- 895 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Gerçekte Nedir Şu Mülaane
Mülaane, karşılıklı lanetleşme anlamına gelmektedir. Lanet, lian, mülaane aynı kökten türemiş sözcüklerdir. İslam hukukunda bazı meselelerinin çözümü için başvurulan bir yöntemdir. Daha çok bir iddianın veya savunmanın somut delillerle ispat edilemediği hallerde söz konusudur. Kur’an ayeti de zina halinin tespitine yönelik olarak indirilmiştir. Zira zina suçu gizli yapılan bir eylem olduğundan maddi delillerle ispat edilmesi kolay değildir. Lian islam hukukunda kesin delil kabul edilir. Ancak bunu için bir takım şartların oluşturulması gerekir. O şartları şu şekilde özetlemek mümkündür.
1. Tarafların karşılıklı mütabakatı: Mülaane için en önemli husus, tarafların iddia ve savunmaları için bu yönteme başvuracakları yönünde anlaşmış olması gerekir. Bu anlaşmanın sağlanamaması halinde hakim de mülaaneye karar verebilir. Karşılıklı anlaşma veya hakim kararı olmadan mülaane yöntemine başvurabilmek mümkün değildir. Zira mülaane sözcük yapısı olarak ta karşılıklı olma anlamını içermektedir. Ancak buna rağmen yalnızca bir tarafın bu yola başvurmak istemesi ancak ’yemin’ şeklinde değerlendirilebilir.
2. Taraflardan her biri mülaaneyi kendisine yönelik olarak yapar: Mülaanede taraflardan her biri yalnızca kendisine yönelik olan kısım için söz alır. Karşılıklı iki taraf bir araya geldikten sonra, önce iddiayı ortaya atan, iddiasının asılsız olması halinde Allah’ın lanetini kabul ettiğini yüksek sesle ve açıkça ifade eder. Bunun üzerine savunma tarafında olan kişi söz alarak ortaya atılan iddianın haklı olması halinde Allah’ın lanetini kabul eder. İddia sahibinin kullanmış olduğu sözcüklerin aynısını yüksek sesle ve açıkça beyan eder. Mülaane deliline karar verilmesinden sonra, bundan kaçınan haksız kabul edilir ve cezalandırılır.
3. Mülaanede kullanılacak sözcükler, usulen manevi değerlere yönelik yapılır. Ayette geçtiği üzere mülaanede Allah’ın laneti zikredilir. Dünyaya ait varlıklardan olan aile bireyleri ile mal varlığının ortaya konulması halinde mülaaneden değil ancak bir bedduadan söz edilebilir. (Evim barkım yıkılsın, yerime yurduma ateş düşsün vb. gibi) Bunun tersi şekilde yapılan ve karşı tarafa yönelik dünyevi varlıklar esas alınarak sarfedilen sözcükler (evin barkın yıkılsın, yerine yurduna ateş düşsün vb. gibi) usule aykırı olduğu için mülaane şartlarını taşımaz ve yalnızca beddua olarak kabul edilebilir. Zira ifade etmiş olduğumuz üzere, taraflardan birinin kendisine yönelik olarak değil, karşı tarafı esas alacak şekilde söz alması ve maddi değerlere yönelik sözler sarf etmesi mülaanenin usulune aykırıdır.
4. Mülaane için söylenen kelimeler her iki taraf için aynı ağırlıkta olmalı: Bir an için usule aykırı olarak, mülaane adı altında taraflardan birinin diğerinin yokluğunda, haklılığının ispatına yönelik sözler sarfetmesi halinde, kendisi hakkında söylemiş olduğu sözcükler, karşı taraf için de aynı ağırlıkta değilse, fazladan söylemiş olduğu sözcükler bir kez daha beddua olarak kabul edilir. Mesela iddia eden, benim haksız olmam halinde Allah’ın laneti üzerime olsun ama sen haksız isen, Allahın laneti üzerine olsun, İki gözün önüne aksın, yerin yurdun yıkılsın, evine ateş düşsün demesi halinde, ’Allah’ın laneti üzerine olsun’ dışında kullanılan sözcükler bir kez daha beddua şeklinde değerlendirilir.
Özetle Mülaane’den söz edilebilmesi için;
- İki tarafın karşılılıklı rızası veya hakim kararı olmalı,
- İki tarafın yüzyüze hazır olduğu bir mecliste yapılmalıdır
- Taraflardan her bir karşı tarafı lanetleyecek şekilde değil, yalnızca kendi payına düşen laneti yapmakla yetinir.
- Lanet, islam hukukuna uygun olarak dünyevi değerlere yönelik değil, manevi değerler esas alınarak yapılır.
- Mülaanede kullanılan sözcükler her iki taraf için eşit ağırlıkta olmalıdır. Fazladan söylenen sözler beddua olarak kabul edilir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.