- 2119 Okunma
- 30 Yorum
- 4 Beğeni
HOŞ GELDİN AŞIK BABA
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
2010 YILINDA YAYINLADIĞIM BU YAZIMI BÜYÜK OZAN İÇİN BİR DAHA YAYINLIYORUM SAYGILARIMLA
Evliya çelebi seyahatnamesinde: Çok şiddetli kıştı, bir kedi
damdan dama atlarken havada dondu, kaldı. Kışa sormuşlar,
Nerelisin diye kış da aslen Erzurum’ luyum ama Sivas’ta oturuyorum demiş. Kasabanın yaşlıları böyle bir kış görmedik
diyordu.
Şarkışla tarihinin en acımasız kışını yaşıyor. Sivas ve Kayseri nin tam ortasında tüm yolları kapalı. Dünya ile iletişimi kopuk. Şehir suyu donmuş. Karları eriterek su elde ediyoruz. Meyve yok, sebze yok. Elektrikler kesik. Tecrit edilmiş gibiyiz. Mesai radara çıkamıyor.
Nöbetçi arkadaşların ihtiyaçları, Diyarbakır’dan
gelen helikopterlerle havadan radara atılarak karşılanıyordu. Bir yokluk ki sorma.
Kasabada herkes istediğini değil bulduğunu alıyor.
Hasta olanın, vay haline.
Tüm hizmetlere kara kış ambargo koymuş. Merkez komutanlığında nöbetçiyim.
Kısa dalga polis radyosundan sesi bir alçalıp bir yükselen şarkıları dinliyorum. Dışarıda kutup soğukları, nöbetler yarım saatte bir değişiyor. Nizamiye görevlisi odama girip,
“ Komutanım birileri sizi görmek istiyor”
“ Kimmiş”
“ Tanıyor gibiyim ama”
“Gelsinler oğlum”
Sıcak odaya iki kişi giriyor. Tanıyorum Âşık Veysel ve oğlu
“Oooo buyur âşık baba hoş geldin hayrola bu kış kıyamette”
Tokalaşırken elim iki ellerinin arasında,
“ Sorma evlat ameliyat oldum. Ankara’dan, Sivas a oradan Hanlı köyüne kızakla da buraya geldim. Köyüme gideceğim”
Elleri buz, yüzü sapsarı
“ Otur baba sıcak bir şeyler ikram edeyim açmısın”
“ Sağ ol evlat beni köyüme götürün başka bir şey istemem”
“ Dur hele komutana haber vereyim misafirimiz ol”
Postayı çağırıp karınlarını doyuruyorum.
Sobaya yakın oturmak çok hoşuna gitti. Sohbet ettik. İkram ettiğim votkayı keyifle içti. Isınmış çokta rahatlamıştı.
“ Evlat sen buraların çocuğusun sesinden anladım”
“ Evet, âşık baba Sivaslıyım. Zara kazasından” Çok şaşırmıştım.
Durumu komutana telefonla kısaca anlattım. Hemen geldi. Makam odasındayız. Âşık yan taraf odada.
“ Tacettin tüm yollar kapalı mesai çıkamıyor”
“Evet, komutanım biliyorum ama bende kendisine durumu
Anlattım, çok istiyor köyüne gitmeyi”
“Allah, Allah onu birkaç gün misafir edelim”
“ Ameliyat olmuş bir an evvel köyümde, köyüm diyor”
Geldiği yerlerde çok ısrar etmişler kalmamış”
“ Hay Allah çattık desene”
“ Köyü ne kadar uzaklıkta”
“Yirmi dört kilometre”
“ Şaşırdım kaldım. Bu iş risklide”
“Haklısınız komutanım. Ama bu kişi Aşık Veysel bütün dünya bu adamı tanıyor kafası atar.
Bir şiir yazarsa, bizi elaleme reklam eder”
Bu sözüm komutanı endişelendirmişti. Kararsızlığı gitmiş. Birazda rahatlamıştı.
“Offf hadi yanına gidelim”
Karşılıklı sohbetleri devam ederken komutan tamam demişti. Bende kar makinesi şoförü, Cücük ustayı çağırtıp, ậşığı götüreceğimiz arabanın kontrollerine nezaret ediyordum. Tüm hazırlıklarımız tamamdı. Yanıma votka aldım.
Termosa’da çay doldurdum. Vedalaştıktan sonra komutanımız
“ Tacettin köye varınca beni ara, hemen dönün telsizde bizzat ben olacağım”
“ Emredersiniz komutanım”
Kar makinesi büyük bir gürültüyle çalışıp hareket etti. Ben aşık, oğlu ve şoförümüz onu takip ediyoruz. Bir tipi ki sorma göz, gözü görmüyor. Etrafımızda hiçbir canlı yok. Cam silecekleri yetişmiyor. İnip elle temizliyoruz. Karları önden alıp yüz, yüzeli metre ileriye savuran büyük kar dozerini çok yakından takip ediyor, biraz geride kalırsak amansız tipi yolu tekrar kapatıyordu.
Doldurduğum votkayı bir dikişte içen aşığa merakla,
“Âşık baba hayat hikâyeni birde senden dinleyelim.
Kendini yormadan anlat yolumuz çok uzun sürecek gibi”
Unutamadığım o eşsiz ses tonuyla anlatmaya başladı. Küçükken çiçek hastalığa yakalandığını, ölümlerden döndüğünü, bir gözünü kaybettiğini, diğer gözünün babasının kendisi için yaptığı ağaçtan
oyuncağı almak isterken sivri çubuğun batmasıyla kaybettiğini, çok yoksulluk çektiğini, üç telli sazını, Atatürk için yazdığı bir destanı bizzat kendisinin okuyup sunmak istediğini, ama bir türlü nasip olmadığını, askerlik yapamadığı için çok üzüldüğünü, renklerden bir tek kırmızıyı hatırladığını, yeşili hissettiğini, kendisini bırakıp kaçan hanımını, Sivas lisesi müdürü ünlü yazar Ahmet Kutsi Tecer’i, köy enstitüleri kurucusu
Hasan Ali Yücel’i ve onlardan büyük yardımlar gördüğünü, bakanlar kurulu kararıyla 1965 yılından beri güzel Türkçe’mize birlik ve beraberliğimize katkılarından dolayı, 500 lira maaş bağlandığını, köyüne yol, su, elektrik getirttiğini anlattı.
Bir dünya devi ile yan yanaydım. Çiçek hastalığından dolayı yüzünde, oluşmuş sayısız nokta büyüklüğündeki çukurları, kırış, kırış alnının altındaki görmeyen gözleri, aşığa ayrı bir gizem veriyor. Fötr şapkada bir başka duruyordu. Büyük ozan diliyle söylüyor. Yüreğiyle görüyordu. Hiçbir eğitim almamış. Kızılırmak gibi, coşup gönüllere çağlayarak akmıştı. Can kulağı ile dinlerken bir bardak votka daha verdim. Kızaran yüzüne neşe dolmuştu.
İlk ölen çocuğunun acısını hala unutamadığını, buruk bir ses tonuyla anlattı. Çok emeği geçen ellerinden tutup yıllarca gezdiren ablasından bahsederken sesi minnet ve şükran doluydu. Beni tanrı kör etti ama dünya ya da tanıttı derken çok mutluydu. Sevdim mi her şeyi görürsün ben en çokta toprak kokusunu seviyorum demişti.
Tüm şiirlerinde doğayı insan sevgisini işlemiş hiç bir akımın tarafında olmamıştı. Yirmi dört kilometreyi kazasız belasız dört buçuk saatte almıştık. Aşığın köyünde bir bayram havası vardı.
Epey uğraşılardan sonra köye geldiğimizi komutana telsizle ilettim. Geç olduğu için sabah gelin demişti. Bir eşi daha yaşanamayacak kadar muhteşem bir gece geçirdik. Tüm köy oradaydı. Saz çaldı. Türkü söyledi. Şiirlerinden okudu. Geç vakitlere kadar sohbet ettik. Çift döşekli yün yataklarda sabun kokan yorganlarda yattık. Tadını unutamadığımız köy kahvaltısını yapıp vedalaşırken elini öpmek istedim. Müsaade etmedi. İki elleriyle yanaklarımı okşayıp alnımdan öpmüştü. O, Günden beri nerede Âşık Veysel’le ilgili bir sohbet olsa kendimde bir ayrıcalık hissederim.
Bir gün Kayseri’ den, Sivas’ a giderseniz Şarkışla’ dan geçeceksiniz. Büyük ozan Aşık Veysel’ in köyü
Sivri alana gidiniz, müze olarak düzenlenen yaşadığı evi ziyaret ederken, aşığın size baktığını, üç telli sazının sesini ve büyük ozanın kokusunu duyar gibi olursunuz. Ruhun şad olsun koca ozan. 21 Mart 1973 Aşık Veysel’in ölüm yıldönümüdür.
TACETTİN YILDIRIM
YORUMLAR
Önce çokça özürlerimizi bildirelim komutanım.
21 mart tarihi, biliyorsunuz Nevruz bayramıdır.
Azerbaycan'ın en büyük bayramıdır bu ve bir hafta tatil vardır.
İşte bu nedenle fabrikamızı tatil ettik,
on günlüğüne memleketimize döndük tüm Türk arkadaşlar ile.
Dolayısı ile internet ile bağlantım kesildi.
Kendi evimde, ailemle birlikte iken, internetle ilgilenmiyorum.
Bunun iki sebebi var.
Birincisi, çok az beraber olduğum aileme çok zaman ayırabilmektir.
İkincisi,
benim yakınlarım, nedendir bilinmez, bu yazı yazma işime hiç sıcak bakmıyorlar.
Bu nedenle Bir tutam hayat ismi altında yayınlıyorum zaten.
Bilmezler bu defterde yazdığımı.
İşte bu nedenle,
bu muhteşem yazınızı kaçırmışım.
Tesadüfen okudum bu gün ve çok keyif aldım.
Yani,
Aşık Veysel gibi bir büyük ozan ile böyle bir anı yaşamak,
her Allah'ın kuluna nasip olmaz.
Çok şanslısınız, çok.
Kıskanmadım desem yalan olacak.
Çok da güzel kaleme almışsınız anınızı.
Zaten siz yazdınız mı, pir yazarsınız.
1972 yılının sonbaharı idi.
Lise birinci sınıfta idim sanırım. Ya da lise iki, hatırlayamıyorum şimdi.
Bir bayan edebiyat öğretmenimiz vardı.
Şöyle demişti bize bir gün;
''Çocuklar, çağımızın en son gerçek ozanı ile, Aşık Veysel ile aynı çağda yaşıyorsunuz.
Bunun kıymetini bilin.''
Çok zaman geçmeden büyük ozan vefat etti.
Şimdi ne zaman adı anılsa,
o öğretmenimin sözlerini hatırlarım.
Osmaniye civarlarında çalıştım beş yıl kadar.
Trabzon'a ulaşmak için en kestirme yol Şarkışla'dan geçiyordu.
Osmaniye, K.Maraş, Göksun, Pınarbaşı, Şarkışla, Sivas, Erzincan, Kelkit, Gümüşhane, Trabzon idi rotamız.
Şarkışla, çorba içme durağımızdı.
Her zaman gittiğimiz lokantanın yaşlı garsonu da tanır olmuştu bizleri.
Arayı açsak, nerelerde kaldınız diye sorardı.
Hep aklıma gelirdi Aşık Veysel de,
köyüne gitmek hiç nasip olmadı.
Yolculuğumuzun hep uzun olması ve geceye kalmadan tamamlamak isteğinden olsa gerek.
Bu arada, Zara'ya da bir iki söz yazalım.
Normal güzergahımızda içinden geçmediğimiz için, pek bilgi sahibi değildik.
Ancak,
büyük kızım Giresun Şebinkarahisar'a atanınca, otomatikman yeni güzergahımızın göbeğine oturdu.
Zira,
artık Erzincan üzeri değil de,
Zara, Suşehri, Şebinkarahisar, Giresun, Trabzon üzeri yolculuk ediyorduk.
O meşhur Gemin belinde çok karlarla mücadele ettiğim vardır.
Suşehri inişi tarafındaki leziz suları da anmadan geçemeyeceğim.
Neyse...
Lafı uzattık.
Ozanımızı rahmetle anıyor,
güzel anlatımınız için de size teşekkür ediyorum.
Aşık Veysel'imiz ölümsüzdür, ruhu şad olsun...
Sevgili Komutanımız sayfanızı keyifle okurken çok şey de öğrenmekteyiz ,yüreğinize sağlık efendim...
Saygılarımla...
AŞIK VEYSEl ’im !
Sivas denince !
Aşık Veysel
Gelir aklıma
Alır götürür beni
Sazıyla sözüyle
Diyarına
Dinlerim hayranlıkla
Anlatırım ozanımı
Oğluma ,kızıma
Yaşıyorsun Veysel’im !
Gönüllerimizin
Tahtında !
Oya Gedik
"Evliya çelebi seyahatnamesinde: Çok şiddetli kıştı, bir kedi
damdan dama atlarken havada dondu, kaldı. Kışa sormuşlar,
Nerelisin diye kış da aslen Erzurumluyum ama Sivas’ta oturuyorum demiş. Kasabanın yaşlıları böyle bir kış görmedik. Diyordu."
Yazının şu girişi var ya Komutan, şu girişi... Beni ister oku, ister okuma diyor. Ben zaten yapacağımı yaptım. Çitiledim çamaşırları astım diyor yan pencereden bakan gamzeleri yanak çukurlarından içeri kaçan bir Sivaslı kadın.
Âşık görmeyen gözleriyle toprağın kokusunu alıp a l ı p nefesini üflerken Dünyaya, biz ne anlatır, kime ne anlatırız ki hâlâ?
Rahmetler ola...
Teşekkürlerimle.
Davidoff tarafından 3/22/2014 9:11:10 AM zamanında düzenlenmiştir.
Büyük ustayla yaşanmış güzel bir anı, herkese nasip olmaz. O kocaman yüreği tanıyıp zaman geçirmek, bir ayrıcalık olsa gerek abim...
Akıcılığı, sade bir dille anlatılışı yazıya ayrı bir güzellik katmış, insanı duygularla bezeli güzel, vefalı yüreğinize kedere ve hüzün uğramasın...
Güne düşen usta kalemi ve yazdıran kocaman yüreğinizi kutlu/yorum, nice seçkilere selam ve saygılar can abim...
UMUT ve DOSTCA
bu hatıranızı okumuştum..gerçekten insan bazı kimselerin bıraktığı izi unutamıyor..inanın siz de biz okuyuculara böyle bir intiba bıraktınız..yine baba komutan sıfatınızı müşahede ettik.. ne mutlu size ki böylesine değerli bir ozanla aynı havayı teneffüs etmişsiniz..belki de şiirlerinizdeki bu müthiş hava Aşık Veysel ile aynı ortamı paylaşmanızdandır..tebrik ve saygılarımla sayın KOMUTAN ım..sağlıcakla kalınız..
"Postayı çağırıp karınlarını doyuruyorum. "
Bu satırı okudum ve üzüldüm... yedirilen ve içirilenler, mutlaka unutulmalı... hele de yazmak...
Doğrusunu Siz bilirsiniz.
Selâm yolladım...
kadiryeter
tacettin yıldırım
dünya şiir günümüz kutlu, büyük ozanımız Aşık Veysel Şatıroğlu'nun ruhu şad olsun.
ne kadar şanslısınız komutanım onunla tanışmış, muhabbet etmiş, yolculuk etmişsiniz...
sizin yazılarınızı bir başka seviyorum, hepsinde bir yaşanmışlık var ve okuyan da o yaşama bizzat ortak oluveriyor...
kutluyorum engin yüreğinizi saygımla...
Vay be abim...Dmek şk Veyselle tanışıyorsun. Tanışmakla da kalmamış ona büyük bir iyilik yapmışsın. Ayrıca onun evinde misafir olmuş, sohbetini dinleme bahtiyarlığına ermişsin.
Fena halde kıskandım seni...Ama bu güzel anıyı bizlerle paylaştığın için de çok çok teşekkür ettim.
Ellerin dert görmesin Can Abim..Çok çok sağ olasın var olasın:
Selam v sevgilerimle.
Tacettin bey ; bize çok önemli bir kopya vermişsiniz bu çok önemli yazıyla. Sizin neden bu kadar çok sevildiğinizin kopyası bu. Siz âşık Veysel gibi çok değerli biri tarafından efsunlanmışsınız...
Tabii bunu fazlasıyla da hak etmişsiniz.
Şakayı bir yana bırakacak olursak - gerçek boyutu oldukça yüksek olsa da - çok güzel bir şans öylesine biriyle böyle güzel anıların yaşanmış olması. Herkese nasip olmuyor. Ölüm yıl dönümümde biz de yâd etmiş olalım bu çok değerli ozanımızı. Ruhu şâd olsun.
Tebrikler, selâmlar.