- 786 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SEVDANIN LANETİ-BÖLÜM-1
Aşık olmuş muydum bilmiyorum. Belki de oldum. Belki de aylarca içine hapsolduğum koca bir boşluktu onunla doldurduğum. O bana güvendi. Hem de o kadar çok güvendi ki, o kadar çok sevdi ki beni aynaya baktığımda kendimi tanıyamaz oldum. Bu masum kız neyimi sevmişti böyle hesapsızca, anlayamıyordum.
Aylar geçtikçe daha da bağlandı bana. “Senden sonram olmayacak.” dedi, korktum. Ailemle tanıştırdım onu. Ufak bir sağlık problemi vardı, tabi o zamanlar bu sorunu pek de ufak görmüyordum. Annem istemedi onu ve ben de annemin bu tavrından güç alarak aylar öncesinden hazırladım kendimi. Zamanı geldiğinde onu terkedecektim. O ise bundan habersiz sımsıkı tutundu bana. Ne söylediğim yalanları anlayabildi, ne değişen tavırlarımı. Diyorum ya, o kadar çok sevdi ki beni göremedi eksik yanlarımı…
Ben onu terkettim. Hem de aylar öncesinden ‘sözleniriz’ diye söz verdiğim ayda. Yıkıldı, beni görmek istedi. Olmaz dedim, diretti. Ağladı kollarımda, beni vazgeçirmek için var gücüyle çırpındı. O kadar çok sevdi ki beni, ayrıldığımızı bile bile o son gün bana sarılarak uyumak istedi. Ben ise onunla sevişmeye kalktım. Sabaha kadar hıçkıra hıçkıra ağladı kollarımda. Ölecek sandım.
Ben onu terkettim. O ise benden hiç vazgeçmedi. Önce güzellikle beni bu kararımdan vazgeçirmeye çalıştı, sonra beddua etti, sonra tehdit… Ben ise tavrını bahane edip artık ona karşı içimde hiçbirşey kalmadığını söyledim.
Ve bir gece, tanıdığım bir yakını aradı. O gece eve gelmemişti. Kimseye haber vermemişti, telefonlara cevap vermiyordu, yoktu. Umrumda bile olmadı.
Aradan bir ay geçmemişti ki uzun süredir benden cevap bekleyen bir kıza arkadaşımla haber yollayıp buluşmak için gün vermiştim. Sema’ydı adı. Kararlıydım, kendime sağlıklı birini bulacak, geleceğimi onunla kuracaktım. Onun enkazı üzerinde kendime bembeyaz bir sayfa açacaktım.
Sema’yla buluşacağımız gün ruh gibi yataktan kalktım. Yüzümü yıkayıp aynaya baktığımda hafif seyiren sol gözümün kıpkırmızı olduğunu gördüm. Annemler çok endişelenmişti, soluğu doktorda aldım. Görünürde bir sorun bulamayan doktor enfeksiyon ilacı yazıp gönderdi. Sema’yla buluşmayı da dört gün sonraya erteledim.
O gün işten erken çıkmıştım. Sema’yla buluşacaktık. Dolmuşa binip sözleştiğimiz çay bahçesinin yolunu tuttum. Cebimden birkaç bozuk para çıkartarak dolmuş paramı sayayım dedim. Sayamıyordum! Başım mı dönüyordu, bulanık mı görüyordum! Sol gözümün hızla hareket ettiğini hissediyordum. İlk durakta inip güçlükle babamı aradım. Ben, bu koca adam, gelip beni alması için babamı aradım düşünebiliyor musunuz!
Günler geçti, artık gözlük kullanıyordum ve buna rağmen görme yetimi hızla kaybediyordum. Sol gözümün seyirmesi çok hızlanmıştı. Hayatım alt üst olmuştu. Doğal olarak Semra benimle tanışmaktan vazgeçti.
Allah’ım ne günahım vardı diyemiyordum. Beş vakit namazımı da kılsam isyan etmeye hakkım yoktu. Çünkü artık iyi bir insan olduğumu düşünmüyordum.
O gece saat kaçtı bilmiyorum, gece yarısını çoktan geçmiş olmalıydı. Telefonumun alarmı durduk yere çalmaya başladı. Susturmak için kalktım. Karanlıkta sesin geldiği yöne doğru gidiyordum ancak sanki sesin yönü değişiyordu. Sonunda ışığı açıp telefonun sehpanın üzerinde olduğunu gördüm. Hemen yanında onun kalemi vardı. Aylar önce bana hediye ettiği, benim de nikâhımızda imzayı bu kalemle atarız diye söz verdiğim… Uyumaktan vazgeçip bilgisayarımı açtım. Uzun süredir Facebook profilime girmiyordum. Acaba ne yapıyordu? Toparlanmış mıydı? Mutlu muydu?...
Ayrılığımızın ardından duvarına yazmış olduğu satırları görünce öylece kalakaldım:
"Diyecek başka bir şey bıraktın mı bana…
Madem çok istiyorsun, tamam git!
Ama gözlerin benden başka kimseye bakamayacak
Çünkü onlar sadece bana ait…"
Yitik Peri-Ayşegül Sağlam