- 497 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ŞEYTANIN ZİLLERİ BÖLÜM 2
Şeytanın Zilleri Bölüm 2 Uyanış
Uras artık okuduğu kitabın satırlarında idi. Rüzgarın esintisi ağaçların dallarını silkeliyordu. Uras dona kalmıştı. Birisinin gelip bu gerçekçi rüyadan uyandırmasını bekliyordu. Dakikalar bir birinin geçiştiriyordu ama hala Uras’ı uyandıran olmuyordu. Acaba bu bir rüya olmaya bilir miydi ki ? Ama daha önceki rüyasında da terasın üzerinde uçan kuşları görmüş ve uyanmıştı. Bu farklı, rüya gibi akılda kalan üst üste yığılmış imgeler değildi. Şimdi hareket zamanıydı artık durduğu yerden hareket etmeli ve bu rüyayı sonlandır malıydı. Esen rüzgarı arkasını alarak ormanın derinliklerine ilerlemeye başlamıştı. Ay ışığının aydınlattığı ormanda her şey yeşil gözüküyordu. birden her yer sağlanmaya başlamıştı bu bir deprem olmalıydı. Uras içinde bulunduğu durumdan iyice korkmuş ürkmüştü. Ormanda ki ağaçlar bir bir yere devriliyor yerde çatlayıp ikiye bölünüyordu. Uras yerdeki çatlaklıklardan kaçıp uzaklaşmaya çalışıyordu fakat bu çaba nafileydi gökyüzü çökmüş cam gibi yere dökülüyordu toprak ise artık yok olmuş yerini karanlık almıştı Uras zifiri karanlığın içinde ayakta duruyordu ve birden bir ses geliyordu boğuk bir ses ’’Uras-Uras-Uras’’ Bu ses giderek netleşiyordu. Uras, artık karanlıkta vücudunun da kaybolduğunu görmüştü sadece gözleri karanlığa bakıyor bir yandan da Alican’ın seslenişini duyuyordu. Kollarını yerinden kaldırmak, Gözlerini açmak istiyor fakat yapamıyordu. Sanki uyanması için bir darbe bir dokunuş gerekiyordu. Çok geçmeden Alican’ın tokadıyla gözleri birden açılmış kollarını yeniden hissedip hareket ettirmeye başlamıştı. Alican kaşlarını çatarak yine dersi asarak kütüphaneye mi geldiğini sordu. Uras ise hala şoktaydı elini açıp kapatıyordu ve kafasını yavaşça Alican’a çevirerek saati sordu. Alican saatin dört olduğunu, okulun bir saat önce bittiğini ve kendisini aradığını ama okulda bulamadığını söyler. Uras’ın gözleri, okuyup uyuya kaldığı o eski kitabı arar fakat kitap masanın üzerinde yoktur. Uras Alican’ın sözünü keserek ’’Kitap... Kitabı sen mi aldın?’’ Alican Uras’ın sözlerini takmamasına sinirlenir. Yüksek ve sert bir şekilde ’’derdin ne senin? beni neden dinlemiyorsun?’’ Uras kısık bir sesle ’’Yorgunum daha sonra konuşalım’’ Alican bu lafları duyunca iyice köpürmüş Alican’ın yakasına iki eliyle yapışmıştı. Uras ise hiç oralı değildi bedeni bitkin yüzü solgundu. Hayattan bıkmış yorulmuş artık kendini dünyada nefes alan bir işgalci olarak görüyordu. Alican, Uras’ı hayata bağlamaya içine kapanıklığını kırmaya çalışıyordu ama her seferinde Uras daha fazla içine kapanıyordu. Artık Alican da bıkmıştı Urasın bu halinden yorulmuştu. Son bir kere yakasına yapışmış gözlerini büyüterek ’’Ne halin varsa gör artık seninle uğraşmayacağım’’ Ellerini yakasından çeker ve sinirli sert adımlarla kütüphaneden çıkar. İçine derin bir nefes çekerek gökyüzünde ki bir birini kovalayan bulutlara bakıyordu. Artık Uras’ın düzeleceğine imkan vermiyordu. Beyhude uğraştığını anlamıştı. Bulutlara dalıp gitmişti onu bu hüznünden kurtaracak bir sesi çok geçmeden duymuştu. Bu karşıdan gelen Ebrar’ın sesiydi. Ebrar henüz daha yeni okula kayıt olmuş ve Alican ile çok çabuk arkadaş olmuştu. Alican, ilk görüşte Ebrar’a aşık olmuştu fakat Ebrar’ın aynı duyguları taşıyıp taşımadığını bilemediği için hoşlandığını söyleyemiyordu. Ebrar, Alican’ın üzgün olduğunu fark etmiş hafif gülümseyerek ne olduğunu sordu. Alican ise ne olup bittiğini unutmuş Ebrar’ın yeşil gözlerine baka kalmıştı. Ebrar hafif kızarmış utanmıştı gözlerini kaçırarak sorusunu tekrarladı ’’Ne oldu? niye buradasın’’ Alican bu lafa nasıl cevap vereceğini düşünmeye kalmadan kütüphanenin kapısını açıp Uras dışarı çıktı. Alican kapının sol tarafında kalmış ve yüzü kapının üzerinde ki grafitilere baka kalmıştı. Uras kapıyı açtıktan sonra biraz bekleyip sağ tarafa dönerek Ebrar’a, ’’Buradan orta boylu, siyah saçlı böyle salak bir tip geçti mi?’’ Ebrar Uras’ı bir kaç kere Alican’ın yanında görmüştü aklından Alican’ı arayacağını düşündü ve Yine hafifçe gülerek ’’Alican’ı mı arıyorsun?’’ Uras’ın yüzü solgun ve katıydı. Ebrar’a, Alican’ı nereden tanıyıp tanımadığı sorma gereksinimi bile duymadan uyuşuk, keş bir şekilde ’’Evet ne tarafa gitti?’’ Ebrar biraz ürkmüştü çünkü karşısında duran kafayı bulmuş biriydi sanki, ama kapının arkasın da Alican’ın olduğunu düşününce rahatlamıştı. Kısık ürkek bir sesle Alican’ın kapının arkasında olduğunu söyledi. Uras kaşlarını kaldırarak kapının arkasına baktı karşısında sinirden köpüren Alicanı buldu. Uras sakin bir şekilde kapının arkasında Alican’ın ne yaptığı sordu Alican ise iyice öfkelenerek ’’Aptal kapıyı yüzüme doğru açtın, beyinsiz’’ Uras konuşmak için tam hamle yaparken Ebrar araya girmiş ve Alican’a boş vaktinin olduğunu ve kendisiyle şehri dolaşmak istediği söyleyip olayı yatıştırmıştı. Uras Alican’a eve gideceğini söyler Alican gülerek Uras’a hayatında ilk defe doğru bir karar verdiğini söyler ve Ebrar ile ağır adamlarla sahile doğru ilerler. Kış ayında hava da güneş son kez doğup batıyordu sanki, Ebrar konuşuyor Alican dinliyordu arada bir sorulara kısa cevap verip Ebrar’ın kumral saçlarına yeşil gözlerine dalıyordu. İşte tek bir gülümseyiş için Alican kalbini söküp verebilirdi. Uras eve varmış yatağına çoktan uzanmıştı gözleri açık kalmak için savaş veriyordu. En sonunda gözleri savaşı kazanmış yorgun bedeni biraz olsun soluk almıştı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.