Geçmişten İzlenimler 2-10
Bugün cumartesi. Tatilin ilk günü. Neş’e ile yatağımdan kalktım; elimi, yüzümü adeta buzlu su ile yıkadım ve işte o zaman uyandım. Pencereye doğru yöneldim ve gördüm; etrafı bembeyaz örtü kaplamış ve o örtü dokunulmamış, ellenmemiş tüm doğallığı ile duruyor, aşk ile beni yanına çağırıyordu. Ellerim ve yüzüm o anda ateş atmıştı. Heyecanlanıyor ve şaşırıyordum: Annemi, ardından da babamı sanki kırmızı kar yağmışçasına uyandırıyordum: “Kalkın, kalkın dışarıya bakın çabukkk!”
Mütemadiyen böyle kalmalıydı bu örtü. Dışarıya çıkılmamalı, ayak basılmamalıydı. Uzaktan seyredilmeli, saatlerce, bıkmadan, usanmadan izlenmeliydi. “Sükûnet içerisinde seyretmeli, seyir bitince sükûnet aşk’a dönmeli!” dedim sonradan kendi kendime. Kahvaltımı yaptım. Artık içim de ısınmıştı. Eldivenlerimi, atkımı aldığım gibi, kendimi, uçsuz bucaksız beyaz örtünün zerresine attım.
Bugün gökyüzü de memnundu; uçsuz bucaksız beyaz örtüyü seyre dalmış, daldıkça gözünden beyaz gözyaşı akmış. Akmış akmasına lakin, akşam olmuş sevinç gözyaşları hüzün olmuştu. Zira heybetli bakışı kör olmuş esefle kararmıştı.
Gülerek yapılan nadir savaşlardanmış kartopu savaşı. Ellerini, ayaklarını, burnunu hissetmediğin, lakin heyecanı tüm uzuvlarında hissettiğin sımsıcak bir savaşmış…
Bugün nehir buz tutmuştu. Akmıyordu. Ne zaman akar?, ne zaman şelaleyi görürdüm? Bilmiyordum. Şunu biliyordum; Örtü doğaya serildiğinde ve bizler örtüyü tüm zerresine kadar kırıştırmadığımızda, şelale de görünmeyecekti!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.