- 598 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BUYRUN SEÇİM YAPALIM
Kişiliğini midesinde gezdirenlere ithafımdır.
Herkesin seviyesi laflarının değerindedir.
Başka bir deyişle; Kişiler, seviyelerine göre konuşurlar.
Seviyelerine göre hareket ederler,
Seviyelerine göre kişi, grup, arkadaşlık ilişkilerine dâhil olurlar.
Ya da kişiler seviyelerine göre kabul görürler.
Dilden gelen gönülle bağlantılıdır.
Gönül çalar, dil söyler.
Gönülde kirlilik varsa dil de paslanır.
Dilin paslılığı demek, dişlerin sararması, kirlenmesi beyaz görünümünün gitmesi demektir, Yani aslında paslı olan gönüldür.
Demek ki; Gönül paslanınca dil de ister istemez güzelliğini yitiriyor, hatta güzellikten letafetten eser kalmıyor.
Kanaatim odur ki; Dış güzellik insana, Rabbimizin bir ihsanı ve ilk bakış nezdinde bazı duygular hissettiriyorsa ve çekiciliği ön plana çıkarıyorsa ve böyle bir mesaj algısı oluşturuyorsa, bu yanıltıcı bir tasavvur oluşturabilir, yani tanınma/tanışım/iletişim yahut onun gerçek kişiliği hakkında bilgi sahibi olma konusunda tam bir ikilem oluşturabilir, binaenaleyh asıl kanaat hükmüm bence; insanın asaletini ortaya koyan onun iç güzelliğine ait hakiki yansımalarıdır. Asıl güzellik de, değer de, çekicilikte, karakterde buradadır/bundadır diyorum.
Zaten insanı asıl/asli davranışa sevk edenlere onun sahip olduğu inanç biçimleridir.
Kişiliği netleştiren; kazanılan ve uygulamaya koyduğun “ÖZ BENLİK”dir
Ve asıl davranışlarda yönünü inançlardan alır…
Efendim, bu memlekette yıllardır seçimler yapılır.
Bizde seçim dedin mi, akan sular durur.
Seçim bizim atmosferimizde ekmek su hava gibi değerlidir.
Hiç değişmez kişiler nezdinde. Hali vakti yerinde tuzu kuru olanlar içinde aynıdır, ekonomik dar boğaz içerisinde olup gününü kurtarmaya çalışanlar içinde böyledir. Herkes bu büyülü atmosferin kuşağında kendilerini iyonesfor tabakası zanneder ve güneş ışınlarının zararlı etkilerinden kendilerinin daha iyi koruyacaklarına dair halkı inandırmaya çalışırlar.
Sanki ellerinde, Alâeddin’in sihirli lambası var da bir dokunuşta sözde her şey güllük gülistanlık olacaktır. Kendileri başa gelince her şey normale dönecek kuyruklar, kıtlıklar olmayacak acılar yaşanmayacak, gül pembe gülüşler her yerde yanaklarda gamze güller açtıracaktır. Breh breh breh……
Nedir bu kadar seçim meçim kavgaları/saplantıcılığı/dili edebi bozmalar/Hakaretler yahut şuursuzca hareketler/kaygısızca savrulmalar….
Öyle bir haldeyiz ki; içimiz dışımız birbiriyle uyumsuz. Bazen bazı istisnalar görülse bile, umumi görüntü şöyledir:
Diyelim ki; Bir insan camiye niye gitmiştir? Onu zorlayan var mı? Gönül rızası ilahi sevkiyat ön planda değil mi? Neden dinin emirleri Müslüman’ın inancını yönlendirir. Yani din neyi emrediyorsa ona göre davranılır. Camide inançlarına göre hareket eder değil mi?
Din; kalbin pasını alır mı? Alır.
Din; Gönüle ışık olur mu? Elbette
Din; Müminin içini dışını hareketlerini kontrol ve sevkiyatını “oto kontrol altında” tutuyor mu? Tutuyor.
Hangi hal ve durumda olursa olsun; Dünya hayatında kişinin/müminin iş ve ilişkilerini yönlendirip kontrol altında tutan,
Hangisinin dine uygun/hangisi dini emirlerin dışında hareketler diyen ve kişiye/mümine/inanana “emri bil maruf nehyi anil münkeri” söyleyen kim? Dini inanışlar değil mi?
Öyleyse bir insan/mümin iki ruhlu iki kimlikli iki şekilli olabilir mi?
Tabiî ki olamaz.
“Din ayrı, dünya ayrı diyebilenler, hem camiye gidip hem bankaya uğrayıp alışveriş kredisi vs. faize girip çıkanlar, hem dünyevi zevklerin haram sınırlarına uğrayanlar ve bu sevdalarından ödün/taviz vermeyenler hem de benim babam, dedem hacı hoca vs. deyip övünenler/zırvalayanlar için, bu söylenilenlerin pek fazla kıymeti hükmü onların nezdinde bulunmaz. Onlar hem nalına hem de mıhına vurmaya alışmış, insanlara hakareti kişiliğinde içselleştiren ve böyle yaparak mutlu olan bir azınlık ucubeleridir ve bu etraflarına bu gözle bakıp böyle yaşayanlardır.”…
Hoca camide diyenlerin kulakları çınlasın. Hoca/Hacı/Efendi/Kişilik/İmam/Ruh vs. sadece caminin içinde değil, dışında da devam ediyor.
Hoca, hiç ayağı camiye değmeyenlerin cenazelerini kıldırmak için camide değil, caminin dışında da olabiliyor.
Hoca/İmam vs. her yerde aynıdır. Aynı olmalıdır.
İnsanı inançları şekillendirip ona ruhaniyet/ulviyet kazandırıyorsa ve maya böyleyse o her yerde aynı olmalıdır./Aynı olmak zorundadır.
İki kişilikli iki ruhlu iki kimlikli nerede görülmüştür?
Önce camiye git, sonra kumara faiz içki haram şeylerle uğraş? Bu nasıl kişiliktir? Nasıl insanlıktır?
“Sana ne? Hesabını ben vereceğim diyorsan ki; Elbette sen vereceksin de, benim söylemek istediğim haram ve helalin aynı ruhta aynı kişilikte aynı anda nasıl hareket/yön edebildiğidir. İnsan neyi benimser ve neyi kendine hedef almışsa ona göre şekil alır. Eğer ruhen seni yönlendiren değer verdiğin dini duyguların ise ona göre kendini kıymetlendir. Yani bir insan/mümin hem Rahmana/Hem de Şeytana aynı anda dost olabilir mi? Ben bunu demek istiyorum”…
Bu hacı hoca içinde aynıdır ve kişi/mümin içinde aynıdır.
Bir dini bir inancı sadece hacıya hocaya hasretmek doğru mu?
Yani din sadece onlara mı ait?
Bizler ne oluyoruz? O, Zaman?
Oysa Din(İslam);Müslüman olana, onu anlayana ve ona uygun yaşayana/inanana,uymak isteyene hitap eder,gönülden….
Demek ki; Din bahis mevzu olunca şunu söylemek lazım. Din sadece hacıya hocaya atfedilen hükümler den ibaret olmayıp, her Müslüman’a her inanana hitap eden kurallardır. Ve ”herkes kendi dininin bil fiil görevlisidir”…
Yine ifade edeyim ki; Bu durum inananlar ve inandığı gibi yaşayanlar içindir.
Değilse; İnsan camide bir başka ruhla, çık camiden git bankaya başka bir ruhla, halk içinde iletişim ve sosyal münasebetlerinde başka bir ruh/kişilikle olabilir mi?
Sakın bana, demokrasi hak hukuk gak guk laiklik falan demeyin, bunları biliyorum. Ben diyorum ki;”Hayatına yön verenler, yani inançların, seninle beraber birliktelikte nereye kadardır? Seni nereye çağırıyor? Seni nereye davet ediyor? Daha doğrusu bunlar seni nereye götürüyor? Bu âlem yahut öteki âlemde” İnsan yaptıklarından sorumlu ve hesap verecek olandır? Değil mi? Sen bu yaptıklarını içine/kimliğine/inancına sığdırabiliyor musun?Aynı anda bunları hazmedebiliyor musun?Benim sorum ve demek istediğim bu?....Aynı kalıpta iki zıtlık aynı anda birlikte hareket edebiliyor ,bu nasıl oluyor?İşte bunu soruyorum?...
Dahası; bilhassa bu seçim meçim kısır çekişmelerinde sahip olduğu, ruhani inançlarında duygusal olgunluk yoksa kimi kimseyi tanımaz oluyor.
Benim anlamadığım insan nasıl bu kadar, değişebiliyor, kendini nasıl kaybedebiliyor? Kimseyi gözü görmeyip ağzından çıkanı kulağı duymuyor ve insanlara hakaret ediyor, bundan da mutluluk duyuyor olsa gerek… Şaşmamak elde değil.
İnsan/mümin/inanan kişi inançlarını ihlâsla yaşadığı, onu sahiplendiği, kendisine rehber edindiği, hayatında tuttuğu sürece, inançlarının rehberliğinde helal ve haram hudutları dairesinde hareket edecektir.
İnancını hayatında tek ölçü yaşantısında tek rehber olarak bilecek, işinde gücünde, alışverişinde, ticaretinde, sosyal münasebetlerinde daima dini öğretilerini kullanacaktır. Yani başka bir deyişle” Şimdi camiye giriyorum, gel inançlarım, Allah’ın emirleri” veyahut “Şimdi bankadayım, sen şurada dur bakalım hele, ben işimi bir faizle göreyim, inançlarım bekle!” diyebilir mi? Böyle bir anlayış, zihniyet nasıl bir şeydir?
İnançlar leblebi şeker gibi yenilmemeli!
Bir Hintli açlıktan öleceğini bildiği halde, ineğe inancından dolayı, ineğini kesip yemiyorsa bizim inancımıza olan bağlılık ve samimiyetimizi tez den gözden geçirmek gerekir.
Allah namaza, niyaza, oruca, hacca, karışır, idari işlere karışmaz! Materyalist düşünce anlayışını kafalarımıza yerleştirenler öyle bir başarıya ulaştı ki, bizim bunları söküp atmamız çok zaman alacağa benzer ki; zaten bugün yaşanılan temel sorunların altında bu konulardaki zihin altı muğlâk ifadelerin ters tepki yaparak bizleri birbirimize düşman etmesi yatmakta, kafa karıştıran kelimelerle enerjimiz sinerjiye dönüşmemektedir.
“Eğer, sen dünyada ki ekseriyete uyarsan, onlar seni Allah’ın yolundan saptırırlar” Enam:116 emrini görmemezlikten gelmek, mahvımıza sebebiyettir.
İnsan, işinde, aşında, ticaretinde, hal ve hareketlerinde vs. her şeyin adımını attığında, hayatın her saniyesinde, kibirlenmeden, böbürlenmeden, Allah’ın rızasına uygun olarak yaşayacak/yaşamalıdır.
Geçen gün facebook paylaşımında sırf siyasi bir kanaat tercihi yaptı diye, vatandaşın birisi ağzına geleni saymış dökmüş!
İnsan nasıl bu kadar kendini kaybeder, ağzına geleni sayıp döker ve bundan da en ufak bir üzüntü duymaz.
Dilin kemiği yok ya, seviyesizce lafları! Ağzına geldiği gibi say sayabildiğin, dök döke bildiğin kadar, Niye mirim bu bağırganlık niye? Cesur kabadayı mısın sen?
Sırf siyasi ihtirasına mağlup olup, sıkılmadan laf sayıp dökmek niye?
Bizlerde bu lafların altında kalmayız, her lafa verilecek cevabımız var da!
“BİZLER O LAFLARIN KİRLENMESİNİ İSTEMİYORUZ”
“KENDİMZE YAKIŞTIRAMIYORUZ”
“SEVİYEMİZİ KORUYORUZ”
“KONUŞMALAR DİNEN ŞEKİL ALIR, BUNU BİLİYORUZ”
“HERKES KENDİ KARAKTERİNE YAKIŞANI LAFLAR DİYORUZ”
“Konuşmalar, dil, üslup bozukluğu vs. hakarete dönüşüyorsa lütfen inancınızı gözden geçirin, derim.”
LAF Kİ; İnsanın kişiliğini ortaya koyar.
Laf, için dışa yansımasıdır.
İnançların şekil alıp hareket etmesidir.
Buyurun: Gerçek seçiminizi yapın bakalım. Dünyevi seçim kaygısıyla insanlara hakaret etmek mi? Önemli! Yoksa inançlarını, hayatının her safhasına sabitleyip onunla birlikte gerçek yaşantıya, Allah’ın rızasına uygun olarak yaşabilmek mi/ geçebilmek mi önemli?
Seçim sizin…..
Size seslenirim politik sevdalılar
Tutkunsunuz, gözünüzü hırs bürümüş
Sevdanıza sözüm yok, haddi aşanlar
Hakaretler seviyesizce almış yürümüş
Yusuf Erdoğan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.