- 543 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Dış Dünyayı İçe Aktarma
Biz olgu ve olayları semboller dünyasının dili ile anlarız. Anlama ve çeviri dünyamız ancak ve ancak sembollerle eşleştirilerek öğrenme ve anlama dünyası olurlar. İç dünyamız bunlarla bir düşünmedir. Tıpkı rakamlar gibi ilim, din ve totem bu bağlamda bir semboller dilidirler. Yine animizm dış dünyayı iç dünyaya aktarıp okuyup değerlendirmenin, öznelliği olmaların bir sembolizm dilidir.
Çekilmiş bir fotoğrafınızı, bir kitabı; bilgisayara nasıl tanıtırsınız? Ya da bunları bilgisayarınıza nasıl aktarırsınız? Elbette ki bu işleri değiştirici dönüştürücü oluşla kodları çözümleyip kodlama yapan aracı aparatlarla yaparsınız? Burada fotoğraf makinalarıyla çekilmiş fotoğraflar ve kitap gibi dökümanlarınız bilgisayarınızın dış çevresidirler.
İnsanların birbiri ile iletişmesi olan konuşma dili, konuşma dilinin alfabeye çevrilmesi; aritmetik olan işlemleri rakam diline çevirmeniz, taklit yapmanız, jest ve mimikler gibi aparattı iletişmelerin hepsi bir semboller dilidirler.
Her semboller, kendi imini, kendi cimini, kendi mimini, kendi işaret şekil ve simge kalıplarını üzerinde taşıyışla bu etkileri bu kalıp imlere çevirirler. Kalıp imler sizin iç dünyanıza geçişerek, iç dünyanızdaki dilinizce okunabilir kodlara çevrilirler. Bu semboldü aparatlar bencilliğinize hitap eden okutmandırlar.
Dil, alfabe, rakamlar, bilim, din, iman, siyaset, üretim gibi semboller dış dünya ile aranızda duran çevirici ve cevrilicidirler. En son sizin bencillikti öznel vücut kimya dilinize de çevrilirler. Bu bağlamda bilgisayar dili, totem aktarım dili, dini ve bilimsel aktarımlı dillerinin hepsi birer, sembolizm dilidirler. İletişmeler bunlara özgü işaret ve semboller üzerinden iç dünyamıza aktarılırlar.
Totem bir transkprisiyon dilidir. Transkripsiyon bir ortamdaki etki ve bilgileri diğer bir ortamın etki ve bilgisine çevirme, dönüştürme işi olan veri aktarma dilidir. Verileri anlaşılır kılmanın çeviri yapıcı kalıp dilidirler. Totem sembolizmi, sosyal ortam bilincini kişi anlamasına çevirişle, ortam bilincini kişiler bilincine çeviren okuma ve anlatmanın söylem dilidirler.
Totem sembolizmi, bir yönü ile gizliyi, bilinmez olanı açığa çıkararak, ortam okumanın söylem sel olan dilidir. Totem, kendisinden öncesinin bilgisi olan aktarımları olan insiye bilgisini sembolize etmenin aktarım dilidir de. Bu insiye, sosyal ortamı ilgilendirdiği kadarla insiye olmuş bir atalar deneyiminin, aktarımı olan bilgidirler.
Oysa dini, imani olan sembolizm aktarımları, sınıfsal oluşuyla hemen her şeyin gizli öğreti ve aktarımı olmanın ilahi bilgisiydi! İnsan düşüncesi ve bilimsel gelişmesinin yavaş olduğu dönemlerde dinlerin her şeyin bilgisi olmaları ve değişmezlik öğretili iddiaları, o günlere yeterli oluyor ve kişisel bilinçten büyük olan, sosyal bilincin öğretisi oluşlarıyla insana büyüleyici geliyordular.
Oysa insanın farklı farklı alandaki bilgi ve deneysel, bilimsel gelişimleri, sosyal gelişmelerin ve sosyal değişmelerin çok çok önüne geçtiler. Bu öne geçiş nedeniyledir ki dinlerin kendilerini her şeyin bilgisi sayma megalomanlığını anlamaları çok zor olmadı. Ama hala bilmezlikler üzerinde müyesserdiler (etkindiler)
İnsanlık, kendi ilerleyen süreçleriyle; dış çevreyi iç dünyalarına aktarma işini, başka semboller üzerinden yapmağa başladılar. İttifakı dönemle birlikte önce iman sembolizmi üzerindeki aktarıcı ve dönüştürücüleri kullandılar. Daha sonrada nesnelliğin, deneysel bilimi olan anlamalarıyla dış nesnelliği kendi iç dünyalarına aktardılar.
Yani erken dönem (ittifak öncesinin) insanlarına dış çevreyi; imani anlamalı dönüştürücülerle ya da bilimsel olanın nesnelce duyuşuyla açıklayıp, anlatamazdınız. Bu tür dış çevre etki ve girişmelerini anlatmanın kalıplarını bu tür aktarıcılarla oluşturamazdınız. Bu dönemler insanın doğayı izlemesi ve doğayı gözlemesi oluşla doğada sağlaşmanın insana kodladığı aktarımların ifade edilmesi, dünyasıydı.
İlerleyen süreçler üreten ilişkiler süreciydi. Üreten ilişkiler ve mülkiyetçi ilişkiler nedeniyle insanın doğayla olan girişmesi bambaşka bir girişmenin ilişkisine dönmüştü. İnsanın doğayla ilişkisi doğayı ve kendisini üreten bir diyalektik üretim ilişkisine dönüşmüştü.
Böylesi üreten diyalektikti ilişkinin iç dünyaya aktarılması da bambaşka olacaktı. Üreten ilişkiler; kendi anlaşılmasını ve kendi görüntü kalıplarını, insan dünyasına aktarma işini hep kendisi oluşturuyordu. Bu olup biten şey yepyeni bir kod çözümlemeydi. Yepyeni bir kodu anlama ve kodu okuyuşla, insan içseline aktarmanın dil kalıplarıydılar.
İnsanlık nesneyi; nesnel oluşuyla; mini minnacık ta olsa; anlamaya başlamıştı. Bu minnacığın dışında olan daha büyük etki oluşla çözümlenemeyen nesnel aktarımlar da vardı. Totemi anlamanın imani anlama ve anlatma oluşuyla bu çözümlenemeyen etkilerde aktarılmaya başlayacaktı.
İmani aktarılmanın iki ana nedeni vardı. Bu nedenlerden birincisi ittifak içinde birçok üreten ilişki çeşitliliği olmasıdır. Bu çeşitlilikler birey insanda (üreten nitelikli emekli insanda) birey insanın mesleki bilincini geliştirirken, mesleği aynı meslek olmayan insanlarda da insanın anlama körlüğünü ortaya koyuyorlardı.
Yine insanların totem mesleği olan üreten ilişkileri, karşı gruba olan insiyesin den ötürü, karşı totem meslekleri insanlarda anlama güçlüğünü yaratıyordular. Böylece her biri farklı totem mesleği diğer mesleklere yabancı olmuştu. Yabancı meslek dillerine insanlar, Fransız kaldılar.
Bu nedenle her biri ayrı mesleki bilgi olan aktarımlar; herkesin anlayacağı bir dil değildi. Anlaşılmaz olan bu kendilik aracı bir imani dil sembolizmi üzerinden ortaya konacaktı.
Pekiyi de o günlerin koşullarında emekleyen bir nesnelce dil olanın nesnelciliğiyle ve yine gelişmekte oluşla tam anlamıyla kullanımda olmayan imani kalıplı dili erken dönem insanlarına aktarıcı oluşla kullandırtamazdınız. Şu halde erken dönem insanlığına dış dünya algıları nasıl aktarılacaktı? Dış dünya etkileri erken dönem insanımıza nasıl yansıyacaktı?
Erken dönem insanımızın iyi kötü ya da az çok oluşla bencillik dediğimiz yaşam kalım süreçlerinin hep içinde oldular. Bu nedenledir ki dış dünya insana, bu bencillik denen duyum ve eğilim eşik kodlayıcıları üzerinde aktarılmaktadır. Bu bencillikler bağlamında, seçme ayıklama kriterlerimiz insanlarda, insan bilinci denen insan öznelliğini de oluşturmaktaydı. İnsanın sosyal hayatları da bu tür bencilce seçilim kurallarına göre yaşantılaşmalarını ortaya koyuyorlardı.
Bencillikti seçilim düzlemine göre bir ağaç “yenen meyve” vermesiyle hemcinsimizin iç dünyasına aktarılıyordu. Ama insanın çevresinde olan içilen su değil de, boğan su; ısınınla ateş değil de, yakan ateş; dere, tepe, kaya, gökyüzü gibi vs. oluşlar insan iç dünyasına nasıl aktarılacaktı?
Yine burada kod çözücü ve aktarıcı olan şey hemcinsimizin kendisi olan öznel duyumuydu. Yani kod çözücü, değiştirici ve dönüştürücü; bu tür dere, tepe, kaya gibi çevre yansımalarının anlam ilişkilerini yine bencillik üzerinde algılayacaktı. İnsan yenen şeyleri, yenme anlam ilişkili duygusuyla algılarken yenmeyen şeylerin anlam ilişkilerini de kurgulayarak duyum algı haline getirecektiler.
Bu çeviri demekti ki insanların kendi bencildi anlama kalıp kodlarına çevirmeleri olan ölçü de, insanın kendisiydi. Bu kurgu anlam ilişkili değiştirici dönüştürücü anlama kalıpları şöyle sembolize ediliyordu. Kendisinden başlayan anlamayla insan, kendi çevresini de, kendisi gibi canlı saydı. Bu kabilden kendi var bulunmasının kendisine olan tüm açıklaması neyse, aynı durum aynı zamanda; derenin de, tepenin de var bulunmasının anlam ilişkisi oluyordu.
Animizm ya da canlıcılıktı mana ilişkisi dediğimiz süreçti bilme, anlama yöntemi; dış dünyayı kendi duygularımız üzerinden sembolize ederek iç dünyamıza aktarma işidir. Animizdi mana ilkesi olan canlıcılık anlayışı dış dünyayı iç dünya diline çevirmenin insan duyuşuna göre çeviri diline kodlanması olmuştu. Canlıcılık insani kodlarla anlama çevrimli, insana göre oluşun kodlayıcı aktarıcılığıydı.
21.12.2013
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.