- 458 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Seyirci
Yağmur yeryüzü ile geçici ayrılığını yaşamıştı.Yola da
ıslak öpücüklerini bırakmayı unutmamıştı.Birikintiler öksüz
bir bank misali bir kadının yüzüne ev sahipliği
yapıyordu.Kadının bakışları hiç geciktirmeden yalnızlığını
taşımaya devam etti.
Neler neler üşüşüyordu anılarına.Anıları, var oluşunu
tamamlayan biçimsiz sessizlik gibiydi.Çocukluğu vaktinde
gelmemiş ve onun çocukluğunu giyinmişti yalnızlığı.Her adım
atışı kaybolan geleceğinin salınımlarıydı.Her attığı
gülüşte yüzü köhne hayallerinin barınakları
yapılandırılmıştı.
Zaman onun için hiçbir şeyle her şey arasında giden
vagonları oyuncak bebek dükkanlarıyla dolu
trendi.Tren,doğum garından başlıyordu seferine;önceden
belliydi pilli bebeklerin biletleri.Bu trenin gidişi her
şeyeydi:pili biten oyuncak bebeklerin istasyonuna.
...
Aşk çocukken gelmişti kapısına ancak kapısına gelen aşka
kapılma katsayısı düşük bir etklenmeydi.O,hayatın taşlı
yollarına yağan üniformalı bir kar tanesiydi.Umut bulutları
düş yağdırırken hayatını bembeyaz bir gelecekle
boyayacaktı.Kendisini kendisinde yıkayacaktı. Ne kar tanesi
oldu ne de dolu,asit yağmurlarına çevirdi yılları.
Aşk çocukken gelmişti kapısına.
"Çocukluk aşkı nedir ki;bir seher vakti çiçek açar
akşamleyin ışıksız solar.Sahillere çizilen isimler misali
dalgalar siler geçer.Çocukluk aşkı işte;o zamanın
değirmenine koysan o zamanda öğütülür gider.Çocukken aşkın
gidince ne kadar ağlarsın ki.Kimi zaman bir bademli
çikolataya kimi zaman da bir şekere tav olursun.Çocukluk
aşkı işte;bademin üzerine giydiği çikolata gibi zaman
geçtikçe(badem üzerini çıkarınca)nasıl ki ağzında erirse
çikolata, aşkın da anılarında eriyor."
Aşk onun kalbinden pılını pırtını topladı gitti.Aşka ne
anahtar verdi ne de maymuncuk.İkisi de birbirini
bıraktığına pek müteşekkirdi.Aşk işte çocukluğu kadar yer
yakmıştı ömründe tabii yakılacak bir çocukluğu varsa.
Bir söğüt ağacının altına oturmuşcasına insanı dinlendiren
kahve gözlerinin baştan çıkarıcı kokusu ne kadar da
etkileyiciydi.Dinlenmek isteyenlere bir rüzgar misali
salınıp keyif veriyordu.Saçları gecenin inceltilmiş
yetmemiş damıtılmış üstüne üstlük çözünmüş koyuluğuyla
kestane renginin koyuluğunun tepkimesinden doğan çikolata
kıvamıydı.Giyiminde üst sıralardaki renk siyahtı.Siyah,
kahve gözleriyle ve kestane saçlarıyla ince bir uyum teşkil
ediyordu.Üzerinde dururken siyah;kendisine yakın renkte
koyulukta bir renkle buluşunca iki renk arasındaki
etkileşim iki sevgilinin kolkola yürüyüşü gibiydi.Daha açık
tonlu örneğin sarı olunca siyahın yanında; iki sevgili
öpüşüyordu sanki.Beyaz siyahla etkileşime girdiğinde ise
iki sevgili sevişiyordu.Siyah ve getirisi şıklık onda başka
bir şeydi.Bu renk seçimindeki uyum zaman ve hayat arasında
ayrılık rüzgarları estiriyordu.
Zaman vızır vızır çalışan bir anayoldu ve anayoldan geçen
arabalar çeşit çeşitti.Çoğu baktıkça hızlanıyor ama hiç
yavaşlayan yoktu.Yıllar işte birbirlerini
beklemiyorlardı.Hiçbirinin kurallardan haberi
yoktu;bazıları sağdan sollama yapıyor bazıları da yüksek
tonajlı olup yolda çökmelere sebep oluyordu.Düşbozumu
bakışlı kadın yol kenarında bekliyordu.Kalbinden ruhuna ya
da ruhundan kalbine geçecekti ama elinden tutan yoktu ta ki
aşk tekrar tutana kadar.
Gözlerinde hüzün bulutları toplanmış,dokunsalar çisil çisil
yağacaktı yüzüne.Yalnızlığın izleri kamp ateşi kurmuştu
bakışlarına.Aslında o aşkı düşüncelerinin tellerine asmıştı
ki bu ruhunda ve kalbinde hep hissettiği korkuydu.Bağbozumu
gecelerle bu telleri akort etmiş ve iki tel arasında aşkın
anlamı gidip gelmişti.Tınılarında kuzguni ayların soluğunu
bırakırken nakaratları da incinmiş yankılar kreşendosunu
ortaya seriyordu.
Ve bir gün kamp ateşi söndü.
Kulübesinin dışına çıkmak için hareketlendi.Kilitli
kapısını açıp kulübesinin yolunda eski dostunu gördü.Eski
dostu yaklaştıkça baktı ki aşk.Bakışları yemyeşil iki
ormana düşmüştü.Ormanda gezinmekten o zamanlar keyif
alıyordu.Aşk koşa koşa geliyordu ya da o aşka
koşuyordu,belli ki aşkta onu çok aramış,çok uzun yol kat
etmiş,çok dolaşmıştı.İkisi hasret giderip kucaklaştılar.Gelen
biraz üşümüş gibiydi,kulübeye baktı dağınık;kahve gözlünün
duyguları karışık demleniyor.Aşk:’işte ben olmayınca kalbin
ne halde’diye düşündü.Zavallının duyguları çatışıp
duruyordu çünkü içerde çok sıkılmışlardı.Aşk onları
kulübeden çıkarıp gezdirmeye başladı.
"Aşk işte kumdan kaleler misali biri gelir kuşatmaya
kalkar.Bütün teçhizatları bakışlarında ve gülüşlerinde
hazırdır.O çekici halini takınır ve tüm silahlarıyla
saldırıp kaleyi yıkar geçer de geriye kum tanecikleri
kalır."
O,aşkı kalbine sevgisiyle yazdı bir mektuba yazı yazar
gibi.Kalemin izleriyse dilindeydi.Yüreğinden bakışlarına
heyecanla taşınmıştı.Bakışları mektubu yemyeşil ormana
götürmüştü zira alıcı oradaydı.Mektup ormandan onun
kalbine gitmiş ardından mektuba cevaben sahibide
bir tane göndermişti.Ormanın sahibinin kalemi diliydi ve
izleri alaydı.
Aslında kahve yeşil fincana hiç dökülmemişti.
Aşk,onu esir,köle etmişti,keşke gelmeseydi; apar topar
gelmişti:’hem kim çağırmıştı onu.’Aşk kadına göre evsiz
kalmış ve yatacak yer aramış bir süre dinlendikten sonra
çekip gitmişti.Kadın yüzündeki duvarları badanalayıp
duruyor;aşk yüzünden ıslak portre hiç kurumuyordu.
Artık kararını vermiş aşkı istemiyordu çünkü Ona çok
acı vermişti; O, gelip eski antikaları aratmıştı ki
antikalar bile vefalıydı.Aşk çok cilalanmış olup bunun
sonucunda yalnızlığı küsmüştü kadına.Yalnızlık bir gariban
misali üvey evlata dönmüştü.Aslında o yalnızlığıyla
mutluydu aşkı tekrar giyince frapan olmuştu yüreği.Buna
karşın yalnızlık yakışıyordu kalbine ve o çok sadıktı.Aşk
nankördü ve cefa veriyordu.
Aşk zaten hep orantısızdı onun için.Bir türlü düşüncelerine
tam olarak oturmuyordu;ya şişmandı egzersiz gerektiriyordu
ya da zayıftı kilo almaya ihtiyacı vardı.Kalemine de onu
doğru düzgün giyemiyor, aşk bazen konu mankeni oluyordu
ama... Yazmaya kalksa,onu podyuma çıkarsa imgeler hep fazla
mesai yapıyordu.Aşk hiç sevmediği bazı elbiseler
gibiydi.Sanal bilse olsa yalnızlığını ona kapılarak
aldatıyordu.Yalnızlıkta bazen hiç çekilmiyor hiç boşanma
talebinde de bulunmuyordu.Demirbaş misali her eve lazım
mutfak robotuydu.
...
Yağmur bir kez daha sevgilisiyle buluştu.Onun banktayken
yüzüne gözyaşlarının inayetinde sağanak şeklinde
iniyordu..Gözyaşlarında hüzünlerinin dikim evinden
getirdiği yüzü eski düş koltukları bulunuyordu.Koltukların
üzerindeki alınmış tozlar ise umutlarıydı.Bu koltukların
üzerinde geçen yıllarını izleyen seyirci, oturuyordu.
Hayat kurduğu cümlelerle ve bunların oluşturduğu
paragraflardakinin bazıları onun için zemheriydi.Her
kelimesi buz kütleleri olup yüreğini üşütüyordu.Hayatın
içinde yoğunlaşan sevimsizlik ve yapaylık dudaklarından buz
parçaları şeklinde korkularını dağıtıyordu güzel yüzüne.
Ruhu üşüyordu.
"Aşk ruhla kalp arasında bir aynaydı ve bazen duygular
istemsizce yansıyabiliyordu;kimileri eğri büğrü kimileri
ise düzgündü."
Ekim 2007
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.