- 882 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Uzaklardaki Kendime
Uzaklar hiç bu kadar yakından hissedilmemişti...
Uzaklar anlatılmaz, çünkü tam tamına tüm her şeyi kaplayan tek, upuzun bir yalnızlıktır bu. Ama yarımlık güzel anlatılır, yarım yamalaktır, öyle büyük cümleler kurmaya da gerek yoktur.
Cici kız olamadım hiç, küçüklüğümden beri ailemin tüm çabası bunaydı. Ama olmadı, olamadım. Kötü kız da olmadım. İyi olabilmek adına kullandım tüm gücümü, buna göre iyi ve güçsüzdüm. İstediğim olmuştu, herkes beni iyi kız diye anıyorlardı. Güzel ya da çirkin değil, yalnızca “iyi kız”.
Bazen öyle olur, çevremiz hatta kendimiz ne istersek isteyelim, olmaz istediklerimiz. Kaderdir bu ya da yazı. Ama tüm hayatımıza yapışan gizli bir el, güç, bu sessizlikte çığlık gibi emreder bize yapacaklarımızı, karşı koyamayız. Elimizde değildir.
Hele bir de inançları varsa hiç değişemez insan. İçindeki o saf duyguya teslim oluyor, her şey yanlış sanki bir tek o doğru geliyor.
Babamın düştüğü yerde durdum
Yürüyemedim
Ama büyüdüm...
***
Uzaktan baktım kendime, uzaktan bakmasam bu kadar iyi göremezdim, bilemezdim. Büyüyüşümü seyrettim, uzaklarda bir şeyin belirip büyümesi gibiydi. Uzaklaşmasam, farkında olamazdım, doğa bilimiyle çok ilgilenmiyordum. Beton yığınıydı burası ve kısıtlanıyordu insan. Büyürken, küçülmeye çalışıyorduk biraz, görebiliyordum küçüldüğümü. Taşlaşmış yüreklerin içinde yumuşa kalmak ne zordur, kısıtlanır, hep eksik hisseder insan kendini. Ama yaradılışında vardır yumuşak olmak. Bazı harfleri ziyan ediyorlardı hiç acımadan, kelimeler eksik kalıyordu, eksildikçe batıyordu sivri uçları. Acıyordu, hepimiz acıyorduk. Kimimiz bağırarak, sinirlenerek gösteriyordu acısını, kimisi de ağlayarak. Bazılarımızsa buna alışmış gibi susuyordu, susmayı öğrenmek akıllıcaydı. Susabilmek de büyük beceriydi.
Kimsenin ulaşamadığı bir yer var içimizde, dokunulmaz. Odaların en kırmızısı, en güzeli ama en yalnızı, kimseye hesap vermediğimiz bir yer. Gizli bir köşe… Çok ağladım hep o köşede, doğru ağladım, yanlış cümlelere doğru aktı gözyaşlarım, ebruli.
Bir yarımı erkek yapmak istedim, biraz erkekçe ağlamak istedim. Yumuşaktı ellerim, daha çok kadındım. Masamda hep o solan gül vardı, renginin ne olduğu belli değildi. Rengi kaçmıştı, zaman geçmişti. Ama bazı şeyler aynıydı, yarımdım. Diğer yanımı sana verdiğimden beri, eksik kalacaktım.
Kendime uzaktan baktığımdan beri, bir arada yaşayamıyordum artık, geçinemiyordum kendimle, kimseye yaklaşamıyordum. Tamamlanmamış birisi nereye sığabilirdi, kimle yaşayabilirdi? Yaşayamıyordum. Diğer yanım olmadığı için de aldığım her nefes boşuna gidiyordu, nefes almak bile yaşlandırıyordu. Bir yanım yoktu, yoktum. Bir elim daha olsaydı, geleceğimi görebilirdim ellerimden. Tek elim sendeydi. Tamamlamaya çalıştığın her şey biraz müptelalık yaratır insanda, bende de öyle oldu. Sanki bir nefes daha alsam her şey düzelecekti, her defasında yanılıyordum ama vazgeçmiyordum. Yine aynı inanç ve inatla o son nefesi almaya çalışıyordum. Yine boşluk, yalnızlıktan beter bir şeydi bu.
Yokluğunu hissetmediğin şeyin
Varlığına da katlanamazsın!
Yarım aklımın yetmediği bir şeydi bu, kendime nasıl hala katlanabiliyordum. Aklımın yarısı sendeydi, belki de bu yüzden çözemiyordum bu karışıklığı… Artık daha az düşünüyor, daha çok şikayet ediyorum ve oldukça üşeniyorum. İçimde nedensiz bir sıkıntı var bu da beni çok sıkıyor. Aldırmıyorum, aldırsam da değişen bir şey olmayacağını görebiliyorum. Her şeyi öylesine olduğu gibi bırakmak en mantıklısı sanırım. Sanırım değil, aslında biliyorum, öyle. Ancak o zaman huzura ulaşabiliyor insan.
Dünya döndükçe masumiyet kalmıyor, bitiyor, kirleniyor masum olan her şey. Dünyanın dönmesiyle mi alakalı bu yoksa zamanın geçmesiyle mi? Zaman geçtikçe aynı kalan şeyler var, değişmeyen bir şey buldu mu onu bırakmamak gerek, masumluk budur belki de… Bir araya getirebilsem kendimi, alıp götürmek isterdim o baktığım uzaklara. Yakıcı burası ama üşüyorum, eksik olan her şey üşür, zamanla donar. Gün ışığından korkuyorum kuduz köpekler gibi, kaçıyorum bulduğum ilk karanlık ve kirli odaya kapatıyorum yarımı, yaralarım en çok günışığında çoğalıyor. Acılarım da… Saklıyorum, her şeyi saklamak istiyorum dünya içime sığacak gibi geliyor, yanıldığımın farkındayım, benim içim bile içime sığmıyor.
Her gece bir yıldız kayarken beynimden, ilahi bir işaret değil bu, hücrelerim ölüyor, uzaktan görüyorum, uzaktan bakabilen herkes daha net görebilir bazı şeyleri. Tüm yıldızlara karşı yalnızım, savaşacak bile kimse yok, kendimden başka. Gündüzün koynunda aydınlığın ışıldattığı sabahlara düşmanım biraz da… Layık olmadığımı düşünüyorum sabahlara, karanlık benim ve uzaklıklar bana ait.
Biraz daha geç gel, kendime ölmek için daha tecrübeli, yeni bahaneler üreteyim. Başarılı olurum belki bu sefer. Geciktim, geciken her şey tatlılaşır ama bu sefer tatlı olmadı. Acı bir gecikmeydi bu, soluksuz upuzun bir günün ardında uyumayı beklerken uyumamak gibiydi, sırtıma her şey batıyordu, gündüz niyetine giydiğim elbise bile. Artık yumuşa ve tatlı bir şey kalmadı, yeni kelimeler bulmaktan başka çarem yok ve bağlayan bir şey de yok beni artık bu karanlığa. Gerçekler parlak ve pembe hediye paketiyle sunulmuyor hiç bize. Biz hediye aldığımıza inandırıyoruz kendimizi her defasında.
Ne kadar da doğruyuz, düz yolda yürürken, nasıl da yalanlar söylüyoruz uzaklardaki kendimize.
Hiçbir yere sığmayan koca ruhum küçücük bedene sığacak mıydı? Sığsa bir terslik olurdu muhakkak, bu yüzden uzaklar en düz gidilen yol, en doğrusu. Küçücük yere sığmaya çalışmaktansa gitmeli, asfalta saçılan beynin ardından bile bakmadan, bir çırpıda ezip de gitmeli. Ne kadar yerdeyse beden, o kadar yükselmeli, uzaklar yükseklikten başlıyor, kendime tepeden bakıyorum. Uzaklıklar yükseliyor, alçalıyoruz.
Diğer yarımdan başka bir şey yapacağım. Birleşmeyecek bir yarım var artık, işe yaramaz, haylaz. Herkes eksilmek için hazır biraz. Çünkü gideceğim. Karanlık sokaklarda yanlış cümleler kurmak için doğru kelimeler yeterlidir. Neyin yanlış olduğu anlaşılmaz.
Dosdoğru bir yarımlık bu, fazlasıyla eksiklik hissediyorum. Kendim uzaklarda, bir gece yeter kaybolmak için ve bir mum yanığı yeter ısınmak için. Eksikleri tamamlamak için bir ben yetmez, yarımlarımı toplasam bir ben etmez.
Uzaklık değildi bu, uzaklar anlatılmaz çünkü. Yarımlıktı.
İçtiğim tamamdı, bu eksiklikle tamamdım.
Yirmi Bir Ocak İki Bin On Dört 17 30
Nevin Akbulut
YORUMLAR
Ruhuyla bedeniyle bir bütün ve hoşnutluk içinde yaşayabilen insan sayısı bence oldukça az olmalı.Var oluş ve devamındaki varlığın barış antlaşmasını imzalak gibi bir yerde.Yaşadıkça sırrına vakıf olunamayacak bir giz belkide tam da bulduğumuzu zannettiğimiz zaman aslında yine bulmadığımız gerçeğinin tokat gibi yüzümüze vurulması.Hep bizden uzağa düşen bir yanımız var.O yanıma seslendim bende yazılanlarla...
Kıpkırmızı
Sevgilerimle,