- 754 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Toprak Kokusu
Görünmediğini düşünen biri gibi çıplak kalsam birkaç dakika… Seyreden olarak var olmanın tanrısallığında bir parça yükselsem olduğum yerden… Küçültsem her şeyi, elime alıp evirip çevirecek kadar…
Mesela sokaktaki ağacı alsam elime… Fiziksel olarak yerinde durmaya devam etse de ben yine de oturduğum yerden dokunabilsem sert yüzeyine… Dokundukça birleşsem onunla… Kök salsam…
Aysel Hanım karşı komşuyla konuşuyor yine. Geçende bana balkonu yıkarken biraz dikkatli olmamı, suyun karşı evin çamaşırlarına sıçradığını söylerkenki tondan çok uzaktaki sesiyle tamamen onayladığı biriyle konuşuyor olduğunu söylüyor bana. Tabii o farkında değil bu durumun. Benim kulak kesilip sesindeki anlamı çözmeye çalıştığıma dair en küçük bir fikri bile yok. İyi bir komşu nasıl olmalı, anlamak için Aysel Hanım’ın sesine kulak vermeli.
Görünmez olmaktan söz ederken nerden yolum iyi komşu olmaya düştü, anlamak mümkün değil! Mantıken düşmemesi gerekirdi ama Aysel Hanım hiç girmeye niyetim olmayan o sokağa aldı zorla götürdü beni.
İmdadıma radyo yetişti neyse ki. Müzik de sevmem pek ya… Duygularımı kamçılayan her şey gibi ondan da kaçarım fellik fellik. Ama Aysel Hanım’ın sesinden kurtulabilmek için şu anda bulabildiğim tek sığınak da müzik… Bir türkü çalıyor neyse ki. Türkülerdeki toprak kokusu diğer müziklerin yarattığı trans halini engelleyip insanı bu anda tutmayı sağlıyor. Bir duyguya tutunup, ‘şarkının içindeki’ sen olmuyorsun bir anda. O toprak kokusu sana, anlatılanın sen olmadığını her an hatırlatıyor çünkü.
Ama bu kez öyle olmadı maalesef. Çünkü en son bir türkü dinlediğim anla şimdinin arasına toprakla haşır neşir bir adam girdi. Bağlama bile çalıyor hatta. Bana ailesinden söz ediyordu son buluşmalarımızdan birinde. “Bu kadar zaman bana baktılar. Şimdi sıra bende…” dediğinde o zamana kadar üzerinde durmadığımız kültürel farklılıklar görmezden gelemeyeceğimiz kadar görünür oldu birden. Türkü dinlerkenki gibi hissettim kendimi aynen. Anlatılan dünyadan çok uzakta…
İtirazımın nafile olduğunu bilsem de yine de içimdekileri bir bir söyledim ona: “Tabii bakacaklar sana, bu onların görevi…” dedim. “Bir ömür boyu bu yüzden onların kölesi olmak zorunda değilsin!”
Sanırım o da benim sevdiğim şarkıları dinlerkenki gibi hissediyordu o anda kendini. Şarkıda anlatılan duygunun içine girmesini önleyen, topraktan çok uzak o kokuyu duyar gibi anlamsız gözlerle baktı bana birkaç saniye. Karşılık vermeye bile gerek görmedi söylediklerime… Çünkü ne derse desin anlamayacağımı biliyordu.
İşte bu yüzden penceremin önündeki ağaca dokunmaya çalışıyorum şimdi, oturduğum yerden. Niyetim onunla bir olup toprağa kök salmak… Toprak kokusunu o zaman gerçekten duyarım belki, diye istiyorum bunu. O gün bana anlattıklarına o şekilde tepki göstererek onu kendisi yapan değerlere ne oranda saldırmış oldum, bir şeyin ya da birinin yakınında olmak ille de onu görmek midir… ve en önemlisi de bu mesafeden onu daha iyi görebilir miyim; anlamak için…