- 1421 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
KADININ TADIMLIK GERÇEĞİ
KADININ TADIMLIK GERÇEĞİ
Doğuda başka gelir bahar. Hiç kalkmayacak sandığınız beyaz örtü birden yerini yeşil ve çiçek motifli koca bir halıya bırakır , ağaçsız düz Malazgirt Ovasında.
“Bu kadar çok ve rengârenk böcek sürüsü bu beyaz örtünün altında mıydı ?” diyesiniz gelir . Güneşin ısıttığı kayaların arasında kıvrılarak kayan yılan yavrularına ve onlarla , yeni dünyaya gelmiş yavrularına ziyafet çekmeyi düşünen Doğan kuşlarının ürperten çığlıklarını duyarsınız.
Geceler hala biraz serindir. Yine de bahçeye çıkarttığınız yemek masasının yanında , kor alevlerle yanan mangalda pişen etin ,tadına doyum olmaz. Ertesi gün güneşli olacaksa hava, gökyüzünde ki milyonlarca yıldızın oynaşmasında bir mutluluk ifadesi vardır, koca kubbeden dünyaya süzülen. Emel Sayın çalar , çift hoparlörlü bir çanta teyp. O billur sese tam dalıp , mest olmuşken , hiç susmayan , tuvalette de ,yatakta da ,banyoda da, elinizden bırakamayacağınız geveze telsiz sizi arıyordur. Önce bir seri küfür edip , basarsınız mandala .
“Akrep, Akrep, ben Aslan “
“Akrep dinlemede” (Bu çağrı büyük komutandan)
“Bu müzik sesi de ne? ( Emel Sayın’ı yarıda keserek ,şarkısının biraz ırzına geçmiş olduk)
“Derhal İlçe Jandarmaya gidin. Ağrı Jandarma Komutanının emrine gireceksiniz. Yazılı emir bilahare gönderilecektir. Saat şu anda 22.15. Sabah saat 03.30 da köy kuşatılmış olacaktır. Kolay gelsin.”
Hemen kafamdan yaptığım planı teğmenime açıklayıp , intikale hazırlanmaya başlatıyorum .Dediği yere bir buçuk saatte gideriz. İki koldan açılarak kuşatmayı bir saatte tamamlayabiliriz ve bir yarım saat de mevzi ve gediklerin kontrolü ile geçerse , eder üç saat . Demek ki saat 24.00 da intikal başlamalı.
İlçe Jandarmada , Ağrıdan gelen J. Alay Komutanı ve Ankara’dan istihbaratçılar vardı . O yıllarda İran’ da ki Humeyni İslam Devriminin sancıları devam ediyordu . Kaçak yollarla sınırdan Türkiye’ ye geçirilen 60 cm uzunluğunda ve 20 cm çapında ki kimyasal silah (Dünyada kullanımı yasak edildiği halde , biyoloji laboratuvarlarında üretilen , son derece ölümcül ve insanlık dışı , kalleş bir ölüm seti) başlığının mutlaka bulunması gerekmekteydi. Bu başlık, gideceğimiz köye getirilmiş ama istihbarat ve Jandarma müdahale edememişlerdi.
İşimiz epey uzayabilir . Harekat planını bir kurmay yüzbaşı ile birlikte çizip , komutana onaylattıktan sonra , süratle bölüğüme dönüyor ve takım komutanlarına gereken emri veriyorum. Erlere bol miktarda kuru üzüm, ceviz , incir ve pestil dağıtıyoruz. Ne çabuk saat 24.00 olmuş. Teğmenin sağ kolunu kaldırıp , ikaz eden uzun düdükten sonra bir tur çevirerek verdiği işaretle , bütün araçlar aynı anda çalışıyor. REO ların on metre gerisinde iki sıra bekleyen komandolar, koşarak tek hareketle araca atlayarak , 45 saniye içinde yerlerini alıyorlar . Silahlar bacaklar arasında göreve hazırlar.
Gece, köyün yerini bulamamak en korktuğum şey. Bu yüzden harita ve pusula ile hassas ölçümler yaparak “İleriii” komutunu veriyorum.
İşte , araçları bırakıp açılarak kuşatacağımız köy bu istikamette. Kuşatma üç takımla yapılacak. Ben ikinci takımla ortada olacağım Köy önce 500 metre açıktan sarılacak . Erlerimin bıçakları, teçhizatı bacaklarına, göğsüne bağlı , böylece hiç ses çıkmayacak. Gerçekten avcı kedi gibi sessiz keratalar. Hepsinin suratları geceye uygun kamuflaj da yapılmış. Onların yüz ve ellerini boyarken mutlulukları , birbirleri ile dalga geçmeleri, hatta ressamları bile kıskandıracak desenler yapmaları , görülmeye değer.
Arama çok sıkıntılı başlıyor. Bir ahırın damına gizlenmiş beş kaleşnikof a kimse sahip çıkmıyor. Fakat hızımızı çok yavaşlatan , detektörleri, geveze muhabbet kuşları gibi öttüren boş kovanların kasıtlı yayılıp gömüldüğü açıkça belli olmakta.
Kontrollü olarak ahır kapılarını açtırıp , hayvanları serbest bırakıyoruz. Bir erimi çoban köpeği kötü ısırdı. Neyse ki köpeği yakalayıp , karantinaya almak için bir kümese kapatabildik.
Sabah kahvaltısını yanımızda getirdiğimiz için sıkıntı olmamıştı. Ama öğlen yemeği bir türlü gelmiyor ve arama da bitecek gibi değil. Ahırlar ölü kuzu leşleriyle dolu. Neden gömmezler hayret ediyorum. Beyaz leş kurtları vıcık vıcık kaynıyor leşlerin üzerinde . Bunları da maalesef biz atacağız ve gömeceğiz, açtığımız çukurlara.
Saat 13.30 oldu . Birkaç silah daha bulduk. Bir ahırda ise , çok güzel İran halılarının saklandığı ortaya çıktı. Bunlara hiç aldırmıyor , sadece ,o 60 cm lik tüpü bulabilmek için dua ediyorum . Çünkü onun ne felaket bir şey olduğunu , çok iyi bilmekteyim.
Bir evin içine giriyorum, kerpiçten yapılma ve sıvasız, tek gözlü bir ev burası. Tek göz evin odasısın dibinde bir saman birikintisi var. Birkaç dağınık perişan şilte ve yataklar öbür tarafta . Bu evde bir baba , iki kadın ve iki yeni doğmuş bebek görünmekte. Kapının önünde bekleyen iki genç kadının kucaklarında birer bebek var, kundaklarına sarılı.
Saman yığınında küçük bir kıpırdama oluyor. Fare olabilir diye düşünerek, botumla yığını dürtüklüyorum. “Ciik” layan bir ses çıkıyor. Elimdeki tüfeğin namlusu ile samanı aralıyorum.
O da ne? Aman Allah’ım! Aman Tanrım! Buna asla inanamayacaksınız. Ben de gözlerine inanamıyorum . Hayır , olamaz, olamaz, bu olamaz. Ama gerçek, ne yazık ki gerçek;
Elimle açtığım samanın ortasında yatan , yeni doğduğu göbek bağının üzerinde durmasından belli , bir çelimsiz kız çocuğu var. Garibim ağlayamıyor bile. Kedi yavrusu gibi büzülmüş ,bir insan yavrusu. ( Gelecekteki sevgiliniz , karınız , çocuklarınızın anası, can yoldaşınız , arkadaşınız vs. vs. vs. )
Öyleyse kapının önündeki iki kadın ve kucaklarındaki iki bebek de neyin nesi? Aradığımız tüp, eminim bebek niyetine kadınlardan birinin kundağa sarıp kucakladığı , çocuk diye bizi kandırdıkları şey. Tuzak olabilir mi acaba ? Ya elinden atarken bir düzenek ile patlatılırsa? Çok ama çok dikkatli olmalıyım.
Teğmene ve Hüseyin Astsubaya yanıma gelmeleri için haber yolluyorum. Çocuklar koşarak geliyorlar.
“Bakın burada yatan bir kız çocuğu var. Öyleyse kadınlardan birinin kucağında , bu bomba kundağa sarılı olarak duruyor. İkiniz birden arkadan kadınları kucaklarken , birer çavuş da yere düşürmeden kundakları yakalayacak . Anlaşılmayan bir husus var mı?”
“Anlaşıldı Komutanım “
Evin önünde saatlerdir bekleyen iki kadın , kucaklarındaki bebeklere ihtimamla sarılmış ve bazen bebekleri beslemek için , üzerine tülbent örttükleri göğüslerini çıkartarak onları emziriyorlar.
İşte teğmen , kadının birini kucakladı. Çavuş hemen kucağındaki kundağı alarak bana doğru koşuyor. Astsubay Hüseyin de aynı şeyi yaparak , ikinci kadını tutup kundağı bir erin almasını sağladı. Ellerinden yavruları alınan kadınlar , çığlık çığlığa bağırıyorlar. ( Bir anadan çocuğunu koparıp almak … Allah göstermesin.)
Çok heyecanlıyım. Usulca kundakları açıyorum. İkisinden de hakiki bebek çıkıyor . Öyleyse bu fare gibi yatan kız, neyin nesi? Evin erkeğini getiriyorlar . Çok genç bir çocuk. Askere gitmemiş henüz. On altı yaşında evermişler, on dört yaşındaki birinci karısıyla. ( Memleketimin en acı gerçekleri, kız on dört, oğlan on altı . Bu nikahı kıyanın…)
Arkadan bir kadın daha almış ve geriye sadece iki hakkı kalmış. Vay be, Hasanım benim. ( Allah cariyeler de nasip etsin, tek göz odada )
“Bu kız nedir Hasan? Aç , susuz , saatlerdir burada yatıyor. Ölecek neredeyse. Kimin çocuğu bu ?”
“Gomtanım, benim avratlardan biri dün geceleyin kuzuladı da.. Hemin iki dene kuzuladı” ( Ulan ne avratmış be . Bizimkiler olsa bir hafta yataktan çıkamazlar ,üstüne hizmet bile beklerler.)
“Yani ikiz öyle mi? Peki bunu neden yanına almadı da böyle aç susuz bırakıp öbürü ile dışarı çıktı? Ya sen , askere içeride bebek var diye söyleyebilirdin . Baba olmak seni sevindirmedi mi Hasan? Bu kız ölmek üzere . Hemen emzirmesini söyle avradına “
“O kızdır gomtanım. Allah erkek evlat verdi diyen gurban kesmiş pilav dağıtmışam. Kızın değeri yoktur . Onu sevmek ayıptır. Zaten avratın sütü iki bebeye yetmez. ÖLÜRSE ÖLSÜN.” ( Haklı mı acep? Hani kartallar da besleyemeyecekleri zayıf yavruyu yuvadan atarlar da …)
Şu salak oğlanı dövmemek için , bütün demokratik inançlarımla kendimi zor tutuyorum. Muhtar ve imam yanımıza geliyor.
“Yahu Muhtar, bu oğlanın ne yaptığını biliyor musun? Kız çocuğunu burada nasıl bırakır? Senin de akraban mış üstelik. “
“Komutanım , bizim burada erkeği ,erkek çocukla ölçerler . Ne diyem, yeğenim kız çocuk sevmemekle biraz da haklı gibidir, hani köy yeri ,güç guvvat ister” ( Buyur buradan yak. Muhtar da böyle düşünüyor ama kızını satarken iyi de başlık parası almış)
Hani evli olsam şu yavruyu alıp evlat edineceğim. Hüseyin Astsubay baba şefkati ile sardığı yavruyu kucağından indirmek istemiyor. (Onun , ne yazık ki karısı çocuk doğuramıyor da. Ne düşünebilirim ki?) Ölen erken doğmuş kuzuları bile ahırın köşesine fırlatıp atan zihniyet , kendi yavrusunu kız dı erkek di diye tabi ki ayıracak. Eğitim yok , bilgi sıfır, örf anane sadece el öpmekle sınırlı , gerçek dinini, dilini , vatanını , geçmişini, güzeli, çirkini bilmeyen , yorumsuz kafalı , zavallı halkım benim.
Size eğitim veremeyen , sizi çağdaş insanlar yapamayan , sizi ağalara, şeyhlere köle edip , tek göz hanelerde iki ,üç, dört kadınla nikahsız oynaştıran bizleriz. Çocuk imal makinaları , bu kadar çok ve sürekli çalışırsa, bir çelimsiz kızın ne önemi olabilir ki? (Bizi affedin . Çaresiz ve korkak seyircileriz bizler)
Arama aç susuz bütün hızıyla sürmekte. Fedakar Mehmetçik, bütün ölü kuzuların kokmuş cesetlerini ahırlardan dışarı çıkartarak aramayı sürdürüyor. Hepsinin üstü başı koyun pisliğine bürünmüş, neyse ki levazım kumanyayı getirebildi. Bu lanet tüp yok arkadaş, yok. İstihbarat , köyde olduğundan çok emin . Ama bulamıyoruz. Sinirler çok gergin, kimseyle konuşmak istemiyorum, düşünmeliyim.
Aklıma başka bir köyde , silah saklanan kuyu geliyor. Köyde on iki kuyu var . Teker teker adam sallayarak kuyu cidarlarını kontrol ettiriyorum. Bir yandan da metan gazı , indirdiğim adamı öldürebilir korkusu yaşamaktayım . Bölüğüm metan gazına birkaç yıl önce üç şehit vermiş. Ne kadar fakir bir halkım var. İnsanlar , hayvanlar perişan halde . Oğlanlar sümükleri ile , sıfır tıraşlı kafalarındaki yaralarla dikkatimi çekiyor. Kız çocuklarının saçları kirden ,yağdan başlarına yapışmış ve her yer çocuk dolu. ( Yıkanmak için bakraçta odun yakıp su ısıtmanız gerekmekte)Bu kontrolsüz nüfus artışına dur diyecek bir babayiğit bir gün çıkabilir mi acaba?
Devlet onlar için Jandarma ve dayak demek belki de. Ne iş, ne de tarım , yahut hayvancılık bilgisi var. Bu ziraat teknisyenleri nerededir, ben hiç göremedim de. Ya devletin veterinerleri, köylü yerine ağalarına mı hizmetle sorumludurlar yoksa. Öğretmen ,bu yıl hiç gelmemiş, raporluymuş. ( İmam onun yerine derse giriyormuş) Üç kuruş maaşla ,bu mahrumiyete gönderdiğin öğretmenden ancak bu kadar verim alabilirsiniz.
Bir çavuş koşarak bana doğru geliyor .Suratında dolu gülümsemelerle;
“Köyün ortasındaki kuyunun üç metre derinliğinde , kuyu duvarı içinde bulduk tüpü komutanım”
Oh çok şükür , uykusuzluktan ve yorgunluktan düşmek üzereydim. Komutan elimi sıkıp teşekkür ederken,ben hala samanlar altına fırlatılıp atılmış olan bu kız çocuğunu düşünmekteyim. ( Saman çocuk üşümesin diyeymiş. Dedik ya ,insan değil kedi yavrusu)
Akşam olurken dönebiliyoruz. Çardakta masayı kurdurup, mangal ateşini yelliyorum.
“Yahu şu teybe güzel bir kaset sürün, neşemizi bulalım “
Hüseyin Başçavuş elindeki 70 lik Yeni Rakıyı gösteriyor. “Birer dubleye müsaadeniz olur mu Komutanım? “
Tamam Hüseyin . bu etler onsuz yavan giderdi zaten” Teypte Zeki Müren döktürüyor bu sefer.
“Gözlerinin içine başka hayal girmesin “
Bir dublelik hakkımı bu şarkı ile kullanacağım . Beni Bodrum sahillerine götürdü Zeki Paşa. Milyonlarca yanıp sönen yıldızın altında, Zeynep yanımda sanki.
Haberci elinde telsiz ile koşarak geliyor. Üç parmağı omuzunun üzerinde. Bu ,arayanın komutan olduğunu gösteriyor. Teybin sesini kısarak cevaplıyorum.
“Akrep dinlemede”
“Akrep, Tutak yolunda silahlı ve yaralamalı karışık araç soygunu. Çift taraflı, kırk kişi kadar. Çekilme istikameti İran yönü. Derhal bölgeye hareket edin “
Ulu Tanrım, saat 20.30 . Erlerim henüz postal çıkartamadı. Yat borusu bekleyenler, otların üzerine sızıp uyumuşlar bile. İlk pişen pirzolayı kemiğinden tutup sıyırırken , henüz bir yudum aldığım kadehimi yere dökerek ,üç kere düdüğümü çalıp;
“Silah başına , safta toplan marş marş”
“Araç biinn, İleriii”
Bir buçuk dakika sürdü hareket etmemiz.
On yedi soyguncuyu yakaladık. Epey bir mal da elimize geçti soygunda alınan , Birkaç yaralı var. En ağırı Hüseyin Başçavuş. Yanına diz çöküp elini tuttum , kurtulacaktı.
“Şu kadehi dökmeyecektiniz komutanım. Henüz bir yudum cuk almıştım. Tadı damağımda kaldı pirzolanın. Bir de o küçük kız , hiç çıkmıyor aklımdan . Bana evlatlık verirler miydi komutanım? Pek de mini minnacıktı hani. Benim hanım görse bırakamazdı . Bi söyleseniz , belki verirler komutanım”
E. Yaşar Ovalı 26 .03.2013
YORUMLAR
Sevgili Abim.
Yazın her zamanki gibi bir solukta okundu tarafımdan çünkü sen yazmıyor adeta yaşıyor ve yaşatıyorsun bizlere kendi yaşadıklarını.
Bu memleketin hali ne olacak böyle bilmiyorum. Ben de Batmanda bir nüfus sayımında görevliydim. Bir evin bahçesinden içeri girdim. Bahçe çocuk kaynıyordu. Neyse..Getirin nüfus cüzdanlarını dedim baktım bir kaç tane nüfus cüzdanı geldi. Hepsi erkek çocuklara ait. Bir tane de adamın karısının nüfus cüzdanı var. Adama '' hepsi bu kadar mı? Kız çocukların nüfus cüzdanları nerede '' Diye sorduğumda adamın cevabı aynen ::'' Kızları da mı sayacaksın '' oldu. Sonra gördüm ki sadece kız çocuklar değil, adam resmi nikahı olmayan diğer iki avradını da nüfus olarak hesaba katmıyor.
Bütün bunlar değişir mi? Hiç sanmıyorum...Benim on beş yaşındaki öğrencimin eli altmış yaşındaki bir adam tarafından '' Şıhım '' diye öpüldüğü müddetçe de değişmeyecek.
Güzel ve anlamlı bir yazıydı. Ellerine sağlık.
Selam ve sevgilerimle.
kukurikuu
Önce almış ve hak etmiş olduğun kurdele için kutlarım.
Şu anda aklımdan ne geçiyor biliyor musun? Doğuyu batıya ,batıyı da doğuya bir altı ay misafir edebilsek ne güzel olur. Kasıntı kızlar hemcinslerini görüp utanır , köle kızlar aşırı hürriyeti tadıp dengelerini bulurlar belkide.
İnsanın bu kadar aşırı aykırılıklar arasında kafasını karıştırıyor, bu uçurumlar. Neyi sever , ne kutsaldır, ne yücedir ben anlayamadım dostum.
İçinden çıktığımız ,mutluluktan uçtuğumuz ,öfkemizi tabanca gibi denediğimiz bu delik neden düşmanımız olmuş ben bilemiyorum.
Yani kadınlar olmasa da,eşeklerle mi çiftleşseydik ?
Sevgilerimle Kardeşim.
kukurikuu
Acaba geleceğin anası olması gereken o bebek , kendi oğullarına kadının değerini öğretebilecek midir?
Hiç zannetmiyorum.
Saygılarımla.
AYSE 09
gözüm korktu inanın önceleri doğudaydı doğu batıya kaydıkça her yerde var olmaya başladı ne yazıkki
saygımlasınız
Üzgünüm... Bu yıllar öncede böyleydi, sonra da böyle oldu, görüyoruz ki bugün de böyle.
Peki yarın ne olacak?
Yazınıza hediyem olsun Sn. Yaşar Ovalı.
**
Anadolu, Sen Halâ Orada mısın?
http://www.edebiyatdefteri.com/siir/587604/denize-dusen-oyuncaklar.html
kukurikuu
Kafalar ve sorumluluklar değişmediği sürece,bu hain bakış asla düzelmeyecektir.
Anadolu' da değişen bir şeyler olsa da dişimi kırsam diye ,hep soruyor ve ümitle bekliyorum. Yok dostum , hiç bir düzelme yok.
İnsanlar sadece nefes alabilmek için , mecburiyetten yaşamaya çalışıyorlar.
Bize bu bağnazlık yakışmıyor ama ne gelir elden?
Saygılarımla