- 1328 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
Gece Yarısı Sayıklamaları
Karanlık koluma girdiğinde biliyordum geceyle randevum olduğunu…
Elbiseler de çıplaktır, giyilmezse;
Yalnızdır!
Sen yanımda olmayınca, o çıplak elbise gibi hissediyorum kendimi, yokluğun hep çıplaklığıma denk geliyor bu yüzden karanlıkları tercih ediyorum. Yoksa ruhuma açıklayamam bu durumu…
Alt katlara gelince başıma hep kötü şeyler gelecek gibi olur, sanki dünya başıma yıkılacak gibi hissederim. O koca binanın büyüklüğünden bile daha büyük bir his yerleşir içime, beni daraltır ve boğar.
Başıma gerçekten yıkılır, dünyanın karanlığı, benim kararsızlığım, nefes alamam. Bu benim kararımdır!
Gökyüzünü seviyorum ben;
Çünkü mavi
Çünkü aydınlık
Çünkü havadar…
Gece; seninle hiç gece gibi değildi
Yokluğun karanlıktı
Sessizce konuştum
Kimse anlamadı
Seni özleyince hep içimden konuşurum ben, biliyorum kimse anlamıyor ama sen duyuyorsun…
Dudağımdan bir türlü dökülemeyen kelimeleri yiyeceğim diye dudaklarımı yedim. Görünmez bir şeyler geziniyordu dudaklarımda, yakalayabilirim zannettim, oysa onlar içimi şişirmeye devam ediyordu. Büyüyordu, beni geçiyordu.
Ellerim; ellerini aniden çekmenin şokunu yaşıyordu ve atlatılmaz bir şeydi bu, anlatılamayacak kadar. Giderken çektiğinde ellerini, o kadar sıkı tutmuştum ki, avuçlarıma geçen tırnaklarımı bile fark edememiştim, önemli de değildi, elime batan tırnaklarım, kırılmaları da önemli değildi… Önemli olan ellerim bu kadar acı çekerken, ellerinin yanımda olmayışıydı.
Herkesin seni nasıl bir dünyanın içinde gördüğü ya da hangi şehirde gördükleri mühim değildi, ben seni hep benim yanımda görüyordum. Burada benimle yaşıyordun, ellerin benim ellerimdi. Gözlerinin rengiyle tarayabiliyordum diğer tüm renkleri, bu renksizlikte her şey daha renkliydi.
Geceden kalma ay yandı, ay karardı, ayı her gün saklıyorlar, bilseler onun eziyetini, gece yüklenen sızılarını. Ama susmak zorundaydık, böyle karanlıkken ortalık, pek tekin değildi konuşmak bu yüzden aklı başındaydı haykırışlarımın, kimsenin duyamayacağı kadar uzaklardaydı.
Beni duymayı ihmal etmesin kulakların
Gözlerin ihmal etse de görmeyi
Bu güzel bir ihtimal…
Gözlerimin ıslaklığını görmeme ihtimali sevindirici, geçtiğim tüm sokaklar kısılıyor gözlerimde ya da gözlerim kısıldıkça küçülüyor sokaklar. Gündüz soğukta kalan ciğerim geceleri suçlanıyor, cezası öksürmek ve uykusuz kalmak. Sabah hiçbir şey olmamış gibi güne başlıyorum. Hiçbir şey olmadı. İyi bir şey olmayınca siliyorum geceyi. Olmadığın geceler hep silikti. Yalnızlığın sesi yoktu, sesi olmayan bir şey ne kadar hissettirebilir varlığını? Bu yüzden en çok sesini özlüyorum karanlıkta. “Görmesem de olur” diye çocukça bir yalan söylüyorum, yeni güzel yalanlar eklemek istiyorum. Yokluğuna yalan uyduramıyorum.
Yüreğimin tam ortasına oturuyor yokluğun, kaldıramıyorum. Bu yüzden vuruluyorum her gece sabaha karşı. Yüzüm somurtkanlaşıyor, az önce kemirdiğim dudaklarım büzülüyor. Sebepsiz yere kırılmam hiç, özensiz kelimelere özenmem, sendeki en gizli özneyim ben. Öznenim.
Yokluğun tam ortasına düştüm, göğsümü daraltan bu karanlık en alt tabaka tam bu zamana denk geldi. Kendimi unutuyorum, beni bulana dek hatırlamayacağım.
Her akşam kim boyuyor bizi karanlığa, kim itiyor arkamızdan? Baharda değil, her mevsim duyuyorum kuşların kanat çırpışlarını ve çırpınıyorum, gökyüzüne gitmek için. Aşağısı karanlık ve dar, nefes darlığı, yürek boşluğu, gökkuşağı da yok, tüm karanlıkları kapatmaya uğraştıkça daha da kararıyor gün. Uçurtmalar hala sessiz ve yalnız. Tutunacak bir el arıyor, küçük bir el. Belki o zaman biraz daha aydınlanır gökyüzü, burası mavi dolar biraz. Burnumuza bahar gelir, çiçekler mevsiminde açar belki bu sefer.
Deli bakışlarım, susmuşken, karanlıkta gözlerin ne renkse o renkti benim gözlerimin değebildiği her yer. Biraz daha mavi çal, biraz daha gökyüzü, susalım istersen, oysa en çok sesinin rengini beğenirdim, rengini bırak, sesini al. Ben sesin için gökyüzünden oluyorum. Kuşları görmek istiyorsan biraz daha maviye boya gökyüzünü. Karanlıkta kuşlar uçamaz çünkü. Karanlıkta gidilmez, illa gideceksen yıldızlara git, ben bulurum seni sesinin renginden.
Gece sayıklamalarım da olmasa duyamazsın beni. Sayıklamalarım bir tek sana duyulur, gündüzleri normal insanlarla, normal şeyler konuşuyorum ama geceleri, sesim titriyor. Dünya küçülüyor sanki ciğerimden sesler geliyor, kalbim daha bir hızlı. Yüzümün küçüklüğüne aldırmadan, büyük yaşlar yuvarlanıyor yanaklarıma, büyük taşlar gibi…
Toparlanmadan gidilmez.
Maviye boya gökyüzünü
Kuşlarla randevumuz var
Uçurtmalardan ev yapacağız daha
Korkmadığımız gecelerde olacak elbet
Tüm yazıyı hüzne boya, sonunda da iki umutlu cümle. Bize yeter bu kadarı…
Yirmi Beş Ocak İki Bin On Dört
Nevin Akbulut
YORUMLAR
Ortalama arabesk kültürüyle harmanlanmış ezber okuma-yazmaların "edebiyat" diye ortayerde durduğu bir ülkede duyguların diyalektiğini deniyor Yazar. Değiştirmekse sanat; doğadan hazır alınanı; bu yazılarda hep bu yapılıyor. Şiire kaçmak, romantizme düşmek ve ikisini de aklın, tutarlılığın dizginleriyle denetlemek. Tekdüzeliğe bir zenginlik olarak serpiştirilmiş tespitlerini okuduk.
Şu soruyla ayrılayım: Bir nesir; nasıl gizlenmiş bir şiir olabilir?
Çok saygımla.
Kıpkırmızı
Ya da siz şiirin içinde böyle nesir görmek istediğiniz içindir. Görüyorsunuz da...
Özenle okuduğunuz çok belli,
çok teşekkürlerimle,
Selamlar,
seni okuyunca genelde aynı his.. kendimi dinliyormuş gibi oluyorum.. o incelikler, ayrıntılar, hani kendimize söyleyemediğimiz niceleri... "Babama" serisi dışında bu yazıda da bunu hissettim. bu defa alıntı yapmayacağım ama özellikle bazı cümleler "hayret ya, bu kadar da olmaz" dedirten cinstendi..
ama ilk defa ağlamadan okudum seni :)
okumak güzel bu yazarı.
Kıpkırmızı
Küsme de :)
Canımsın, teşekkür ediyorum :)