- 651 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
ERMENİ DİASPORASINA TÜRK TOKATI
Ermeni Diasporasına Türk Tokatı
“Gerçek Vatanseverlerin Zaferi”
Türkiye’yi yöneten hükümetler, maalesef 1915 yılında ortaya atılan asılsız Ermeni iddialarını çürütecek diplomatik girişimlerde bulunmamıştır. Başta İngiltere olmak üzere pek çok Avrupa ülkesi, Wilson Prensipleri diye ortaya çıkan projelerle Türkiye’nin doğu ve güney doğu bölgelerinde Ermenistan, Kürdistan ve Karadeniz’de de bir Rum Devleti’ni kurmayı hayal etmişlerdi. Hiç şüphesiz, bu noktada Sevr Anlaşması büyük önem taşımaktadır ve bu sebeple; Damat Ferit Paşa’nın ‘Şark Kurnazlığı’ yapmasıyla Sevr Anlaşması’nın Osmanlı Mecli-si’nden nasıl geçirildiğine de değinmekte fayda vardır.
Osmanlı Meclisi’ne Padişah geldiğinde saygı gereği tüm vekiller ayağa kalkardı. Padişah, toplantı bittikten sonra veya herhangi bir sebepten dolayı meclisi terk ettiğinde de tüm vekiller yine saygı gereği ayağa kalkardı. Türklerin ölüm fermanı niteliği ta-şıyan Sevr Anlaşması, Osmanlı Meclisi’nde görüşüldüğü dönemde Payitaht ’ta Sultan Vahdettin; hükümetin başında da Sultan Vahdettin’in Eniştesi Damat Ferit Paşa bulunmaktaydı. Damat Ferit Paşa, kürsüye çıkıp; “Sevr Anlaşması’nı okuduk-tan sonra, kabul edenler ayağa kalkacak; kabul etmeyenler oturacaktır. Böylece anlaşmanın kabul edilip edilmeyeceğini karara bağlayacağız” mealinde bir konuşma yapmıştı. Konuş-manın ardından Sevr Anlaşması’nın tüm metni okunmuş; Sultan Vahdettin, anlaşma metninin Osmanlı’yı felakete sürükleyeceğini anlamış ve salonu terk etmiştir. Sultan Vahdettin’in çıkışı esnasında tüm vekiller saygıları gereği ayağa kalkmıştır. Damat
Ferit Paşa, tüm vekillerin ayağa kalktığını görünce, Sevr Anlaş-ması’nın meclis çoğunluğuyla kabul edildiğini söylemiştir. Ancak; pek çok vekil, Sevr maddelerini onaylamak için ayağa kalkmadıklarını söyleyerek itiraz etmiştir. Ne yazık ki; Damat Ferit Paşa bu fırsatı ganimete çevirerek kabul edilmeyeceği kesin olan Sevr Anlaşması’nı hile ile mecliste kabul edilmiş gibi göstererek Avrupalı dostlarını mutlu etmiştir.
Yalan üzerine inşa edilen Ermeni Soykırımına pek çok Avrupa ülkesini ikna eden Ermenistan, o günlerden beri bu masalı-yalanı milli politikası olarak görmüş ve bu yalanları pek çok Avrupa ülkelerine kabul ettirmeyi başarmıştır. Elbette bu çalışmalarda Ermeni Diasporası ve Osmanlı Devleti üzerinde hesabı bulunan Batılı ülkelerin etkisi olmuştur. Wilson Prensipleri ve Sevr Anlaşması maddeleri tamamen birbirini tanıyan ve tanımlayan projelerdir. Bu ikiz projelerle; Anadolu’nun doğu ve kuzey doğu bölgesinde bir Ermenistan Devleti, Doğu-güney doğu Anadolu Bölgesi’nde bir Kürdistan Devleti ve Karadeniz’de de (Trabzon) bir Pontus Rum Devleti kurulmak istenmiştir. Ermenistan, iddialarını tüm Avrupa’ya kabul ettirdiği takdirde Türkiye’den toprak talep edebilecek, devamında da Türkiye’den tazminat talep edecektir. Böylece, Büyük Ermenistan hayallerini gerçekleştirmiş olacaktır.
Ermeni Soykırımı yalanları her yıl düzenli ve maksatlı bir şekilde Avrupa ülkelerinin ve Ermenistan’ın gündemine gelmektedir. Amaçları Osmanlı topraklarını paylaşmak olan bu koalisyon devletler, Ermeni Soykırımı yalanlarını ileri sürerek Türkiye’yi uluslararası alanda sürekli köşeye sıkıştırmakta; Ermenistan’a topraklarının iade edilmesini ve Türkiye’nin soykırımı tanımasını dayatmaktadır. Ermeni Diasporası sürekli bastırırken, Türk yetkilileri lobicilik faaliyeti yaparak bu saldırgan tutumları ber-taraf edememiştir. İşi sadece tarihe ve tarihçilere havale etmekten öteye hiçbir şey yapamamıştır.
Parlamentoda gurubu bulunan tüm siyasi partilerin, yeri geldi-ğinde vatandan-bayraktan ve milli menfaatlerden bahsettiğine
şahit olmaktayız. Parlamentoda gurubu bulunmadığı halde Er-meni Soykırımını Avrupa’nın göbeğinde yalanlayarak bir Türk duruşu sergileyen tek kişi Doğu Perinçek ve Perinçek’e en büyük desteği veren Kıbrıs Davası’nın büyük lideri Rahmetli Rauf Denktaş olmuştur. Doğu Perinçek, 2005 yılında Ermeni mesele-sinin konu edildiği konferansa katılmak üzere İsviçre’ye gitmiş-ti. Konferansta, 1915 olaylarına ‘Soykırım’ diyen parlamenter-lere, bu iddiaların uluslararası bir yalan olduğunu söyle-yerek tepki göstermişti. Lozan Mahkemesi de, Doğu Perinçek’i ırkçılık ve ayırımcılık yapmakla suçlayarak tutuklanmasına hükmet-mişti. Perinçek, Lozan Mahkemesi’nin bu kararına karşılık temyize başvurmuş; mahkeme ise “Yahudi soykırımı nasıl tarihi bir gerçek ise Ermenilerin Türkler tarafından katledilmesi de o kadar tarihsel bir gerçektir” diyerek Perinçek’in temyiz başvurusunu reddetmişti. İlerleyen dönemlerde ise AİHM, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in başvurularında; 1915 yılında tehcir ve katliamların yapıldığını kabul ettiğini ancak bu olayların ‘Soykırım’ olarak nitelendirilemeyeceğini ileri sürerek bu yaklaşımların Ermeni halkına karşı nefret oluşturma amacı taşımadığını belirtmiştir. AİHM, olayların mağdurlarının tahkir edilmesinin asla söz konusu olmadığını vurgulayarak, Perinçek’in ifade özgürlüğünü de kötüye kullanmadığı sonucuna varmıştır. Ayrıca mahkeme, Perinçek’in ifadelerinin İsviçre topraklarında kamu düzenine ciddi tehlike oluşturduğu iddiasını da inandırıcı bulmamıştır. Akademik çevreler, 1915 olaylarının ‘Soykırım’ olarak kabullenildiği şeklindeki savunmada Türk Hükümetinin görüşüne de atıf yapılarak reddet-miştir. Dünya üzerinde bulunan 190 ülkeden sadece 20’sinin ‘soykırım’ iddiasını resmen tanıdığına dikkat çeken mahkeme; ‘soykırım’ ifade-sinin bir gurubu tamamen ortadan kaldırmak amacını gütmesi halinde kullanılabileceğini belirtmiştir. Bu kapsamda BM İnsan Hakları Komisyonu ve İspanya Anayasa Mahkemesi ile Fransa Anayasa Konseyi’nin kararları hatırlatılarak Fransa’da Anayasa Konseyi, Ermeni soykırımı iddialarının reddini suç sayan yasayı iptal etmiştir. Doğu Perinçek’in yürüttüğü haklı dava sonucunda; AİHM, Türk Devleti’nin kesinlikle Ermenilere ‘soykırım’ uygulamadığı sonucu-na varmış, alınan bu kararın ‘soykırım’ iddialarını kabul eden ülkelerin tamamını bağladığını belirtmiştir.
Solcu ve Komünist olmakla suçlanan İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, mecliste olmamasına rağmen, Oğlu Mehmet Pe-rinçek, Kıbrıs Davası’nın Koca Yürekli Lideri Rauf Denktaş ile yürüttüğü bu kutlu davada Türkiye’yi büyük bir sıkıntıdan kur-tarmıştır. Kendilerini milliyetçi, dinci ve Atatürkçü gören parti-lerin bu olayı sahiplenmeleri ve Türkiye’nin bu zaferini Türkiye ve dünya gündemine taşımaları ve Perinçek’i ve bu kutlu davada mücadele edenleri milletin huzurunda takdir ederek milli bir du-ruş sergilemeleri gerekirdi. İşte o zaman bu partilerin davaların-da ne kadar samimi olduklarına inanılabilirdi. Perinçek’in İsviç-re’de başlattığı bu kutlu davaya ne yazık ki başta hükümet olmak üzere hiçbir siyasi partinin sahip çıkmaması; bu partilerin niyetlerinde ve ideolojilerinde samimi olmadıklarının ispatıdır. Ben, ideolojik düşüncem her ne olursa olsun; Rus, Ermenistan ve daha başka ülkelerin arşivlerinden elde ettiği belgelerle Ermeni tezlerini çürüten Doğu Perinçek’i, Rauf Denktaş’ı ve Meh-met Perinçek’i takdir ediyorum. Bu vesileyle de Kıbrıs Davası’nın büyük önderini rahmet ve minnetle anıyorum. Ruhu Şad, mekânı cennet olsun.
05.02.2014
YORUMLAR
Sevgili Bir tutam Hayat: Tekrar ilginize teşekkür ederim. Burada kişilerin beğenilip beğenilmemesi önemli değildir. Benim için fikirler ve Türkiye için yapılan çalışmalar önemlidir. Müslüman, muhafazakar ve Atatürkçü geçinen kişiler veya partilerin ve hatta AKP'NİN bu önemli çalışmaya destek vermemesi çok düşündürücüdür.
Sayın İlhan Kardeşim: Düzeltmeniz için teşekkür ederim. Yazımı iki nüsha halinde hazırlamıştım. Siteye eklerken ilk yazımı yani yanlış olanı eklemişim. sONRA tekrar dönüp düzeltmedim. İlginize ve düzeltmenize teşekkür ederim.
İlginç ve önemli bir çalışma.
Doğu Perinçek'in bu olayını hatırlıyorum ama,
mahkemelerin, bilhassa AİHM'nin böyle güzel bir karara vardığını bilmiyordum.
Doğu Perinçek'i sevmem. savunduğu ideolojileri de.
Kandil'deki piknik olayını da unutmadık.
Demek ki,
doğduğu, büyüdüğü, ekmeğini yiyip,
suyunu içtiği ülkesine az bir iyiliği olmuş.
Konu gerçekten güzel işlenmiş, güzel aktarılmış.
Sevr'in mecliste kabulü anekdotu güzel. Ne yazık ki bahsedilen olay Meclis-i Mebusan'da değil, Saltanat Şurası'nda geçmiştir. Meclis, İstanbul'un işgali ile Mart 1920'de çalışmalarını durdurmuş, Nisan 1920'de de kapanmıştır. Sevr Anlaşmasının imzası bu tarihlerden sonra, 10 Ağustos 1920 olduğu için zaten Meclis'te görüşülmesi söz konusu olmamıştır. Saygılarımla.