Sevgili Üç Dostum
Birçok şeyi ilk günlerde sevdim daha sonra da sevmekten vazgeçtim. Ya da önyargılı davranıp önce eleştirdim daha sonra da o eleştirdiğimi hayatımın bir parçası haline getirdim. Yalnızca bu 3 şeyde sabit kalabildim. Kalem, defter ve kitap. Sıralama da önemli tabii. Elime kalemi almadan kitabı sevemezdim. Ben önce kalemi sevdim. O benim ilk öğretmenimdi. Kokusunu bile severdim. Onu açmak heycanlandırırdı beni. Lisedeyken çoğunluk uçlu kalem kullanırken ben hala kurşun kalem kullanırdım. Çünkü çok borçluydum ona. Bırakamıyordum. Bağımlılık yapmıştı elimden atamıyor yanımdan ayıramıyordum. Arkadaşım Zehra’yla tartışırdık hep bu konuyu. Uçlu kalem kullanmamı isterdi de ben hep inat ederdim. Ha bir de açacağa kalem tıraş derdi. Açacağa kalem tıraş dendiğini ilk ondan öğrendim. Bunda da inat eder yine de açacak derdim. Çünkü onun ismini ilk öyle öğrenmiştim. Öyle sevdim ve öyle benimsedim. Üniversite’de ise hiç kimse kurşun kalem kullanmıyor. Ya uçlu ya da tükenmez kalem kullanıyorlardı. Yalnızca benim elimde buram buram ahşap kokan kalemlerim vardı. Onu her kokladığımda geçmişimi hatırlatıyor bana.Kalemi ilk defa elime aldığım günü, yeri, zamanı ve annemi hatırlatıyor. Çünkü ben yazmayı annemden öğrendim. Küçük bir kutum vardı. Kalemi açar açar çöpünü biriktiridim. Bir gün annem etrafı toplarken onu da atmıştı. Çok üzülmüştüm. Bir daha da aynı şeyi yapmamıştım zaten.
Üniversite’de ilk vizeyi yapıyordum.O sınav heycanıyla yanıma açacağımı almayı unutmuştum. Sınavın ortasında kalemimim ucu kırılmıştı. Sınıfımda olmayan olmayan yeni yeni gördüğüm kişilerle sınav ortamını paylaşıyordum. FAZLADAN KALEMİNİZ VAR MI? diye soramıyordum. Ne yapacağımı bilemedim o an. Arkadan bir ses geldi. 07 UCU OLAN VAR MI?. Burada kalem yerine uç soruyorlardı. Hay Allah uç isteyebilmem için uçlu kalemimin olması gerekiyordu. Kalem bulmam imkansızmış gibi geldi o an bana. Aradan 5-10 dakika geçtikten sonra başımızda duran asistan kapının önünde uçlu kalem bularak birimizin düşürmüş olduğu ihtimali ile sınıftakilere kalemin kime ait olduğunu sordu. Ancak kimseden çıt çıkmadı. Kalemi öğretmen masasının üzerine koyacağı sırada utanganç bir ses tonuyla BİR SÜRELİĞİNE BEN KULLANABİLİR MİYİM? dedim. İlk defa uçlu kalemi isteyerek kullanacaktım. Çünkü mecburdum. Ve yazmaya başladım. Çok güzel ve estetik yazıyordu. Ayrıca kalemi açmakla harcadığım zamanı bununla harcamıyordum. Açacak beni meşgul edip bazen ne yazacağımı unutturuyordu. Ayrıca bu kalem aynı incelikte yazıyordu. Üstte ki yazımla altta ki yazım arasında fark olmuyordu. Kurşun kalemin ucu küçülünce kalınlaşıyor ve benim yazım değilmiş gibi kaba bir görüntü veriyordu. Kısacası Zehra’nın uğraşmalarıyla değil mecburiyet duygusuyla sevmiştim bu kalemi.
Sınavdan çıkar çıkmaz almıştım kendime bir tane. Ahşap kalemim artık bir süs olarak dolabımda duruyor. Kolayı seçtim ve bana geçmişimi hatırlatan o kalem de artık geçmiş oldu. Kalemleri sevdiğimi bilen arkadaşlarım hep kalem hediye etmiştir bana.
Tabii bu kalemin güzelliği ancak bir kağıt üzerinde daha da güzelleşiyor. İşte bu yüzden defteri de sevdim. Yazdıkça yazdım ne yazdığımı bilmeden. Beni görenler ne yazdığımı hep merak etmiştir. Bazen saatlerce yazardım. Günlüğüm vardı benim şimdi olmayan. Çok olay yaşamamama rağmen sayfalar dolusu yazardım. Duygu düşünce yoğunlukluydu yazılarım. Konuşmayı çok seven biri değilim ancak ilk defa bir defterle bu kadar çok konuşmuşumdur. Daha sonra çoğu defterimi yaktım. Onlara verdiklerim sırların onlardan çıkma korkusuyla.. Üç farklı mekanda bulunduğum için defterlerimi sürekli yanımda yük olarak taşıyamıyordum. Sırlarımı uzun bir süre daha saklamaları imkansızdı. İşte bu sırarım nedeniyle çok sevdiğim defrterlerimin ve roman olmasını istediğim geçmişimin canına kıydım. Kulağa çok üzücü geliyor öyle değil mi? En yakın dostlarımı kendi ellerimle yaktım.
Bazen başlığını bulamadığım yazılar yazardım ve bu durum canımı sıkardı. İçinde hiç bir bilgi bulunmayan başkalarının işine yaramayacak yazılardı. Çoğunlukla düşüncelerimi aktarırdım o kağıda. Belli ki farklı düşüncelere sahip biriydim. Yoksa neden kendimi baskı altında hissedip düşüncelerimi ortalıkta söylemekten çekineyim ki? Üniversiteye başlayınca haliyle daha az yazmaya başladım. Ve anladım ki yoğun geçen bir hayat ayrıca çok konuşmam yazmam engelmiş. Çünkü ben konulacak birini bulmayınca kendimi yalnız ve boş hissedince yazıyormuşum. Şimdi olduğu gibi. Bu özelliğimi de bu şekilde öğrenmiş oldum. Ve bence insa ne kadar büyürse büyüsün kendini hala tanımadığını bilmeli.
Neyse ki adını koyamadığım yazılarıma lise de Mahmut hocamın verdiği derste öğrendim. Benim yazdıklarım denemeymiş meğersem. Hocalarımın tavsiyeleriyle çeşitli deneme yazıları içerikli kitaplar okudum. Kendi yazılarıma çok benzettim ve biraz da olsa güven kazandım. Ve bu şekilde ben kitapları sevdim. hemen hemen her gece bir kitap bitirmeye başladım. Okumayı çok sevdim. Bir zamanlar yalnızca kendi sıkıntılarımı aktarırken kağıda kitaplardan sonra başkalarının sıkıntılarını da dinledim. Böylece dinleme ve başkalarının dertleriyle dertlenme alışkanlığımı kazandım. Yalnız bir sorunum vardı. Arkadaşlarıma göre yavaş okuyordum. Onlar 2 sayfa okurken ben hala 1. sayfayı okuyordum. Yine bir hocamın tavsiyesi ile HIZLI OKUMA TEKNİKLERİ isimli kitabı okudum. Ama sadece okudum. Hiçbir uygulamayı yapmadım. Bu bende biraz moral bozukluğu oluşturdu. O dönemlerde kütüphane başkanıydım. Orada bulunan bütün kitapları okuyasım geliyordu. Başka hayatlar görmek kendi sıkıntılarımı unutturacak sıkıntılar dinlemek istiyordum. Ayrıca artık yeni bir şeyler öğrenmeliydim. Açıkçası bilgiye açtım. Kitapları okudukça doyacağıma daha da acıkıyordum. Uyuşturucu gibi bağımlılık yaptı. هل من مزيد؟ Daha yok mu? sorusu dönüp dolaşıyordu beynimde. Ancak yavaş okumam bu hırsıma yenik düşüyordu. O yüzden bazen okuyor bazen de yazıyordum. Ama mutlaka ikisinden birini yapardım. Saatimin küçük lambasını söküp kalemime takmıştım böylece gece boyunca bu 3 dostumla vakit geçirebiliyordum. Bu güne kadar sevgimin şekli derecesi değişmeden sevdiğim tek 3 dost..
Fatma KARAPAPATYA
18 Şubat 2014
ADANA
YORUMLAR
dusuncelerinizin gölgesi olan bu değerli yazınızı bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ediyorum . Kitap ve kalem kokulu yazılara ihtiyacımız var . Devamı olması temennisiyle selam ve dua ile
papatyaf
O yüzden bazen okuyor bazen de yazıyordum. Ama mutlaka ikisinden birini yapardım. Saatimin küçük lambasını söküp kalemime takmıştım böylece gece boyunca bu 3 dostumla vakit geçirebiliyordum. Bu güne kadar sevgimin şekli derecesi değişmeden sevdiğim tek 3 dost..
güzel bir yazıydı severek okudum
insan bu üç dostu buldu mu hayat anlam kazanır
fatma hanım bu güzel yazınızı kutlarım kkaleminiz ve yüreğiniz daim olsun
selam ve saygılar...
Vayy be ablacığım sıkılmadan okudum yemin ederim yüreğine sağlık bende senin gibiyim be abla kalemleri çok severim her kalemden olsun isterim bende ... Ah be abla bende şiir yazmayı felan çok severim kağıda içimi dökmeyi felan çok severim ama kitap okumayı fazla sevmiyorum ne yapabilirim bunun için abla haa şunuda söylemeyi unutmayayım kitaplarında dışlarını çok severim bir sürü kitabım olsun isterimde ama okumam abla ne yapmam gerekiyor bunun için... ??