- 1291 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
TAVUK OYUNU
Düşünürler insanın varlığını devam ettirebilmesi için şu temel ihtiyaçlarının sağlanması gerektiğini söylüyorlar:
1. Beslenme
2. Çoğalma (üreme)
3. Barınma
4. Güvende olma
Diğer ihtiyaçları bu temel gereksinimleri karşılandıktan sonra geliyor ve ihtiyaçlar sonsuzdur diyorlar.
Uluslararası ilişkilere kafa yoran düşünürler de, insanın bu temel ihtiyaçlarından hareket ederek, tıpkı insanda olduğu gibi devletlerin de var olabilmesi için, temel ihtiyaçlarının karşılanması gerektiğini ifade ediyorlar.
-Bir devletin de öncelikle;
-Halkının karnını doyurarak refah ve mutluluğunu temin etmesi,
-Çoğalarak güçlü olmasını,
-Halkını doyurabilmek ve barınmasını sağlamak için zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip toprağının (yurt, vatan) olmasını,
-Ve sahip olduğu topraklarda diğer devletlerin tehditlerinden uzak güven içinde yaşamlarını sürdürmesini temin etmesi gerektiğini söylüyorlar.
Bu temel düşünceden hareket eden teorisyenler, bunun nasıl sağlanacağı konusunda da çeşitli fikirler öne sürüyorlar.
Bu teoriler, teorisyenlerin bakış açılarına göre şekilleniyor ve devletler, hayatta kalabilmeleri için, bu teorilerden biri veya birkaçı birden uygulamaya koyuyorlar.
Temel görüşler şunlar:
1. Realizm ve Neorealizm,
2. Liberalizm ve Yeni Liberalizm,
3. Marksizm ve Merkez- Çevre Teorileri,
4. Uluslararası Sistem Teorisi,
Bu görüşlerden en fazla öne çıkan ve uygulama alanı bulan Realist Görüşdür.
Realist Görüş temelde özetle; uluslararası ilişkilerde DEVLET’i esas alan ve diğer devletlerle ilişkisini devam ettirebilmesi için GÜÇLÜ olması gerektiğini ifade eden bir görüştür.
Güç ise; Siyasi, Ekonomik,Askeri yeterlilik ile bunları destekleyen, toprak genişliği ve zenginliği , nüfus ve demografik yapı, Kültürel ve moral değerlerin bütünü olarak tarif ediliyor. Güç Tarifi içinde hangi unsurların var olacağı konusunda da çeşitli görüşler vardır.
Temel görüş bu olmakla birlikte, değişen şartlara (konjonktüre) göre ilişkilerin devamını sağayan diğer teoriler geliştirilmiş ve bu geliştirilen teoriler uygulama alanı bulmuş ve bulmaktadır.
Güçlü olan devlet, elde bulundurduğu kaynaklarla yetinmemekte, zenginliğini arttırabilmek için yeni kaynaklar elde etme gayretine girişmektedir. Bu gayretlerinin sonucunda da dünyaya hakim olma isteği doğmaktadır. Bu isteğin doğal sonucu olarak dünya bir çatışma ortamına sürüklenmektedir.
Dünyaya hakim olabilmenin de yolları aranmış ve bir takım teoriler geliştirilmiş.
Bunlardan en bilinenleri:
1.DENİZ HAKİMİYET TEORİSİ
Bu teori ABD’nin bir dünya gücü olarak yükselmeye başladığı dönemde, Alfred Thayer Mahan tarafından ortaya konulmuştur. Teori özetle: Büyük Güç olabilmek için denizlerin ve stratejik su yollarının ele geçirilmesi hayati öneme haizdir. Denizlere hakim olan Dünya’ya hakim olur" şeklinde formüle edilmiştir.
2.KARA HAKİMİYET TEORİSİ
İngiltere’nin emperyalist bir güç olarak konumunu korumak ve sağlamlaştırmak güdüsüyle Halford Mackinder tarafından geliştirilmiş bir teoridir. Teori özet olarak; "Doğu Avrupa’ya hükmeden -Kalpgaha- Merkeze hakim olur ( Merkez bölge-Kalpgah-: Karadeniz’den Baltık denizine kadar doğu ve Orta Avrupa’yı da kapsayan bölgedir), Merkeze hakim olan Dünya Adasına hükmeder ( Dünya adası: Asya, Afrika, Avrupa kıtalarıdır), Dünya Adasına hükmeden Dünya’ya hakim olur" şeklinde formüle edilmiştir.
3.KENAR KUŞAK TEORİSİ
II. Dünya savaşı sonrası Rusya’nın yayılmasını engellemek ve Merkezi ele geçirmek maksadıyla Kara Hakimiyet Teorisine karşı, Nicholas Spykman tarafından geliştirilmiş bir teoridir. Özetle şöyledir. " Dünya Adasına hakim olmanın yolu; Avrupa’nın kıyı devletlerini , Orta Doğu’yu, güney doğu Asya’yı, ve Çin’i kapsayan kenar kuşağa hakim olmaktan geçer." demektedir. Şöyle formüle edilmiştir: " Kim kenar kuşağa hükmederse Avrasya’ya hakim olur, Kim Avrasya’ya hakim olursa Dünya’nın kaderini kontrol eder.
Bu teorilerden hareketle dünya hakimiyetini sağlamaya çalışan devletler diplomasi tekniklerini (Usullerini) uygularlar.
Dipmomasi ile arzu edilenin sağlanabilmesi için de bir takım taktikler vardır.
Bunlara diplomasi dilinde Oyun Teorileri denilmekte. En bilinenleri;
-Sıfır Toplamlı oyunlar
- Sıfır Toplamlı olmayan Oyunlar Tavuk Oyunu
Geyik Avı
Mahkumun İkilemi gibi isimlerle anılanlardır.
Bütün bu karmaşayı şunun için anlatmaya çalıştım:
Bölgemizde bir küresel oyun oynanıyor. Taraflar Dünya’ya hakim olma savaşı veriyorlar.
Bu oyunda Rusya önde görünüyor.
Rusya, hayati önem taşıyan "sıcak denizlere açılma" politikalarını yürütebilmek için Karadeniz’deki deniz üslerini muhafaza etmek zorunda. Bu sebeple Kırım’a - Tabir yerindeyse- bütün ihtimelleri göze alarak bodoslama daldı.
İşte "Tavuk Oyunu" buna deniliyor. "Sonuca ulaşmak için herşeyi göze alarak arabayı hedefe doğru sürmek." Arabanın geldiğini gören tavuk arabanın önünden kaçarsa hayatını kurtarıyor. Yok kaçamazsa arabanın altında kalıp ölüyor.
Rusya arabayı sürdü... Tavuk kaçtı canını kurtardı.
Bizim de içinde bulunduğumuz bölgede, satranç oynanıyor.
ŞAH-MAT oldu oyun bitti mi?
Hayır! Oyun devam ediyor.
Oyun, bizi de çok yakından ilgilendiriyor.
Evrensel yasalardan biri olan ETKİ-TEPKİ yasası gereği bölgede olup bitenler, bizi de etkiliyor/etkilemeye devam edecek.
Satranç tahtasında bizim durumumuz ise hiç iç açıcı görünmüyor.
VEZİR zor durumda!
Diplomasimizi şekillendiren Mr. DAVITSON (Deyvitsın diye okunur, Türkçesi DAVUTOĞLU demektir.)
Mısır’da Kaleyi verdi, Suriye’de yanlış At’a oynadı, Ukrayna’da fili harcadı.
Tahtanın sağ tarafındaki baba taşlar birer birer düştü.
Vezir’in geleceği tehlikede olduğu için Sol taraftan bir Piyonu Vezir çıkarma gayretimiz var.
OYUN DEVAM EDİYOR. ÖMRÜMÜZ YETERSE BİZ DE, İZLEMEYE DEVAM EDECEĞİZ!
Bekir GÜÇLÜER
YORUMLAR
Onurlu bir toplum ve devlet olarak yaşayıp, saygınlık kazanmak, güçlü devlet imajını korumak hususunda çok değerli bilgiler sunmuşsunuz değerli aydın kardeşim sayın Güçlüer. Bir de bu değerli bilgileri ve dökümanları okuyup anlayacak, çoklu aydın, eğitimli, en önemlisi de duyarlı toplum ve yurtsever insanlara sahip olabilseydik. Ne filleri, ne de atları kaybeder, şah - matta olmazdık belki de.
Bütün mesele eğitimli ve duyarlı insan yetiştirmektir değerli dostum. Bu Ulusun en büyük açlığı budur.
Pek çok süreçlerde hep bunun yokluğunu, perişanlığını yaşamışızdır. Şimdilerde ise çok daha zor açılacak bir kapana yakalanmışız.
Bir toplum hem kural ehli, hem de aklını cesaretle kullanabilen eğitimli insanlara sahip olmadıkça, geleceği hep tehlikededir, yaşam süreci hiç bir şekilde güvende mutluluk ve özgürlükler içinde olmaz.
Ezilen, sürünen, başakalarına özgürlüğünü rehin vererek hep yardım bekleyen, aciz insan toplulukları, çağımızın baş belalarıdır. Çünkü onları kullanarak egemen olan güçler, ayrıca bir ağırlık ve baskı unsuru , toplum barışını, hatta evrensel barışı kötü etkileyen faşist ve çıkar grubu toplulukların oluşmasına neden olurlar. Keşke bizler de bu görünümde olmasaydık.
Esenlik ve mutluluk dileklerimle kutlar saygılar sunarım değerli kardeşim size. Kemal Polat
kempol tarafından 3/20/2014 12:52:53 PM zamanında düzenlenmiştir.
bekir güçlüer
Ziyaretiniz ve kıymetli değerlendirmeniz için teşekkür eder, selam ve saygılarımı sunarım.
bekir güçlüer
Ziyaretiniz, değerlendirmeniz ve beğeniniz için teşekkür eder, saygılarımı sunarım.
Sayın GÜÇLÜER teorileriyle, partikte yaşadıklarımızla, zaman mekan ve olayları çıplak anlatarak mükemmel bir yazı koymuşsunuz önümüze.
Halen oynanan oyunu dört dörtlük anlatmışsınız.
Davutoğlu'nu çok mükemmel puanlamışsınız. Takviye bir anımsatma yapayım : " Komşularımızla sıfır sorun " du dış politikamız, Hal meydanda. Oysa, bizim cumhuriyet dönemimizin en basiretli bakanlık mensuplarının hariciyecilerimiz olduğunu bilirim. Davutoğlu sayesinde Kıbrıs gibi hayati önemi haiz bir konuyu dahi elimize yüzümüze bulaştırdık.
Sayın güçlüer çok geniş bir bilgi birikiminin ışığında soframıza koyduğunuz bu menü anlaşılmalı ve farkına vardığımız da bu ay sonunda belirlenmelidir.
Tebrik ediyor saygılar sunuyorum.
bekir güçlüer
Ziyaretiniz ve yazıya anlam ve değer katan yorumunuz için teşekkür ederim.
Umarız ki, yakın bir gelecekte Dışişlerimiz, geleneksel diplomasiye döner, Ülkemizin, hak ve menfaatlerini koruyacağı kararları kendi iradesiyle alabilecek duruma gelir ve böylece devletler topluluğunda kaybettiğimiz saygınlığımıza yeniden kavuşuruz.
Selam ve saygılarımı sunarım.