Stanley Kubrick Sineması
Stanley Kubrick; 1928 doğumlu, 1999 ölümlü Amerikalı film yönetmenidir. Bu güne kadar tanıttığım yönetmenler içinde en popüleri olduğu halde yine de kaliteli olan yönetmen. Mükemmeliyetçi, sembolizm meraklısı entelektüel bir insandır. Teknik anlamda filmleri kusursuzdur. Diğer bir deyişle para konusunda sıkıntısı yoktur filmlerini çekim aşamasında. Sinema sektörünün tüm teknik olanaklarından faydalanmaktır. Mükemmeliyetçi olduğu için filmlerinin çekim aşamasında oyuncuların canından bezdirmiştir. 126 kez aynı sahneyi çekmeyi başarmıştır. Bizim Nuri Bilge Ceylan gibi fotoğrafçılık sanatına ilgi duymuş, bu merakı filmlerine de yansımıştır.
‘’The Shining’’ meali tam olarak değil, yaklaşık olarak ‘’aydınlanma’’. Ama film korku türünde olduğu için ‘’Cinnet’’ olarak isimlendirilmiştir. 1980 yılı yapımıdır, ama sanki 2010’da filan çekilmiştir. Görüntü kalitesi mükemmel ötesi. İzlerken kesinlikle 1080 p. görüntü kalitesi ile izleyin (ve bence Türkçe dublaj izlemeyin. Belki ikinci kez ilerken ihtiyaç duyabilirsiniz). Yoksa bir anlamı olmaz. Bir şey anlamazsınız. Mükemmeliyetçi yönetmene saygılı olmak gerek. Film Jack isimli bir yazar (Jack Nicholson), Wendy isimli karısı (Shelley Duvall) ve Danny isimli (Danny Lloyd) çocuğundan oluşan Torrance ailesinin yazarın romanını yazabilmesi için ıssız bir otelde inzivaya çekilmeleriyle başlar. Çocuğun telepatik güçleri onun otelin geçmişindeki rahatsız edici görüntüleri görmesine neden olur. Yazar baba da aynı şekilde otelin hayaletleriyle diyaloğa geçmesiyle birlikte yavaş yavaş çıldırma noktasına gelir.
Kapı kırma sahnesinde ilk etapta kullanılan kapıyı kahramanımız baltayı ilk vuruşta paramparça edince gerçek kapı kullanılmıştır mesela. Tekrar tekrar çekilen sahneler oyuncuları bunalıma sokmuştur. Ve filmdeki çocuk oyuncu Danny filmin çekimleri tamamlanana kadar korku filminde oynadığını anlamamıştır. Büyüyünce de biyoloji öğretmeni olmuştur…
Korku-Dram-Gelirim türün en kaliteli filmdir ‘’The Shining’’. Çocuğun sürdüğü üç tekerlekli bisiklete binmek istemiş, renkleri ilk kez bu kadar uyumlu şekilde bir mekânda görmüştüm. Aşırı derecede havalı, çekici görüntüler var filmde. Kapıdan kırmızı renkli sıvının sel gibi aktığı sahne mükemmel. Wendy isimli oyuncu da rolünün hakkını veriyor. Yönetmenin ne kadar isabetli oyuncular seçtiğini filmi izlediğinizde göreceksiniz. Siz de hak verirsiniz ki Kubrick’i anlamak o kadar kolay olmasa gerek. Filmin konusunun klasik olduğunu düşünürken tarihin 1980 olduğunu unutmayın. Bir açıdan baktığımda filmin Dram-Korku türünde değil, Dram-Gelirim-Psikolojik türünde olduğunu düşünüyorsunuz.
Popüler kültürün temsilcileri olan bir kısım sinemaseverler tarafından fazla uzun, anlamsız, korkusuz, gereksiz olarak değerlendirilmesi filmin gerçekten iyi olduğunun kanıtı. Filmin müzikleri, atmosfer boktan… Kadın oyuncu acayip zayıf ve çirkin vb. saçmalıklar…
‘’ Otomatik Portakal’’, ‘’ A Clockwork Orange’’ , Suç, Bilim- Kurgu, Dram. 1971 yapımı bu filmi de oldukça popüler bir film mesela. Konusu kısaca şöyle: Tarihi belirsiz, apokaliptik bir gelecekte, şiddet günlük yaşamın bir parçası haline gelmiştir. Uyuşturucu, hırsızlık, tecavüz ve cinayete dayalı bir eğlence anlayışının hükmettiği gençlerden biri, suçüstü yakalandığında arkadaşları tarafından yüzüstü bırakılır ve hapse girer. Hapisten çıkmak için her şeyi göze alan Alex, hükümetin suçluları "topluma kazandırmak" amaçlı tedavi araştırmalarında denek olmayı kabul eder.
Kubrick toplumsal eleştirisini modernizm eksenine oturtmuştur. Aydınlanma Felsefesine yoğun eleştirileri söz konusudur. Karakterlerin trajikomik tavırları filmde dikkat çekiyor. Filme hoş bir hava katıyor. Bazen insanın gülesi geliyor nedense?.. Farklı filmlere ilgisi olanların dikkatini çekeceğini de biliyorum. İzleyen arkadaşların içinden beğenmeyen çok fazladır muhakkak. Ama bu filmin iyi olmadığı anlamına gelmez. Otomatik Portakal’ın popülerliği çok sevilmesi ile alakalı değildir. Popülerliği Kubrick ile alakalıdır.
Diğer bir filmi: ‘’Full Metal Jacket’’, Dram, Savaş, 1987. İlk söylenecek şey: Amerikan Savaşı ve Vietnam konuları Kubrick bakış açıcıyla sinemaya yansımıştır. Klasik Hollwoody sinemasının savaş filmleri takipçileri bu filmi beğenmeyeceklerdir. Askeri eğitimin kişi üzerindeki psikolojik etkisinin yansımalarına eğilmiş yönetmen. Ve savaş… Savaş sahneleri psikolojik tahribatların sonucu olarak ortaya çıkan halleri aktarmak için kullanılmış. Savaş karşıtı savaş filmi kısaca.
‘’2001: Uzay Yolu Macerası’’, ‘’ 2001: A Space Odyssey’’, Macera, Gizem, Bilim-kurgu. 1968 yılı yapımı filmi izlemeye başladığımda büyük şaşkınlık yaşadım. O tarihte nasıl böyle bir film çektiklerini anlamakta zorluk çektim. Görüntü kalitesi, teknoloji, konu… Normalde uzay filmi seyretmem ama bu film izlenmeyi hak ediyor. O tarihten sonra çekilen birçok filme ilham kaynağı olduğunu kimse inkâr edemez. Ve eleştirirken o dönem sinemasının olanaklarını göz önünde bulundurun. Bizim ‘’Gora’’ adlı filmimizde de ‘’Uzay Yolu Macerası’’ izlerini bulabiliriz. Filmin Ay’daki sahneleri tasvir eden çekimleri bir yıldan uzun sürede ve henüz insanoğlu Ay’a ayak basmadan önce tamamlanmıştır. İnsanı hayvandan ayıran şeyin ‘’zeka’’ olduğunu ortaya koyar.
1972 yılı yapımı ‘’Solaris’’ filmini SSCB, ABD yapımı ‘’2001: Uzay Yolu Macerası’’na cevap olarak çekmiştir. Gerçekten iki film de izlenmeli. Biri diğerinden üstündün değildir. Hangisi daha çok ‘’insani’’ diye sorarsak bence ‘’Solaris’’. İkisi de insanoğlunun varoluşunu konu etmiştir. Fakat beni ‘’Solaris’’ (Andrei Tarkovsky) daha fazla etkilemiştir. Belki Edebiyata ve Felsefeye olan ilgimden kaynaklanmaktadır.
Yönetmenin diğer filmleri şöyle:
Katilin Busesi (1955)
Son Darbe (1956)
Lolita (1962)
Spartaküs (1960)
Zafer Yolları (1957)
Gözü Tamamen Kapalı (1999)
Yapay Zekâ (2001)
Dr. Strangelove or: How I Learned to Stop Worrying and Love the Bomb (1964)
Fotoğraf: ’The Shining’ filminden bir kare
YORUMLAR
Sanatını takdir etmek artık ne haddimeyse de, sanatını harbiden takdir ettiğim harbi si(ı)namacılardandır. Hollywood’un yetenekli ender orta saha oyun kurucularından(!) olan Stanley’in son filminde yılan deliğine çomak soktuğu için gazoz bardağına bulaşık makinesi parlatıcısı damlatılarak faili meçhullere karıştırıldığı iddia edilir. Bir rivayete göre son nefesinde zanlı olarak “fakyu” (“vang yu” da olabilir) diye birisinin ismini sayıkladıktan sonra “bize de mi lolo ulan” diyerek dar-ül bekaya irtihal ettiği söylenir.
Saygılar, selamlar
2001 ve Solaris karşılaştırmasını sevdim. Her iki film de büyük bilim kurgu yazarlarının eserlerinden uyarlanmış. Orijinal Clarke öyküsü aydaki monolitin bulunmasıyla bitiyor. Film senaryosu için Clarke ve Kubrick bir araya gelip devamını getiriyorlar. Belki bu yüzden film üç bağımsız parçadan oluşuyor gibi (Monolitin öyküsü, HAL ile çekişme ve Keşif). Son iki bölüm bir anlamda ilk Alien filmine de temel oluşturacak. Tarkovsky ise Lem'in romanına dayanıyor, çekim aşamasında tıpkı Kubrick gibi yazarla işbirliği yapıyor. Lem'in farkı, sonunda ortaya çıkan filmden hoşnut olmaması.
2001, final sahnesi dışında fazla soru sordurmayan bir film. Öte yandan Tarkovsky'in Solaris'i yorumlara çok daha açık.
Gayet derli toplu bir anlatım olmuş. Belki Kubrick'in 2001 den önce çektiği Dr. Strangelove da anılsaydı, ya da en azından listede verilseydi daha iyi olurdu. Saygılarımla.
ccelayir
Teşekkür ederim güzel yorumunuz için.