- 645 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ERENLERİN HALLERİ
Gizli şirk, bir nevi Allah ile insan arasında bir perdedir. Hicap perdedir. Ben ibadet yapıyorum, ben şöyle yardım ediyorum demek perdedir.
Allah kendi esmasının manasını seyretmek üzere alemleri var etmiştir. Önemli bir konuda şudur ki, herkes yaptıklarının karşılığını hayır veya şer olarak alacak. El Muntakim yapılan işlerin karşılığıdır.
Bu senin fiillerinin karşılığıdır. Allah kullarına zulm edici değildir. (22/10) Muntakim ektiğinin sana iadesidir.
İnsanlarda ben yaptım, ben yaparım iddiası vardır. Bunun adına benlik denir. Halbuki O dilediğini yapıyor. Hep O’nun hükmü, takdiri yerine geliyor. Bunu anlayanlar kendi varlıklarından geçerler. Erenler kimseden bir karşılık beklemeden her şeyi karşılıksız yaparlar.
İnsana sevaplar da günahlar da perde olur. Biz görülen her şeyi Hakk’tan ayrı bir varlık olarak görürüz. Oysa ki Hakk’tan ayrı bir şey yoktur. Bu alem, bütün varlıklar hep Hakk’ın esmasının mazharıdır.
Miraç nedir? Namazın içinde kaybolmaktır. Kılanın namazın içinde kaybolmasıdır. Bu idrakin adına miraç, yükselme denir. Namaz duadır. Dua edenin içinde yok olduğu yere namaz, miraç denir. İkiliğin ortadan kalktığı yerdir namaz. Her zerreden işleyen O’dur. O’nun dışında bir şey yoktur. Her surette O vardır. Bu şekilde kılınan namaz Ariflerin namazıdır. (Dur! Rabb’in namazdadır.)
Arifler cennet cehennem ile fazla uğraşmazlar çünkü bunlarda Arife perdedir. Avamda benlik vardır. Fiilin faili olarak kendisini görür. Keşke bunu şöyle yapmasaydım der, tövbe eder. Bu durum Ariflere gör şirktir çünkü fiilin faili kendini görmektedir. (Attığın zaman sen atmadın, atan Allah’tır.) 8/17
Avam kişi yaptıklarına pişman olur, tövbe eder. Ben hata yaptım der, pişmanlık duyar. Benlik içerisindedir. Havastada benlik vardır, perdelidir. Allah’ın vechullahını görmekten mahrumdur. İradem vardır der. Günahlarına devamlı tövbe etmesi bile şirktir. Havas, ilim benim, iradem benim, kuvvet benim der. Şirki hafiye yani gizli şirke düşer. Arifler, esma ile meşgul olmazlar. Esmadan geçip zata bakarlar. Resulullah’ın günde yetmiş defa tövbe etmesi, esmadan geçip zata bakmasıdır.
Bazen Arifler için ilim sahibi olmak bile perdedir. Arifin perdeleri kalkarsa ilimi terk eder. Eğer Arif ilmi terk etmezse lisanından konuşan şeytan olur. İlmi terk etmezsen Arif olamazsın. Hakk’a aşık olanlar, kör sağır olurlar. Aşık maşuk bir olur. Çekilirsen aradan geriye kalır yaradan. (N.Mısri) Avam günahlarına tövbe eder. Havas benliğine gururuna tövbe eder. Günah benlikte doğar. Ben varsa en büyük günahtır. Arif, sezgi ve ilham yolu ile Hakk’ın tekliğini hisseder, her şeyde O’nu görür.
Bu alem kesret alemidir. Arif, esma perdelerinden kurtulandır. Arif, Allah’ın ahlakıyla ahlaklanandır. Allah’ın 99 esmasını cem etmek, Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmaktır.
Beşerin değer yargıları vardır. Acaba bu değer yargıları Allah’ın katında ne anlam taşıyor ve Allah’ın nazarında esmaları yorumlamak ne ifade ediyor?
Esmalar arasında fark gözetmek insana perde olur. Mudil ile Hadi esması gibi birisi güzel diğeri kötüdür. Makam, koltuk, mevkii, şöhret, nefret hep Allah’a perde olur. Miraç, Allah’tan başka her şeyden geçmektir. Efal, sıfat, zat alemlerinden miraca çıkılır. Namaz kişiyi miraca çıkarmıyorsa bir anlam taşımaz. Salat ı vusta, salat ı daim yani Hakk’ı görüyor gibi yaşanılmasıdır. Miraç bir hal olayıdır. Seyreden ve seyredilen O ise buna daimi namaz denir. Bu anlatılanlar bir hal olayıdır, yaşayış şeklidir. Zahirde halk ile batında Hakk ile olunmalıdır. Bazıları bu yazdıklarımızı bilirler, laf ile söylerler lakin ibadetleri inkar ederler. İşte bunlar Kelamilerdir. Oruç, riyazat, namaz ile mücadele edilir. Sonuç Keşf e nail olur. O zaman yukarıdaki haller yaşanır. İbadetler olmazsa sadece anlatılır, taklid olur. Kitapları okumakla, güzel sözler yazmakla olmaz, uygulamak gerek.
Erenler, ibadetleri yapmadıkça hakikate ulaşamazlar.
Bana namaz kılmaz diyen,
Ben bilirim namazımı.
Kılar isem, kılmaz isem,
O Hak bilir niyazımı. (Yunus Emre)
YORUMLAR
Bilmediklerimi öğrenmeme vesile olan paylaşımlarınızı ilgi ile takip ediyorum. Fakat bu yazınızı okuduktan sonra şimdi şu konuda tereddüde düştüm: Yunus Emre'nin dörtlüğünü paylaşmanız Yunus Emre'nin kelâmi olduğunu vurgu için midir, yoksa tam tersi midir? Aydınlatabilirseniz çok memnun olacağım. Selam ve saygıyla...