- 721 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
EMPATİ DEDİĞİMİZ DE BİR YERE KADAR...
Altı harften oluşan ne kadar da yalın bir kelime gibi durmakta, verdiği ilk intiba itibariyle…
Kullanımı oldukça revaçta ve anlamı çoğunluk tarafından bilinen, çok sık telaffuz ettiğimiz, içine dünyaları sığdıran bir sözcük kısaca. Öyle ki; bazen şakası bile yapılır, sempati kelimesini çağrıştırmasından dolayı. Lakin içeriği kullanımına nazaran çok daha kapsamlı ve oldukça da yoğun duygular içermekte.
Hayatta öyle durumlara maruz kalabilmekteyiz ki, ‘’empati’’ sözcüğü bile yetersiz kalabilmekte, hissedilen duygulara tercüman olma açısından… Evlat sevgisi gibi ya da verdiğimiz kayıpların bizde yarattığı olumsuz ruh haline ilişkin olarak. Öyle ki; acısı kor gibi yakar sevdiklerimizin kaybı ya da bir annenin evlat acısı. Belki de geçirilmekte olan zorlu bir hastalık süreci… Diğer taraftan, maddi açıdan dişimizi tırnağımıza takıp edindiğimiz mallarımızın, gerek menkul gerekse gayrimenkul anlamda, bir anda elimizden kayıp gitmesi gibi: Belki bir borçlanma ya da ipotek neticesinde, hatta daha da kötüsü doğal afet sonucu kaybetmemizle doğru orantılı olarak vuku bulabilmekte.
Doğum esnasında bebeği uğruna canından olan bir annenin yarattığı yıkıma ne demeli… Bunu yaşamadan nasıl bilebiliriz ki. Hele ki, dünyaya gözlerini açtığı an itibariyle annesini yitiren o çocuğun ilerleyen yaşlarında ruhunda meydana gelen tahribata ne demeli. Kim bilir nasıl bir acı hissediyordur her yaş gününde yaşamış olduğu o kayıp neticesinde.
Ağır depresyon geçirmekte olan problem sahibi bir hastaya öğüt vermek ne de kolay gelir bizlere:’’Ben yerinde olsam günümü gün eder, dışarı çıkıp hayatımı yaşarım. Düşünme bunları. Geçmişine bir sünger çek.’’
Daha nice psikolojik travma buna örnek teşkil eder. Dışarıdan çok farklı bir görünüm sergileyen uç vakalarda durum ise çok daha vahim: Şizofren gibi, paranoya gibi. Ayrıca sayısız psikosomatik rahatsızlık da oldukça sıkıntı yaratabilmekte.
Böylesi tablolarda empati dediğimiz duygu yoğunluğu oldukça pasif bir etkileşim arz etmektedir. Problem sahibine istediğiniz kadar ılımlı yaklaşın ya da istediğiniz kadar dil dökün, bir noktadan sonra yaklaşımlarınızın işe yaramadığını görmek oldukça olası. Kısaca empati her zaman için mümkün olmamakta.
Yoğun ve ağır tempodan muzdarip akademisyenler ya da sınav yükünün altında ezilen öğrenciler hatta iş hacminin yoğunluğundan dolayı zorlanan meslek sahipleri rahatlıkla sürmenaj yaşayabilmekteyken bunun rahatlıkla giderilebilecek bir rahatsızlık olduğunu savunmak o kadar da kolay olmasa gerek.
Etkin bir örnek daha vermek gerekirse; panik atak hastalarının durumu da ağır bir tablo sergileyebilmekte. Sorunu yaşayan kişinin duygu devinim rahatsızlığı oldukça tepki görebilmekte ve ne yazık ki bu sorunun varlığından bihaber kişiler tarafından hem de. Yaşanan atak ölüm korkusuyla öylesine paralel bir seyir izlemekte ki; panik atak geçiren kişi ölümü, ölüm korkusunu sayısız kere yaşayabilir ve bunu izahatı da ne yazık ki yok tıbbi yaklaşımlar haricinde. Psikoterapi ya da ilaç kullanımı sayesinde ataklarda gerileme kaydetmek çok olası ama daha önce de belirttiğimiz gibi bu tip durumlarda empati kurmak neredeyse imkansız ya da bir yere kadar. En azından konunun uzmanı bu duruma vakıf olabilir.
Örnekleri çoğaltmak elimizde. Hani çok kullandığımız bir atasözünü de anmadan geçemeyeceğim, gerçi çok basit bir örnek ama oldukça yalın ve anlaşılabilir düzeyde izah ediyor durumu: ‘’Açın halinden tok anlamaz.’’
Karşımızda kim olursa olsun empati kurmak bir başlangıç noktası ama geliştirilmesi gereken ve zorlayıcı bir durum hele ki duruma tam anlamıyla vakıf değilseniz. Zihnimizi, duygularımızı mümkün mertebe devreye sokup, elimizden geldiği kadar karşımızdakine nasıl davranmamız gerektiğini duyumsamalıyız. Belki gündelik hayatta yaşanan sıradan olaylar ya da kişisel tutumlar için empati olgusunu rahatlıkla devreye sokabiliriz. Ama ne yazık ki; uç vakalarda olaya ve duruma yüzde yüz vakıf olmak imkânsız olmasa bile oldukça zor.
Bu açıdan da gerekli durumlarda problem sahibi bireyin yapması gereken temel davranış değişiklikleri var: Kişisel gelişim, zihinsel ve fiziksel aktivitelerin arttırılması, verimli ve olumlu, nitelikli vakit geçirebileceği ortamlar gibi. Ve tabii ki de gerekli olduğu takdirde alınması gereken profesyonel yardım gibi.
Evet, dilimize pelesenk olmuş bir kelime, yazının başından beri anlatmaya çalıştığım ama içeriği o denli dolu ve kapsamlı ki…
İnsan yaşadığını bilir ve bazen anlaşılmak o kadar da kolay olamamakta. Hatta bir noktadan sonra pek mümkün de değil üstelik. Bu açıdan da problemi doğru ve net bir şekilde anlayıp, ona göre planlı ve programlı bir yaklaşım sergilenmeli. Ayrıca konu ile ilgili geniş kapsamlı bir araştırma yapıp, hem kendimizi hem de karşımızdakini yeteri kadar bilgilendirip, aydınlatabiliriz de.
İlk etapta durum ana hatlarıyla ele alınıp, irdelenmeli, bilinçlenmeli ve bilinçlendirmeliyiz.
Günümüz toplumlarında ve milenyum çağı diye adlandırdığımız günümüzde artık problemler de çağa ayak uydururcasına oldukça komplike bir hal aldı. Unutulmaması gereken bir diğer önemli nokta ise; detayların ayrıntılarda gizli olması. Bu yüzden de gözden kaçan en ufak bir detay bile çözümleyici olabilmekte.
YORUMLAR
Gülüm Çamlısoy
Eksik olmayın, yürekten teşekkür ederim Sevgili Neşe Hanım. Var olun.
Sevgilerimle, sonsuz selamlar...
Şu sıralar bakıyorum da genci yaşlısı, hatta neredeyse okula giden çocuklar bile saçlarını boyatmaya başladılar Sevgili Yazarım...
Dayanamayıp soruyorum; saçlarım beyazladı cevabıyla karşılaşıyorum.
Hayırdır İnşallah...! Bu yaşta saç beyazlaması tuhaf değil mi diye sorum kendime? Tuhaf tabi ki.
O halde bunda bir gariplik var.
Hadi geçim zorluğu çekenleri anladım, sabahın köründe kalkıp işe gidip evine ekmek parası getirenlere diyeceğim yok.
Ya diğerlerine ne demeli?
Ekmek elden su gölden, elinde son model cep tel. Bütün gün msj. çek dur. Bu gençlere ne demeli? Acaba öğle saati hangi hamburgerciye gitmeye karar veremedikleri için mi bu saçlar beyazlıyor diye düşünesi geliyor insanın yalan yok...
Sonra duraklıyorum:
Hiç bir şey boş yere eskimeyeceğini hissettim.
Kısa bir süre takibe alıyorum o gençlerden birini ve elindeki telefonuna gelecek herhangi bir sesle konuşmasını bekliyorum.
-Bu kaçıncı iş başvurusu Ali. Annem üzülmesin diye işe aldılar dedim. Ya bu kadar oku, malzeme taşıtsınlar iyi mi? Ben o adamın ruhunu okuyorum Ali, adım gibi eminim ki, yakında bana çöpleri de toplatır üç kuruş için. Annemin üzülmeyeceğini bilsem var ya Ali...
Çeker gider/di buralardan
Gülüm Çamlısoy
Zor, efendim, göründüğünden de çok farklı bir seyir izliyor yaşamlar. Ve ne yazık ki; her şey öylesine farklı ki göründüğünden. En azından, sağ duyusunu yitirmemiş insanların varlığı ile hayat çekilebilir düzeyde, aslında ne denli çekilir düzeyde olduğu da ayrı bir konu.
Sayfamdaki ziyaretiniz ve değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Çok anlamlı bir paylaşım dile getirdiğiniz.
Saygılarımla...