- 645 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Yıllar Sonra Gelen Tebrik
(Hikâye)
Sevim, ta ilkokul yıllarımdan itibaren tanıdığım ve her gördüğüm zaman, içimde bir sıcaklık duyduğum kızdı. Bizim yukarı mahallede oturur, iki mahalle arasındaki parkta oyun oynardı. Bende, onu daha çok görebilmek için çok kez o parka gider oyun oynardım. İlkokullarımız farklıydı, ancak tesadüfe bakınız ki, ortaokulumuz ortak olduğu gibi aynı sınıfa düşmüştük. Sarışın, çok hareketli cıvıl cıvıl bir kızdı. Dersleri çok iyi olmasa da, sınıfta kalmamıştı. Ortaokul yıllarımda onu yakından takip eder, konuşmak için fırsat kollar, okul çıkışlarında yolumu uzatarak, onu takip ederdim. Bunları neden yaptığımı o yıllarda tam olarak anlayamamış, liseye başladığım ilk yıldan itibaren, bedensel ve ruhen gelişmemin de etkisiyle, Sevim’e karşı dayanılmaz bir sevgi duymaya başladığımı anlamıştım. Öyle ki, onu konuştuğu her erkekten kıskanır olmuş, aynı lisede olsak ta ayrı sınıflarda olmamın etkisi ile teneffüsleri iple çeker, şayet göremezsem huzursuz olurdum. Benim yaşadığım bu fırtınalardan habersiz olan Sevim, yaşıtları arasında seçilen, güzelliği ile dikkat çeken bir genç kız olmuştu. Okulumuzun yakışıklı erkek öğrencileri peşinden ayrılmaz, o da onlara karşı samimi hareket ve konuşmalar içerisinde bulunur, ben de bunları gördükçe üzüntüye kapılır, kendi kendime gelin güvey olur, gençlik hayalleri kurardım.
Oldukça zayıf, orta boylarda, beyaz tenli, siyah saçlı sevimli bir yüzüm vardı. Bu nedenle pek çelimsiz görünürdüm. Sevim’in yanında okulun gösterişli, güzel giyinen zengin çocukları dolanırken, duygularımı ona açmaya cesaret edemiyor, kendimi derslerime vererek üzüntümü gidermeye çalışıyordum. Çok başarılı olmasam da, iyi bir üniversiteye gideceğime emindim. Şayet güzel bir okulu kazanırsam Sevim’e açılır, hayallerimi ona anlatırım diyordum. Sevim’in okul başarısı düşüktü, bu nedenle iyi bir üniversite kazanması imkânsız gibiydi. O da bunun farkında olduğu için güzelliğini ön plana çıkarma gayreti ile hareket eder, çevresinden gördüğü ilgiyle şımarık hareketler yapardı.
Üniversite sınavlarına girmiş, sınavım beklediğimden çok daha iyi geçmişti. Sonuçların açıklanacağı tarihi beklerken, Sevim’i takip etmekten kendimi alamamış, boş zamanlarımda onun mahallesini gezmekle vakit geçirmiştim. Uzaktan da olsa onu görmek, en büyük emelimdi. İyi bir sonuç alırsam onunla konuşmayı kafama koymuş, duygularımı açmaya karar vermiştim. Sonuçların açıklanma zamanı gelmiş, sabırsızlık içinde yerimde duramıyordum. Bu arada babam, annem ve iki kardeşimde aynı heyecanı yaşamakta, aileden üniversiteye gidecek ikinci çocuğunun nereyi kazanacağını merakla bekleşiyorlardı.
Ablam iki yıl önce edebiyat öğretmenliğini kazanmış, Ankara’da okuyordu. Küçük kardeşim henüz ortaokulun ikinci sınıfına geçmiş, o da derslerinde oldukça başarılıydı. Sonuçlar açıklandığında herkes aldığım yüksek puandan dolayı şaşkındı. Kimse böyle bir başarı beklemiyor, sevinçten beni öpüp duruyorlardı. Puanım pek çok tıp fakültesine girmeme yetecek gibiydi. Ablamın da Ankara’da olması nedeniyle, öncelikli olarak Ankara’daki tıp okullarını düşündük ve yaptığım tercihlerin sonucunda, Hacettepe Tıp Fakültesine girmeye hak kazanmıştım. Ya! Ablamın Ankara’daki evinde kalacak veya yeni bir ev tutacaktık. Öyle de oldu, yeni bir ev tutmuş, okulun açılmasını beklemeye başlamıştım. Bu arada Ankara’ya gitmeden önce yapacak bir işim daha var diye düşünüp, birkaç gün Sevim’in mahallesini mesken tuttum. Nihayetinde bir gün Sevim’i evinin çıkışında takip etmiş, biraz konuşmak istediğimi söyleyerek, uygun bir yerde oturmuştuk. Yıllardır söyleyemediklerimin söyleme zamanının geldiğini biliyor, ancak Sevim’e bu kadar yakın olmanın verdiği heyecandan, bir türlü konuşmaya cesaret edemiyordum. O tüm güzelliği ve alımlı bakışları ile karşımda durmuş ne söyleyeceğimi merakla bekliyor, dikkatlice gözlerime bakıyordu. Bakışlarımı kaçırmak istiyor fakat yapamıyordum. Çocukluğumdan beri büyük bir sevgiyle bağlandığım bu kıza, duygularımı açmak kolay olmayacaktı. Çaylarımızı içerken bir anda ona dönerek;
----Ankara’ya gideceğim Sevim, orada bir tıp okulunu kazandım, Ablamla beraber kalacağım. Sen bir yeri kazandın mı?
----Maalesef Ufuk, sonuçlar hiçte iyi değil.
----Sana söylemek istediğim önemli şeyler var, dikkatle dinle ama sakın kırıcı olma.
Sevim bu konuşmanın nereye gideceğini anlamamış, merak içinde bana bakıyordu.
----Ben kızları etkileyen öyle güzel sözleri bilemem, çocukluktan beri seni tanıyor ve içten içe sana karşı derin bir sevgi besliyordum. Bunu sana söylemeyi çok istedim, ama sen devamlı başka öğrencilerle beraber, derslerini düşünmeden gününü eğlenmek ve gezip tozmakla geçiriyordun. Sana karşı gösterdiğim ilginin, ısrarlı ve dikkatli bakışlarımın farkında bile olmuyordun. Hatta sana yaklaşmak için beraber ders çalışmayı teklif ettiğimde bile, teklifime olumsuz cevap vermiştin. Okul yıllarında gençliğimizin etkisinde kalarak yaptığımız yanlış veya doğrular artık geride kaldı. İkimizde büyüdük sayılır ve ben gelecek üzerine düşünmek istiyorum. Başkentte Tıp okuyacağım, bu en az altı yıl demektir. Şayet beni beklersen, mesleğime başladığımda seninle evlenmek isterim.
Sevim yüzüme baktı, uzun uzun düşündü.
----Gerçekte onca yıl beni unutmadan bekleyip sonunda benimle evlenmeyi mi düşünüyorsun? Çevrende o kadar kız olacak ki, ki altı ay geçmeden beni unutursun.
----Yanılıyorsun Sevim, seni asla unutamam. Sen, çocukluğumdan beri hiç ara vermeden, uzaktan uzağa olsa bile sevdiğim bir kızsın. Seni tahmin edemeyeceğin kadar çok sevdiğimi bilmeni isterim.
----Çok güzel şeyler söylüyorsun Ufuk, bu derece sevilmek çok hoşuma gitti. Ama benim ailemi tanımıyorsun. Üniversiteyi kazanamadım ya! Çok geçmez beni evlendirirler. Benim itiraz edecek durumda olacağımı sanma, bizim ailede durumlar böyle. Hele biraz zengin biri geldi mi gözümün yaşına bakmazlar. Seni, uzun yıllardır bende tanıyorum, dürüst bir gençsin, akılısın, ama beni boşuna bekleme, sana yazık olur.
Sevim’in dürüstçe konuştuğuna emindim, onunla şu an evlenmeye kalksam belki verirlerdi, fakat benim şu an evlenme gibi bir durumum olamazdı, ancak onu da kaybetmek istemiyor, bir çıkar yolda göremiyordum.
----Beni bekle Sevim, hiç olmazsa son sınıfa kadar bekle, ben seni unutmayacağım, haberin olsun.
Çok fazla oturmadan kalktık. Yıllar sonra da olsa ona duygularımı açmış epeyce rahatlamıştım. Fakat bana söyledikleri derinden derine endişelenmeme yol açmıyor değildi. Acaba ailesi onu istemediği birine verebilirler miydi? Zor bir durumda olduğumu biliyor, çaresizlik içinde uykusuz geceler geçiriyordum. Sevim’le bir kez daha konuşmaya karar verip, yolunu beklemiş, ayaküstü de olsa, ısrarla beni beklemesini söylemiştim.
Ablamla beraber kalacak evimize yerleşmiş, okullarımıza devam ediyor, babamın bize sağladığı ekonomik güç çok fazla olmadığı için, harcamalarımızı mümkün olduğu kadar kısarak, kimselere muhtaç olmadan kendi yağımızla kavruluyorduk. Zamanımın çoğunu derslere ayırıyor, Sevim’i ise bir türlü aklımdan çıkaramıyor, imkân olsa okulumu beş yılda, dört yılda tamamlamak için gece gündüz uyumadan çalışırdım. Bu arada biraz kilo almış, eskisinden daha yakışıklı ve güzel bir delikanlı olmuştum. Ablam her defasında bana takılır, kızların canını yakacaksın kardeşim derdi. Ama benim yüreğimin nasıl yandığını bilemezdi elbette.
Yıl sonu gelip tatil için eve döndüğümüzde ilk işim Sevim’i aramak olmuş, uzaktan da olsa onu görmeye muvaffak olmuştum. O da beni görmüş, bir müddet sonra dışarı çıkarak benimle buluşmuştu. Bu durum beni olduğundan çok mutlu etmişti. Çünkü Sevim ilk defa benimle konuşmak için adım atıyordu. Bir yerde oturup geçirdiğimiz yılda yaşadıklarımızla ilgili sohbet etmiş, ona olan duygularımın eskisinden daha güçlü olduğunu bir kez daha anlatmıştım. Sevim bu yıl tekrar sınavlara gireceğini, başarılı olamazsa kendisini zor günlerin beklediğini söyleyince derin bir üzüntüye kapılmıştım. Tatilde Sevim’i bir daha göremedim, sanırım bir yerlere gitmişti.
Okulumun ikinci yıl dersleri birinci yıldan daha zordu, başarılı olmak için var gücümle çalışıyor, değil sene, ders bile kalsın istemiyordum. Sonunda başarmış, yüksek puanlarla yılımı tamamlamıştım. Hem seviniyor, hem de Sevim ile ilgili endişelerimden dolayı içimde bir huzursuzluk canımı yakıyordu. Neler oldu acaba diye bir an önce eve dönmek istiyordum. Ablamı beklemeden bilet almış, onun bekle diye ısrarlarına rağmen eve dönmüştüm bile. Ertesi günü üst mahalleye vardığımda saatler boyu dolanıp durmuş, Sevim’i görememiştim. Bir şeylerin olduğunu, hissediyordum ama neler olduğunu bilemiyor, kime soracağımı düşünüp duruyordum. Evlerine gidemezdim, çünkü babası aksi bir adamdı. Birkaç gün böyle geçmiş, deli dana gibi dolanıp durmuştum. Birden, Sevim’in çok yakın bir arkadaşı olan ve aynı mahallede oturan Arzu, aklıma geldi. Öğlen sonu evlerine gidip kapıyı çaldım;
---- Kim o?
----Benim Teyze,
Kapı yavaşça açıldığında, karşımda arzunun annesi duruyordu.
----Kime baktın oğlum?
----Arzu’yu soracaktım teyze, evde mi?
----Evet, yeni kalktı, bekle çağırayım.
Beş dakika geçti geçmedi, Arzu kapıya gelmişti. Uzaktan da olsa beni tanıyordu.
----Hoş geldin Ufuk, geleceğini tahmin etmiştim. Sevim’i bulamadın değil mi?
Oldukça şaşırmıştım. Benim geleceğimi nereden biliyordu, yoksa Sevim ona bir şeyler mi anlatmıştı?
Arzu, eve davet edince içeri geçip oturduk. Annesi de yanımıza gelmiş neler olduğunu merak ediyordu.
----Sevim evlendi Ufuk, Üniversiteyi kazanamayınca, uzaktan zengin bir akrabalarına verdiler. Sevim çok ağladı, istemedi bu evliliği, babasının aşırı baskıları sonucu mecburen kabul etti. Bir gün beni yanına çağırdı, dışarıda bir yerde oturup seninle ilgili olarak bana bir şeyler anlattı. Senin onu mutlaka arayacağını, bulanmayınca bana geleceğini biliyordu, bu nedenle bana; ‘’ Ona deki beni unutsun. ’’ Ben, aranızda nelerin geçtiğini o gün öğrenmiş, ikiniz içinde çok üzülmüştüm.
Arzu şaka yapıyor sandım, inanmak istemiyor, şaşkın şaşkın bakıyordum. Başım dönüyor, kulaklarım uğulduyordu. Ağzım kurumuş, bir türlü yutkunamıyordum. Benim halimi anlayan annesi;
----Üzülme oğlum kader bu, herkes sevdiğine kavuşamıyor, gençsin zamanla unutursun, kızım misafire bir su getir.
Gelen suyu içtiğimde biraz olsun kendime gelmiş, olanları yeniden düşünmüştüm. Müsaade isteyerek kalkmış, nereye gittiğimi bilmeden saatlerce dolaşmıştım. Aklım karışmış, içine düştüğüm boşlukta kendime nasıl bir yol çizeceğimi bilemiyordum. Kendimi bildim bileli bir tek kızı sevmiş, tüm hayallerimi, geleceğimi onunla kurmuştum, ama o artık yoktu. Akşam eve döndüğümde, halimi gören babam ve annem neler olduğunu sorsalar da, hastalık bahanesiyle geçiştirmiş, odama kapanıp saatler boyu içten içe ağlamıştım. Tatilim bana zehir olmuş, hangi yöne baksam Sevim’i hatırlıyor büyük acı duyuyordum. Ablam okulunu bitirdiği için yalnız kalacaktım. Bu nedenle Ankara’ya erken dönmeye karar verdim.
Üçüncü ve dördüncü sınıflarda çok sıkıntı çektim. Büyük bir boşluğun içinde yönünü kaybeden kuşlar gibi derslerime devam ettim. Tamamen içine kapanmış, yalnız başına dolaşan garip biri olmuştum. Sınıf arkadaşlarımın arasında birbirlerine sevgiyle sarılan, öpüşenleri gördükçe, ders dışında okulda kalmaya tahammül edemiyor, eve giderek kitapların içinde kayboluyordum. Çok kere sakalım ve saçımı kesmiyor, perişan bir halde okula geliyordum. Derslerimdeki başarıdan dolayı hocalarım ses çıkarmıyor, halime bakıp bazen konuşmak isteseler de ağzımdan bir söz alamıyorlardı. Bu şekilde beşinci sınıfı tamamlamış, bir sahil kasabasında tatil yapmak istemiştim. Ancak babamın ve annemin ısrarını kıramayarak kısa bir süreliğine memlekete gitmiştim. Onlar da benim halimde bir gariplik olduğunu görüyorlar fakat bir mana veremiyorlardı. Eve dönüşümün üçüncü gününde ayaklarım beni Sevim’le oynadığımız parka götürmüş, istemeden de olsa anılar arasında kaybolmuştum. Dalgın dalgın uzaklara, sağa sola bakarken ileride bir kadının küçük bir kız çocuğunu salıncağa koyup salladığını fark etmiş, bu kadının Sevim’e ne kadar da benzediğini düşünmüştüm. Düşler içindeyim diye bir süre kendi kendime güldüm. Neden sonra kadın bana doğru geldiğinde hayretler içinde kalarak gözlerimi açmış, karşımda duran Sevim’e aval aval bakıyordum. Sessizliği bozan o olmuştu.
----Merhaba Ufuk, yine buralardasın, bıkmadın mı hala beklemekten?
Yüzüne dikkatlice baktığımda sanki eskisinden daha bir güzeldi, lakin zoraki bir gülümseme içinde olduğunu fark etmem zor olmamıştı. Sorusunu geçiştirmek için;
----Merhaba Sevim, kızın büyümüş annesi gibi çok güzel.
----Evet, kızım büyüdü, ama sen soruma cevap vermedin?
Yavaşça yanıma otururken dikkatlice bana bakıyordu. Bir an göz göze geldiğimizde, yeşil gözlerinde kaybolmuştum. Yaşadığım yıllar içinde ona karşı duyduğum sevgi hiç azalmamış aksine gün geçtikçe artarak canımı daha çok yakar hale gelmişti.
----Seni hiçbir zaman unutamadım Sevim, bu gün anıları tekrar yaşamak için öylesine geldim. Zaten çok da kalmayacağım. Bu şehir, benim için bir anlam ifade etmiyor artık. Büyüklerimin hatırı için birkaç günlüğüne uğradım. Sahi sen nasılsın, evliliğin, kızın, kocan mutlusundur inşallah.
Kızına seslenerek;
----Uzaklaşmadan buralarda oyna kızım.
Dedikten sonra bana dönerek titreyen bir sesle;
----Zor günler geçirdim Ufuk, yedi ay önce kocamdan boşanıp babamın yanına geldim. Babam kendi bildiğini yaptı, kendini de beni de hayata küstürdü.
Sesi titredi ve sustu. Uzaklara dalıp gitti.
----Konuşmak istersen dinlemeye hazırım Sevim.
----Neyini anlatayım Ufuk, zengin diye psikopat birine verildim. Adam, manyağın biriymiş, yemediğim dayak, yapmadığı işkence kalmadı. Babamın ve çocuğumun hatırına dayandım sabrettim ama hastanelik olunca ayrılmaya karar verdim. Babam durumu bildiği için kararımı olumlu karşıladı, şimdi pişman, ama olan oldu artık.
Benden kaçırmaya çalışsa da gözlerinden düşen yaşları saklamayı başaramamıştı. Cebimden çıkardığım mendili ona doğru uzatınca bana dönerek yüzüme baktığında, benim de ondan farksız olmadığımı anlamıştı. O kaybettiği yıllara, ben ise kaybettiğim sevgilime ağlıyordum. Yıllardır aklıma takılan bir soru o anda aklıma gelmiş, sormaktan çekinmemiştim. Belki de bu soru ikimizin geleceğinin temelini oluşturacaktı.
----Sana bir şey sormak istiyorum Sevim, yalnız dürüstçe cevap vermelisin?
----Elbette Ufuk,
----Beni hiç sevdin mi?
Ne diyeceğini uzun uzun düşündü, gözlerini kapatıp derince nefes aldı. Ardından;
----Bana açılana, beni sevdiğini söyleyene kadar seninle ilgili kalbimde her hangi bir düşünce yoktu, ama beni sevdiğini söylediğin o günden sonra emin ol her geçen gün seni düşündüm, kalbimde yaşattım. Ama şartlar daha fazlasına müsaade etmedi.
Bir an ruhumda korkunç fırtınalar, depremler yaşamaya başlamış, her ne olursa olsun sevdiğim kadına kavuşma isteği benliğimi sarmıştı. Çünkü o da beni sevdiğini söylüyordu. Dayanılmaz bir istekle onunla bir araya gelmek istiyordum. Bir anda uzanıp ellerini tutarak;
----Son sınıfa geçtim, bir yıl sonra okulum bitip mesleğime başlayacağım, seni seviyor ve eşim olmanı istiyorum Sevim, benimle evlenir misin?
Şaşkın, fakat endişeli bir halde yüzüme baktı, gözlerinin derinliğinde bir ışık yanmış çabuk sönmüş, yüzü karmakarışık bir hal almıştı.
----Bu halimle beni nasıl kabul edersin, ailen ne der Ufuk, bu mümkün olamaz.
Hayatımda ilk kez büyük bir sevgiyle tuttuğum elleri daha da sıkarak;
----Sen beni bekler, benimle evlenmek ister misin?
----Sen ciddisin Ufuk, hem de çok ciddi. Beni, çocuğumla kabul ettikten sonra sana nasıl hayır diyebilirim.
İçim içime sığmıyor, uzun yıllar kurduğum hayallerim gerçek olacak diye neredeyse sevinçle ağlayacak oluyordum. Omuzlarından tutup gözlerine baktım;
----Sana kavuşmama hiçbir şey engel olamaz Sevim, yeter ki sen benimle evlenmeyi kabul et.
Birkaç kere daha bu parkta görüşmüş, gelecekle ilgili kararlar almış, ben okuluma dönmüştüm. Artık mutlu ve yüzü gülen bir insandım. Bendeki bu değişikliği çok kişi fark etmiş, ama yıllardır benden uzak kalan arkadaşlarım nedenini sormamışlardı. Bir yandan uzmanlık sınavlarına hazırlanıyor, diğer yandan okulumu iyi bir notla bitirmeye çalışıyordum. Arada bir Sevimle telefonda konuşsak ta, o hala benim kararımdan emin olup olmadığımı sorgulayıp duruyordu. Sanırım ailemin onu istememesinden korkuyor, benimde ailemi kıramayacağımı düşünüyordu. Çünkü o babasının kurbanı olmuş, hayatı kararmıştı.
Okulum bitmiş, bu arada uzmanlık sınavlarına da girmiştim. Şayet uzmanlık sınavını kazanırsam büyük bir ihtimalle kendi okulumda kalabilirdim. Çünkü okulu bitirme derecem oldukça yüksek ve hocalarımın bu yönde görüşleri vardı. Sevim’de memlekette endişe içinde beni bekliyor, neler olabileceğini tahmin edip duruyordu. Sonuçta kendi okulumda genel cerrahi uzmanlığını kazanmış, kayıt yaptırmıştım. Göreve başlamamla beraber kendi ayaklarımın üstünde durabilecektim. Kiracı olarak kaldığım evimi boşaltmadan Sevim’le burada yaşayabilirim diye düşünüyor, ona göre hazırlık yapıyordum.
Annem ve babam, okulu bitirmeme ve uzmanlığı kazanarak tekrar Ankara’da kalacak olmama oldukça sevinmişler, benimle ilgili bir takım hesaplar yapmaya başlamışlardı bile. Ama onlar benim neyin peşinde olduğumdan habersiz, belki de kendilerini incitecek, kızdıracak bir karar aldığımı bilmiyorlardı. İşin en zor kısmı başlamak üzereydi. Bir akşam yemeğinden sonra babam ve anneme kendileri ile konuşmak istediğimi söyledim. Merakla benim ne söyleyeceğimi bekliyor, bir an önce konuya gelmemi istiyorlardı.
----Evlenmeye karar verdim baba,
Babam biraz şaşkın, biraz düşünceli bir halde bir anneme bir bana, bir kardeşime baktı. Ablam uzak bir vilayette öğretmen olduğu için evde yoktu. Sonra bana dönerek;
----Kim bu kız nereli, okuldan mı?
Hayli terlemiş vaziyette, olacaklara karşı hazır olmaya çalışarak;
----Hayır, bizim buradan, bir yukarı mahalleden, lise arkadaşım Sevim.
Annem Sevim’in evlenip boşandığını duymuş olmalı ki, sert bir ifadeyle;
----O çocuklu dul kadınla mı? Aman Allah’ım bu oğlan delirmiş.
İşte o an evde kıyametler kopmuş, babam ağzına gelmeyecek hakaret ve küfürlerle beni aşağılamış, ardından Sevim için kötü sözler söylemişti. Sonunda bana dönerek;
----Eğer böyle bir şeyi yapacak olursan, bizi unutacaksın anladın mı? Anladın mı?
Demiş ve evden çıkıp gitmişti. Olduğum yerde donup kalmış, Sevim’in endişelerinde ne kadar haklı olduğunu anlamıştım. O da evlendirilirken aynı sıkıntıları yaşamış ve karşı koyamamıştı. Anneme dönerek;
----Kusura bakma Anne, belki hata yapıyorum ama bu hayat benim hayatım ve çocukluğumdan beri büyük bir aşkla bağlandığım Sevim’le evleneceğim, sakın engel olmayın.
Demiş, evden ayrılmıştım. Bu gece dışarıda bir arkadaşımın evinde kaldıktan sonra, ertesi günü Sevimle buluştum.
----Dediğin çıktı Sevim, ailem kararıma şiddetle karşı çıktılar, artık kendi yağımızla kavrulacağız, benimle gelmeye var mısın?
----Çok üzüldüm Ufuk, böyle olacağı belliydi, istersen vaz geçelim, büyüklerini incitme, onlarda kızmakta haklılar.
----Ya benim duygularım, yıllardır yaşadıklarım, sevgim, aşkım…
----Bu şartlarda mutlu olabileceğimize emin misin?
Durup gözlerine baktım,
----Ne yani sende mi yan çiziyorsun, Sevim?
----Hayır, beni yanlış anladın, senden vaz geçmek ne haddime, yalnız büyükleri kırmak, incitmek, ileride evliliğimizi zora sokabilir diye düşündüm.
----Korkuyla yola gidilmez Sevim, yeter ki biz birbirimizi sevelim ve destek olalım, gerisi Allah’ın takdiridir.
Vakit geçirmeden akşam evlerine gidip babasına durumu anlattım. Kızını sevdiğimi ve evlenmek istediğimi bize engel olmamalarını istedim. Onların söyleyecek sözleri yok gibiydi. Allah mutlu etsin diyerek bizim kararımızı onayladılar. Ankara’da ki evin durumunu Sevim’e anlattım. Eksiklerin çok olduğunu, alacağım maaşla zaman içinde eksiklerimizi giderebileceğimi, benden çok fazla bir şey beklememesini söyledim. O her şartta benimle olmaya, evlenmeye hazırdı. Bir hafta içinde sade bir nikâh kıyarak Ankara’ya doğru yola çıkmıştık. Eminim ki bu zaman içinde yaptıklarımızdan babamın haberi vardı, ne engel olmaya kalktı, nede yanımıza geldi. Büyük bir hayal kırıklığı içinde, neler yaşadığını anlamak zor değildi.
Evlenmiş olarak Ankara’ya gelip eve yerleşmiştik. Uzmanlık dönemim başlamış, zamanımın çoğunu hastanede geçirmek zorunda kalıyordum. O liseden tanıdığım şımarık Sevim gitmiş, onun yerine ne yaptığını bilen, aklı başında, sevgi dolu bir halde evimin kadını olmuştu. Hiçbir şeyi sorun yapmadan elinden geleni yapıyor, beni mutlu etmeye çalışıyordu. Tahminimden de öte çok becerikli, hamarat bir ev kadınıydı. Eve yeni eşya alamamış, talebelik yıllarımdan kalan, çoğu ikinci el eşyaları pırıl pırıl yapmış, maaştan artan para ile eksikleri tamamlamaya çalışken, her an mutlu görünmeye çalışıyor, bir dediğimi iki etmiyordu.
Ablam ve kardeşimin aracılığı ile evden haber alıyordum. Babam benimle ilgili olarak; ‘’O artık bizim için öldü’’ diyor, görüşmelerimizi bile yasaklamaya çalışıyordu. Adamcağız haksız da sayılamazdı. Kim oğlunu şöyle güzel bir düğünle evlendirmek istemez ki. Ama gelin görün ki yüreğimdeki aşk, hiçbir engel tanımamıştı.
Ailemle yaşadığım sıkıntıların ve üzüntülerin aksine, evdeki mutluluğumu anlatacak kelime bulamıyor, Sevim’in mükemmel bir eş olarak gösterdiği özveriye hayran kalıyordum. Ne yalan söyleyeyim, evliliğimin ilk zamanlarında bende endişe içindeydim. Her ne kadar birbirimizi sevmiş olsak ta, insanların iyi veya kötü huyları zaman içinde ortaya çıkıyordu.
Sevim’in kızı da bizimle beraberdi ve beni hiç yadırgamamıştı. Çok güzel bir kızdı ve annesi gibi sevgi doluydu. Onu kendi çocuğum gibi seviyor, bir dediğini iki etmiyordum. Evliliğimizin birinci yılıydı, bir oğlum dünyaya gelmiş, ev neşe içinde kalmıştı. Bebeğimiz olunca, kız çocuğu sevinçten yerinde duramıyor, bir an önce onun büyümesini istiyor, küçücük haliyle annesine yardım ediyordu. Aradan bir buçuk yıl daha geçmişti ki, ikinci çocuğum da oğlan olarak dünyaya gelmiş, kalabalık bir aile olmuş, buna rağmen evimizdeki neşemize diyecek yoktu. Çocukların doğumu ekonomik olarak biraz külfet getirmiş olsa da fazlasını aramıyor, onların varlığı ile mutlu oluyorduk.
Bu arada Ablam, birkaç kere evimize uğrayıp misafir olarak kalmış, hasret gidermiş, Sevim’i yakından tanıyınca da onu çok sevmişti. Küçük kardeşimde, ablama gidiyorum diyerek yanımıza gelmiş, iki hafta yanımızda kalarak bizleri mutlu etmişti. Annem iki oğlum olduğunu duymuş, büyük bir özlem içinde bir gün bir araya geleceğimizi umut ederek sürekli dua ediyormuş. Ana yüreği bu işte, ne kadar kızsa da bir zamandan sonra yumuşuyordu. Aradan geçen yıllar içinde bende onları çok özlemiş, babamın bizi affetmesini bekleyip durmuş, ama beni affettiğine dair bir işaret alamamış, Ablamın düğününe bile, gelmemizi istememişti.
Uzmanlığımı başarılı bir şekilde tamamlamış, Anadolu’da güzel bir ilçeye Uzman doktor olarak tayin olmuştum. Gerekli hazırlıklar yapılmış, Ankara’ya veda zamanı gelmişti. Uzun yıllar kaldığım bu şehirden ayrılmak hayli zordu ve istemeden duygulanmış, ardından bir çift gözyaşım yüzümü okşamıştı.
Görev yapacağım ilçede güzel bir ev tutmuş, biraz da borç ederek eşyalarımızın hemen tamamını yenilemiştik. Sevim yapılan masraflara kızıyor, gereksiz diyerek karşı çıkıyor, bir hayli eski olan arabamızın yenilenmesini istiyordu. Ama sonunda eşyalarımız oldukça eskiydi ve evimize gidip gelecek dostlarımız olacaktı, araba daha sonra yenilenebilirdi.
Buraya gelişimin ikinci yılıydı ve arabamız yenilenmiş kızımız okula başlamıştı. Sevim her zamanki beceri ve yeteneğini sergileyerek, çevrede çok sevilen bir insan olmuş, mütevazi duruşu, kibirden uzak kalışı, alçak gönüllülüğü tanıdıkların dilindeydi. Memleketime gitmeyeli yedi yıl kadar olmuştu. Annem ve babam burnumda tütüyor, oraya gitmek için babamın beni affetmesini bekleyip duruyordum. Sevim’in ailesi, sık sık olmasa da bize misafir oluyor, yalnızlığımızı paylaşıyorlardı. Günler bu şekilde geçerken bir gün telefonda Ablam;
----Ufuk kardeşim, olanları duydun mu?
----Neyi duydum mu Abla?
Bir süre sesi kesildi, ama nefes alışından telefonda olduğu belliydi.
----Abla, Abla neler oluyor anlatsana bana?
----Babam Ufuk, babam felç geçirmiş, Annem ağlayıp duruyor, evde kimse yok, ben hem uzaktayım hem de yeni doğum yaptım, küçük kardeşimiz Üniversitede, ondan hayır yok, sen ilgilenemez misin?
----Elbette giderim Abla, durum ciddi mi onu söyle?
----Bilmiyorum, sanırım ayağa kalkamıyor ve konuşamıyormuş, annem oldukça zor durumda, bir şeyler yap kardeşim.
----Tamam Abla, sen içini ferah tut ben elimden geleni yaparım.
Eve döndüğümde halimden bir şeylerin ters gittiğini anlayan Sevim, yemekten sonra bana dönerek;
----Sende bir şeyler var Ufuk, doğru düzgün yemek bile yemedin, anlatmak ister misin?
Onun da bilmeye hakkı vardı ve olanları anlatmalıydım. Biz evlendiğimizde birbirimizden hiçbir şeyi saklamayacağımıza söz vermiştik. Babamın durumunu bildiğim kadarıyla anlatınca o da çok üzüldü ve bir şeyler yapmamız gerektiğini söyledi. Öncelikle memlekete giderek durumu yakından görmeliydik. Sevim, kendisinin de gelmek istediğini, beni yalnız bırakmayacağını söyleyince, ertesi günü on gün izin almış, Kızımızın da okuluna uğrayıp durumunu anlatmıştım. Oğlanlar henüz küçük oldukları için okul sorunları yoktu ve bir gün sonra memlekete doğru yola çıkmıştık. Çocuklarım ilk kez babaannelerini ve dedelerini göreceklerdi. Yolda giderken ha bire soru soruyorlar meraklarını gidemeye çalışıyorlardı. Sevim hiç usanmadan onların sorularına cevap vermeye çalışıyordu. Bir müddet sonra çocuklar uyuyunca oda biraz rahatlamıştı. Annem çok zor durumda olmalıydı, bu nedenle vakit kaybetmeyi göze alamıyordum. Yedi yıl sonra baba evine dönecek olmamın heyecanı, babamın hastalığı, endişelerim birbirine karışmış, sadece susuyor ve arabayı sürüyordum.
Beş saatlik bir yolculuktan sonra, doğup büyüdüğüm şehre gelmiş, heyecanım ve endişelerim kat be kat artmıştı. Bizi istemeyen babam bizleri görünce ne yapacaktı acaba? Hele annem, büyük bir özlemle bizi beklediğini biliyordum ama eve gelişim bu durumda olmamalıydı diye üzülüyordum. Evimizin kapısında durup hep beraber arabadan inerken, evin kapısının açıldığını ve bizi bekleyen annemin kapıdan bize bakışı, asla unutulmayacak bir resimdi. İlk kez torunlarını görüyor, biraz şaşkın birazda hüzünlü bir halde kollarını bize açıyordu. İçeri geçip oturduğumuzda, çocuklar babaannelerine uzak mesafeden durmuş, merakla bakışıyorlardı. Annemle sarılmamız sanırım birkaç dakika sürmüştü. İkimizin de gözleri dolmuş, çocuklardan saklamaya çalışarak birbirimize bakıyorduk. Anne yüreği bu, ne çok özlemişti oğlunu. Sonrasında Sevim’e elini uzatınca onunla da dostça sarılmış, kırgınlığı aramızdan atmıştı. Babamın odasına vardığımda babam bana şöyle bir baktı kafasını çevirirken gözlerini kapatmıştı. Bu durum, beni halâ affetmediği anlamındaydı. Olsun dedim, buraya kadar geldim ya, gerisi de gelirdi elbette. Babam kısmi felç geçirmiş, vücudunun büyük bir kısmını kullanamıyor, konuşamıyor ve ayağa kalkamıyordu. Annem ona bakarken çok zorlandığını, mutlaka bir yardımcıya ihtiyaç duyduğunu söyleyip duruyordu. Birkaç gün içinde babamı uzman hekimlere götürüp güzelce muayene ettirmiş sonuç olarak, kendi evinde gerek fizik, gerekse ilaç tedavisinin eksiksiz yapılmasının daha uygun olacağı kararına varmıştık. Ama benim işim uzakta ve iznim sınırlıydı. Annem ise, bu yaşlı haliyle kocasına yeterince bakamayacağını söylüyor, bir çıkış bir yardım bekliyordu. Ben ise düşünüp duruyor, ne yapabileceğime bir karar vermiyordum. Benim üzgün ve düşünceli halim Sevim’in gözlerinden kaçmamış, sıkılma elbet bir çare bulunur deyip duruyordu. Bu arada çocuklar babaannelerine alışmışlar, evde hasta olduğunu önemsemeden koşturup duruyorlardı. Geri dönmemize iki gün kalmış henüz bir karara varamamışken, bir akşam yemeğinde Sevim;
----Ufuk, boşuna canını sıkma, evimiz müsait, sende doktorsun. Babanı ve anneni alıp bize götürelim, hem burada yalnız kalmazlar, hem de tedavisine orada devam ederiz.
Annem ve ben Sevim’in bu çıkışına şaşırmış, ondan böyle bir davetin geleceğini ben düşünmemiştim belki de annem de düşünmemişti. Aslında onları alıp görev yaptığım yere götürmeyi bende düşünmüştüm, ama evde üç çocuğun olması, babamın durumu bu düşüncemi ötelemişti. Şimdi ise Sevim böyle bir düşünceyi kendisi bize sunuyordu.
----Bakmayın öyle bana, her halde sizleri bu durumda yalnız başınıza bırakacak değiliz, bizler bu günler için varız anne,
Karım anneme ilk kez anne diye hitap etmiş, bu sözler üzerine annemin yüzünde bir rahatlama oluşmuştu.
Bana dönerek;
----Sen ne dersin oğlum, karın böyle söylüyor ama eviniz müsait mi?
----Bilemiyorum anne, ben zamanımın çoğunu hastanede geçiriyorum, sizlerle yeterince ilgilenebilir miyim diye düşünüyorum.
Bu sözlerim üzerine Sevim;
----Sana güvenerek beraber gidelim demedim Ufuk, ben elimden geleni yapacağım sen merak etme.
Sevim oldukça becerikli, çalışkan sabırlı biriydi, ama üç çocukla uğraşırken birde hasta bir adama zaman ayıracaktı, ancak karar onundu ve oldukça hoşuma gitmişti, itiraz etmeyi düşünmedim.
Annem, durumu babama anlatmış, onun reddedecek hali yoktu zaten. Hemen hazırlıklara başlayıp, babam için de uygun bir araba kiraladık. İki gün sonra hep beraber çalıştığım yere doğru yola çıkmıştık bile.
Babam için uygun olan odayı hazırlayıp güzelce yerleştirmiş, zaman içinde tedavisine başlamış bir an önce düzelmesi için bakımına özen gösteriyorduk. Sevim, elinden geleni yapmakta, evin içinde didinip durmakta, halinden şikayet etmeden her daim güzel yüzünden gülümsemeyi eksik etmiyordu. Onun bu özverili koşturmaları beni olduğundan çok mutlu ederken, annem de onun bu gayretlerine karşılık memnuniyetini gizleyemiyordu. Annemin torunları ile hoş vakit geçirmesi, oğlundan ve gelininden hayli ilgi görmesi, babamın da sağlık durumunda olumlu gelişmelere neden oluyordu. Sanırım annem fırsat buldukça, evdeki huzur ve mutluluğu kocasına anlatmaktaydı. Gün geçtikçe durumu düzelen babam, üç ay sonra koltuk değnekleri ile gezmeye başlamış, yalnız henüz konuşamıyordu. Hemen her akşam uzun süre yanında oturmama karşılık, doğru dürüst yüzüme bakmamış, beni affetmediğini ima etmeye çalışmıştı.
İlçemizde özel olarak faaliyet gösteren fizik tedavi merkezinden babam için sıra almıştım. Bu durumda bir süreliğine tedaviye gidip gelmesi gerekiyordu. Sevim bu işi yapabileceğini söyleyince;
---- Artık yeter Sevim, zaten evde yeterince koşturmakta, yorgunluktan uyuya kalmaktasın. Bu işi yapacak birini buluruz.
----Hayır Ufuk, ben yapabilirim, biliyorsun iyi araba kullanırım. Ayrıca bana bir daha böyle şeyler söyleme. Senin bana yaptığın güzelliğin, gösterdiğin sevginin karşılığında ben ne yapsam az gelir.
‘’Allah’ım dedim içimden, bu kadar merhametli, kalbinde insan sevgisi olan, becerikli kadını bana eş olarak verdiğin için sana şükürler olsun.’’
Sevim, babamı iki ay boyunca fizik tedavi merkezine taşıdı, götürdü getirdi, kalan zamanda ev işlerini aksatmamaya çalıştı. Bu süre içinde konuşması da düzelen babamla aralarında derin bir sevgi ve dostluğun oluştuğu gün geçtikçe ortaya çıkıyordu. Babamın bize gelişinden yaklaşık bir yıl geçmiş, bu arada, ablam ve kardeşimde zaman zaman ziyaretlere gelmişler, hatta kardeşim yaz tatilini bizim evde geçirmişti. Babamın, kısmen sağlığına kavuşması ile evimize huzur ve neşe dolmuştu. Akşamları kendi odasında oturmuyor, bizimle beraber salonda eğleşiyor, fakat benimle tam anlamıyla konuşmaktan kaçınıyordu. Halinden beni affetmediğini anlamak zor değildi. Mecbur kalmadıkça seslenmiyor, aksine Sevim’le çok güzel konuşuyor, tartışıyor, çocukları sevmeye doyamıyordu. Bu durum benim için yeterliydi ve onun benden uzak durmasına aldırış bile etmiyordum. Memlekete dönmek istediğini anneme söyleyince, Sevim ve ben hayli üzülmüş, sesimizi çıkarmamıştık. Karar onlarındı, onları bir daha kırmak istemiyordum. Bu arada çocuklarda, onlara alışmış, yılların verdiği ayrılık ve hasrete doymak istiyorlar, evlerine dönecek olmalarına üzülüyorlardı.
Bir sonbahar akşamı yemek sonrası salonda otururken;
---- Tebrik ederim oğlum, çok güzel, aynı zamanda merhamet ve sevgi dolu bir eşin var, Allah sizleri bir yastıkta kocaltsın. Böyle bir gelin her insana nasip olmaz, benim artık iki tane kızım var ama inanın Sevim, çok daha farklı, çok daha müşfik bir insan. Sana olan kırgınlığım hala devam ediyor, ama bunca yıl birbirimizden ayrı kalmamıza sebep olduğum için beni affedin. Biz evimize döneceğiz, ama sık sık ziyaretinizi bekliyorum. Bizlerde bulduğumuz her fırsatta yanınıza gelip, sizlerle beraber olacağız.
Bunca yıldan sonra babamdan bu sözleri duymak beni oldukça duygulandırmıştı. Kalkıp elini öptüm, o da alnımdan öpüp, bir çocuk gibi saçlarımı okşadı. Bu gün yaşadığım bu güzel anların mimarı, bana sevgiyle bakan eşimdi. Allah ondan razı olsun.
Mehmet Macit
10.02.2014
Samsun
YORUMLAR
sevim
o kadar yaşadıklarından sonra
kendisini sevenle evleniyor
ve o aileye kendini zamanla kabul ettiriyor
çok güzeldi
sevgi
ve sabır
tebriklerimle