum suyu yutkunarak içerdi. Ellerini şalvarında kuruladıktan sonra bir cıgara yakıp ciğerlerindeki tüm dumanı gecenin koynuna salardı. Çoğu defa çeşmenin yanındaki ardıç ağacına sırtını dayar, ardından sınırın diğer ötesindeki küçük köylerin ateşböceği gibi yanıp yanıp sönen IŞIK’larına dalardı.
Geceleri açık havaları hiç sevmezdi. Göğe yakın bir yerde bulutsuz akşamlarda her kayan yıldız parça tesirli bir bombanın parlamasından farksızdı çünkü. Tüm kayan yıldızlar şarapnel parçaları gibi bir olup onun eski onulmaz yaralarına irin doldururdu.
Bu yüzden ne zaman bir yıldız kaysa iki elini başının arasına alır yüzü koyu toprağın koynuna uzanırdı. O vakit akan zaman bir meczubun saatinde dururdu. Öyle zamanlarda şafak vakti çeşmeye gelen çobanlar Şirik’i uyandırırlardı.
Şirik tan vakti kerpiç evine doğru aksayarak yürürken, sınırın ötesindeki sönmeye yüz tutmuş köylerin aydınlığından da alamazdı kendini.
Ragıp’ın akşam kahve dönüşü bıraktığı tezeği, kapının önünden alıp eşikten içeri girerken içine korku tohumları dolardı. Sonra gülümseyerek tahtası çürümüş kapıya “ Öldürmeyen Allah öldürmezmiş, de arala da girem odama, aklım ziyan, hesapsız da değilem kitap çarpsın…Hu erenler varın yarından önce siz aralayın bu kapımı” derdi.
Sabah namazına kalkan karşı komşu Münevver Nine, şahitliğinden olsa gerek, bir tespih de onun için çekerdi köyün kıyısındaki viranesinde. Ragıp’ı da tanırdı dili sekizindeyken kesilmeden önce. Şirik’i de tanırdı aklı bu dağ eteklerinde bir yerlerde zayi olmadan önce.
Şirik cebindeki kırıştırılmış kağıtları yere döker ardından hatırlayabildiklerini hatırlar yine mevsime inat kahveden getirdiği kağıtları sobanın içinde tezeklerle bir yakardı. Bacadan ince bir duman köyün orta bir yerinde gezinirdi yaz ya da kış. Şirik yarım saat uykuyla yeniden uyanır, kahvenin yolunu tutardı her zaman.
"Her zaman dediğim gibi yazmama olanak sağlayan edebiyat defterine başta olmak üzere, sonrasında naçizane yazımı fazlasıyla onure eden seçki kuruluna sonsuz teşekkür ve saygımla..."
“klavye yorgunluğu olmasa devamdı”
YORUMLAR
DİLEK YILDIZI
uzun seriler sıkar diye yazmiyim şimdilik...
unutmadan severekten seni la :))
DİLEK YILDIZI
Lacivert öykülerin efsunlu yazarı senden ( bunu umarım iltifat algılamazsın)
şiirlerin kadar öykülerini okumayı er dem özleyenlerdenim...
Teşekkürler Laci Dostum..
DİLEK YILDIZI
sonsuz saygı ve selamlarımla...
Ne desem bu hikayeyi okuduktan sonra yorum olarak saçma ve boş olacak...
Tek kelime ile şahane idi düşündürdükleri, hayal ettirdikleri...diyeyim susayım en iyisi...
Dostlukla
DİLEK YILDIZI
dostlukla...