Mezarlık Manzaram(2.Bölüm; Anamı ben doğurdum kızım)
2.Bölüm; Anamı ben doğurdum kızım(Bayan N)
O; tanrısı elinden alınmış ve dişleri sökülmüş yemesin diye kendi kendini, gözyaşları terbezleri ile silinmiş, yasadışı elmacık kemiği yitik bir adem. Bense ayaza kesmiş bir havva. Günlerden yeni yetme salı, şair sesleniyor patlat masalı. Masal, evet bir masalı var hayatımın. Hepinizinkine benzer sadece bir parça farklı. Yazıyorum ben. Masallar anlatıyroum. Geceleri uykusu kaçmış berduşlara nöbetçi şairlik de yapıyorum. Unutmuşum, hastanelerde de nöbet tutuyorum ben. Birilerinin kalbi durmasın diye adrenalin ve atropin hazırlıyorum. EKG proplarını en iyi ben bağlıyorum. Asiste ettiğim ameliyatlardan Azraili kovuyorum. Kovuyorum da nafile, kimi zaman Azraile bile arkadaşlık yapıyorum. İnsaniyet işte, o da emir kulu diyor gözlerimi kapıyorum. Kimi zaman Azrail bir doktor kılığında asistolide defibrilatör kullanıyor, bense kıllanıyorum. Kıllanıyorum da elden birşey gelmiyor, öl dediyse yaratan ölecektir hastam. Tüm bunların arasında kızımın beni büyütmesini izliyorum. Anneme öğütler verip uyuturken masallar anlatıyorum. Daha iyi yarınlar için dua ediyoruz annem, ben ve kızım. Kızım en büyüğümüz, en aklı başında, en bilgemiz. Kızımdan öğrendiklerimi insanlara anlatıyorum. Biteceğini bile bile her masalın, masalını bir masal gibi yaşayan annenin; beş yaşında ki kızımın doğarken beni doğuran mucizesinin tecrübelerini paylaşıyorum. Kimi zaman neden yazdığımı düşünüyorum. Stilistimle tanıştığımdan beri aslında anlamsız da geliyor yazmak. Fakat şımarık asaletimi çöpten düşlerle dizginleyen bu fiili anlamsız da olsa icra etmek zorunda hissediyorum. Ne zaman başlamıştım yazmaya hatırlamıyorum, ama o ademin aşkıyla depreşmişti birşeyler. Hayattan kesit alıp kalemle kaderimin her yerine resmini çizmek istemiştim. Aşkımızı, hayatımızı bir karede ölümsüzleştirip cennehem olan günlerimizi ebediyyen var etmekti dileğim. Kaç parça aşk yaşanırsa bir bedende hepsini yaşadım. O adem yaşattı bana; gidecek korkusunu ruhuma salıp, varlığını armağan saydırdı. Oysa kendime aldığım en büyük armağandı o, evet dememişmiydim? Yine de o, Gitme dediğimde kalmadı, gelme dediğimde durmadı. İyileşmek için hastaların defalarca ölüm masasına arzuyla yattığına şahit oldum ben, üstelik tıbben ölüm safhası denilen derin anesteziye sokulacaklarını bildikleri halde. Onun yaşattığı bu depremler ruhumu yıpratmazdı ama vız gelse de tırs gitmezdi. O yüzden içime içime ağladığım kaç gecenin sabahında, isyanlarla lanet okumak istedim. Yapamadım, onun gözleri şehla gezegeni, aklımı başımdan alıyordu. Birike birike yoğunlaşan gözyaşlarımın mürekkep olup kalemden aktığını farkettiğim zaman yazmayı bırakamazdım. Bende yazdım yeni bir gezegenimiz vardı artık, onun gezegenini benim gezegenimde sindirdim ve üstadımız olan kızımdan destur isteyip boş bir sayafaya ’ol’ dedim, o da oluverdi. Peşpeşe çözülen düğümler, tutkuyu getirdi. Tutku ise gerçekliğimi yitirdi. "Bipolar" dedi psikiyatrım, evet dedim eşim ve ben farklı kutuplarız. "Öyle değil" dedi, "ama bana eşinden bahset". Sana herşeyden hiçbirşey anlatayım dedim ve başladım.
*************************************************************************
"BN’nin psikiyatrda bir solukta anlattıkları aşağıda aktaracaklarım mıydı bilmiyorum. Fakat onun hikayesinde karşısında psikiyatr yokmuş gibi, anlattığı hikayenin bu olduğunu düşünüyorum. BN’yi çok uzun zamandır tanımasamda, hayatının her anına şahitlik etmiş gibi onun dünyasında kaybolduğumu hissediyorum. O sebeple aşağıda onun ağzından aktaracaklarımın kaydadeğer, sonuç verici ve dünyanın mevcut haliyle ilgili aydınlatıcı bilgiler olduğuna inanıyorum. Psikiyatrın bipolar tanısının ne ölçüde doğru olduğunu sınayamasam da bir gerçek var ki yazarlarda bipolar effektif bozukluk sık rastlanan bir durum. Onu tanımış olsaydınız ona asla hasta diyemezdiniz. Belki sadece farklı diyebilirdiniz. Ancak, onun bu farklılığının dünyayı değiştireceğini kimse kestiremezdi. Ben bunu farkettiğimde ise çok geç kalmıştım. Zamanında farketmiş olsaydım dünyamız bundan yıllarca önce değişmiş olabilirdi. Onun mütevazi yapısı kendini ortaya koymasına hep engel oldu. Hikayenin bu kısmı, yeni dünyanın temellerini oluşturacağı için özellikle önem arz eden konular." "Hocam, birşey sorabilirmiyim" diye elini kaldırdı Nergis. "Hayır" dedi dimitri "ders bitince sorabilirsin." Nergis, usulca koltuğuna oturdu. Genç psikoloji öğrencisi, arkasına dönüp onu izleyip muhtemelen onun terslenmesine gülümseyen Turan’a dil çıkarttı ve önüne döndü. Dimitri, Nergis’in arkadaşına yaptığı hareketi görmezden gelip önüne döndü ve videonun play tuşuna tekrar bastı;
Nefesim bir kaplumbağaya dönüştüğünden beri yüzyıllardır yaşıyorum, aynada ki kadının içinde. Saklanmak istiyorum gözlerinin serinine ve bakmak, sende ki hayata seninle. Korkma susmayacağım, çünkü; veresiyesi bol bir tanrının lütfudur sözlerim. Çokça kızmışlığımda var sana, gitme diye yalvarmışlığımı hatırlıyor musun? Günlerden hüzünertesiydi, aylardan dolun. Gözlerine, sözlerine hasret bir gecede nurundu ruhuma merhamet eden. Tam teslim edecekken ruhumu yalvarmıştım; Rabbimi arar gibi seni aradım, herşeyimi düşlerimi, anılarımı kumar masalarında kaybettim. Kendimi aklımın girdabına mahpus bırakıp beni sensizliğe itme, gitme demiştim. Gittin yine de.Oysa, hiç bir güneş aşk kadar ısıtmadı bende ki gezegeni. Şimdi gecenin içinden çıkan acı, sırtıma saplanmadan bir nefes önce Veysel’den iki iblisli çay söyle. Bir paket kısa günah çıkart masaya. Anlat bana, kaç günahı gömdün diri diri toprağa, gerdeğe kaç yaşında girdi nefsinin ilahı. Bana aşktan bahsederken beni sensiz bıraktığında ve ben iki canı bir bedende taşırken sen nereye gittin. Tükürürdüm gecelerin yüzüne, çöp arabası bile gözlerimin şehadet ettiği hiç bir yere uğramazdı, su yürürdü gözbebeklerime. Alev alev ağlardım firavun taş kesilirdi Musa su olup girerdi düşüme. İhanete meyyal mürekkeplerle raks ederken kalemim sen neredeydin? Şimdi bir günah daha çek, Dumanında boğulana dek ya da benden önce ölene kadar içine çek, ama gitme. İsmailce uzat boynunu bana, uzat ki halilullah gibi öpeyim, Bir koyun yollamazsa tanrım, bırak seni tüm aşklar için koç gibi kurban edeyim..
Çobanını güden kuzu korkarmı zemheri geceden. Bende korkmadım, kelimelerimi güderken gayb olmaktan. Çokça da kaybolmuştum ben. Üçüncü kadehten sonra çarpardı içki, yarısı kırılmış sigaraların keyif vermediği gibi h/iç olmuştum içki beni bıraktığında -neyse ki her gece kendi evime bırakırdı-. Belki binlerce hatanın üzerine gerçekleşen buluş/ma mız insanları yargılmayı bırakmama sebep olmuştur. Yoksa o aşkın damağımda bıraktığı kekremsi tat herşeyden nefret etmeme sebep olurdu. Yazmak onun hainliğiyle mi başladı, hem o hain miydi? Yoksa kendine ihanet eden ben miydim? Inanın hatırlamıyorum. Bir yerlerde başladı bu serüven; Dış mihrakların işi gibi uykumu kaçıran yoksunluğunu hatırlıyorum; Bir gece leş gibi insan kokuyordum. Cesed görmeye dayanamayan bir İns olsamda onu mezarlarda aradım. Ölüleri koparıp toprağın bağrından yüzlerine baktım. Aşkımın malülen emekli mal/ları olan biri tarafından gömülebileceğini biliyordum. Öyle ya saf’/larını sıklaştırmıştı cemaat. Üç kuruşluk niyaz uğruna, bedestende ahiretini satıyordu müslümanlar. Benim ilahi aşkım, benim yaratının yatattığına olan aşkım o mezarlardan birinde olmasa, bana yine gelirdi. Defalarca daha baktım ölülerin yüzlerine,Yoktu. oraya ölümü gömdüm, ölemesin aşkım diye. Fakat ölülerin yüzlerinde cehenneme zümer olanları gördüm; altın işlemeli tahtlarında Afrikada’ki açlığa ağlayan din adamları vardı, Karun’dan çalıp Firavn’a peşkeş çeken Robin Hood’ları da gördüm, çirkindiler. Enkazıma namaz kıldırırken dedemi gördüm birde, onlar gibi değildi bana bir bulmaca sordu "en kaz kızım en nadide düşümde". Babamın bana tanrılar yarattığında ki din adamlarımı hatırladım dedemle, çokça tanrıları vardı her birinin, her biri şirk işinde, büyükçe bir Şirket olmuşlardı böylece.İpten aldığım intihar düşlerim onlar için miydi?Uzun zaman oldu gözlerimin gerçeği görmediği. Sağır bir dili ağzımda unutmuşlardı. Sonra kapı çalındı, tak tak.. Acil aşk ihtiyacımı gidermek için A/ha+ aşk göndermiş sevgilim. Kendisi gecikecekmiş bir ömür kadar. Oysa aşk acil değil sürekli bir ihtiyaçtı. Haklıydı dedem. İns-ü cinne güven olmaz. Daha sonraları aşkım gelecek ve ben yukarıda anlattığım gibi Veyselin kahvesinde onu azarlayacaktım. Fakat şimdilik;
Dünya sureten insan sireten hayvandı. Bense yolda yürüyordum, aklımdan geçen espirilere gülerek. Semazen gösterisi vardı afişte; Ne olursan ol yine (kendine) gel. Hemen toparladnım. Deli olduğumu herkesin bilmek zorunda olduğundan kuşkulandım. Üç oyla reddedilmişti oysa deliliğim. Ben, annem ve kızım deli olmadığıma karar vermiştik. İnsan hakları mahkemesine başvursa da devlet, delilik için oy birliği istemişti millet. Her neyse, ben yürümüyordum aslında atari oyunlarında karakter sabittir yol karakterin altından geçer. Benimkisi de öyleydi oldum olası bi adım ileri de gidemedim zaten. O sebeple, yol bende yürüyordu üstümden geçen acılara gülerek. Emek sinemasının önünden geçerken farkettim, kıvrak bir zeka aklını oynatıyordu sinemalarda. Yol bana bitiyordu, bende yine sana. İçimde ki cehennem kendi kendini yiyordu. Tüm şeytanlar dünyada diyordu Shekespeare, şeytan içimizde diyordu tüyüm. Shekespeare ile gıyabında iddiaya tutuştum. Eğer içimizdeyse ben kazanacaktım. Ama Shekespeare üstad zeki bende dünyada olduğumdan içimdeki şey/tan dünyada sayılırdı. Otostop çekip marsa zeplinle gidip bir deney yapacaktık o zaman. Ben kazanırsam o yazmayı bırakacaktı o kazanırsa ben ona kızacaktım. Kızıl bir zeplin yolun sonunda durdu. Şeytan çağırma büyüsü için "dört yolun kesişimi gerekir" dedi şoför. Marsa kadar bırakıp bırakamaycağını sordum. "At/la" dedi. Atım yok dedim. "kayb/ettin" dedi. Oysa gerçekten hiç atım olmamıştı. "İddiayı kaybettin" dedi. Tamam dedim yolun sonuna dek yürümeye devam ettim. Shakespeare’e küfrettim. Juliet olamayacaksam Romeo’yu yaratmasının ne anlamı vardı. Aslında çok sıkılıyorum. Kendimi eğlendirmekten bıktım usandım doktor bey. İnsanların dünyası bana yapay geliyor. Acı çekiyorum. Başağrısı değil, içsel bi sıkıntı değil, depresyon hiç değil. Zihnimin içinde kendimi hapsettiğim zindanlarda acı çekiyorum. Kelimeler tırmalıyor beynimi. Onları yatıştırmak için kafalarından gövdelerinden ayırıyorum. Bir müddet susup yine durmuyorlar. Kanıyorum doktor bey için için içime kanıyorum. Yazmazsam ölüyorum, her gün her gece en az iki kez ölüyorum.
Doktor kaşını kaldırdı ve bir baktı BN’ye. "Kelimeler bin yıllardır büyüler için kullanılır. Bu tılsımın sana verildiğini keşfedemiyor musun? Gelip acı çektiğini iddia edeceğine kelimelerini büyüye dönüştür ve o sihir, zihnini yıpratan kelimelerin sihri aksın gitsin. Şanslı kadınsın herkes büyü yapabilir fakat herks büyü üretemez sana ise bahşedilen bu yetenek eşsiz, şeksiz, şüphesiz bir mucizedir. Kendi kendini bu şekilde keşfetmelisin. Kadim zamanların kadim dilleri de bir zaman konuşuluyordu. Onlarla yapılmış büyülerin gücü onları tasarlayanlardan gelir. Devir senin devrin" Dimitri anlatmaya başladı "Doktorun burada ne yapmaya çalştığını anlamam vakit aldı arkadaşlar. Öncesinde uzunca bir dönem bipolar tanısıyla takip ettiği BN’yi bu şekilde yönlendirdikten kısa bir süre sonraya kadar BN Psikiyatrını görmeye devam etti. Sonrasında ise gitmedi. Doktor, hastasını hafife almış ve onun kendisini taklitle kandırmaya çalışan bir yalancı olduğunu düşünmüştü. Ona bu yönlendirmeyi sunarak onunla dalga geçmek istemişti. Geçmişti de fakat, BN onun söylediklerine inanıp hasta olmama fikrini daha makul bulmuş ve doktorunun ona çizdiği yeni rotasında ilerlemeye and içmişti. İlk büyüsünü ise yıllar sonra yapacaktı, bir canavar yaratacaktı. O canavarı hepiniz tanıyorsunuz AN"
Dimitri, bildiklerini anlata dursun ben size ilk büyüsünü anlatayım. Psikaytrının yanından eve geldiğinde tek bir cümle vardı BN’nin. "Beni en günahsızınız öldürsün" kelimeyi o kadar çok tekrar etti ki. Her taraf bembeyaz oldu. Göğsünden çıkmaya çalışan bir kütle vardı. Canını yakıyordu. Kafasını göğsüne çevirdiğinde kütlenin tüm göğsünü yararak çıkmaya çalıştığını farketti.
Kütle göğsünden çıktığında cesetine bakıyordu BN.
YORUMLAR
Yazarın ikinci yazısıyla başkahramanın dünyasına bir yolculuğa çıkıyoruz.Yazarın harika betimsel anlatımı ile ilham kaynağınında neden,nasıl kendini bulup, yazdığını yazıdan kapabildiğimiz kadarıyla kapıyoruz ama kesinlikle bir cümle yazıyor yazar içi bir cümleden çok daha derin ve detaylı, böylece başkahramanın(başkahramanda belki ilerleyen bölümlerde bayrağı esas kendini arayan karakter AN ye devredecek ama hala ışığıyla biraz daha yolu aydınlatması gerek) bir bilinmeyen yönü daha aydınlanıyor.ve bir aşk bir dünyayı bitirirken yeni bir dünyanın kapılarını aralıyor.O dünyada kontrol tamamen kendinde o yüzden özgür ve bu huzursuz dünyada kelimeler ahenkle dans ettikçe huzura bir o kadar yaklaşıyor.Gerçek dediğimiz dünyamızda başkahramanımızın algılanışı normale uymuyor, sıradışı ! Hatta orta çağda cadı tanımına rahatlıkla sokulup yakılabilirdi belkide.Sonuçta her zamanın sıradışıları çokda kolay kabul görmemiştir.Normalin tanımı ne peki var olanla yetinmek aynadaki yüzden geçip aynanın içindeki esas yüzü görememek demek belkide ? Ya da sınırlarının güvenliğinden emin olmak o sınırların dışındaki dünyayı algılamaya dair rahatsız edici bir baskı hissetmemek, kimbilir ?
Birazda yazarın yazım dilini irdelemek istiyorum.Kriptolu,şiirsel bir nazım seviyor.Herkes tarafından anlaşılır olmak kaygısını gütmediğinden ve kendi dünyasına yakın olan yazım dili bu şekilde hayat bulduğundan olsa gerek diye düşündürtüyor bizede.O yüzden herhangi bir yazıyı kolayca ve tek seferde okuyup anlamlandırabildiğimiz gibi anlamlandıramıyoruz yazılarını.Ama çok farklı, kendini yenilemekten hoşlanan başarılı bir kalem ve mutlaka yazmalı bizde okumalıyız.
Nizeral
Nizeral
Bazen öyle anlar, öyle duygular olur ki asla kelimeye dökülemez. Şu anda tam anlamıyla böyle hissediyorum. Başından sonuna tebessümle okudum. İlk başta söylediğimi tekrarlamak istiyorum. Sen müthiş bir gözlemci ve tanı uzmanısın. :) Yok canım, şu kısmı beni yansıtmamış diyebileceğim bir yer olmadı hiç. Sanki büyük bir okyanusta bedenim yüzlerce parçaya bölünmüşte her kulaçta her cümlede bir parçama kavuşuyorum. Devamını heyecanla bekliyorum. Başarılar dilerim.