- 639 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
KALBİN SESİ- 4. BÖLÜM (FİNAL)
Sıkıcı bir sabahtı, fazlasıyla sıkıcı hem de. Zoruna giden onca şeyi paylaşacak kimse olmaması da ayrıca sıkıntı vermekteydi. En yakın arkadaşı, yaz tatili için çoktan terk etmişti şehri. Kısaca dertleşecek kimseler yoktu yanında.
Kapının çalınmasıyla, yüreği yerinden fırlayacak gibi oldu.
‘’Kızım, seni istemeye gelmiyorlar,’’ diye fısıldarken, babasının talimatıyla fırladı yerinden.
Gelenler yılmaz Beylerin ta kendisiydi. Yangından mal kaçırır gibi erkenden teşrif etmişlerdi. Evde esmeye başlayan bayram havası her yeri sarmıştı, somurtuk Zuhal’in haricinde herkesi.
Gelin adayı pek bir süslenmişti. Zaten oldum olası rüküş giyinirdi ama bu gün daha bir rüküştü sanki. Boya küpüne girmişçesine süslenmiş, püslenmiş arz-ı endam etmişti işte. Biraz kilo mu almıştı ne. En nefret ettiği muhabbetti şu hanımların bitmek bilmeyen kilo muhabbetleri. Demeye kalmadı ki…
‘’Zuhal’ciğim, pek bir hoşsun bu gün. Ay vallahi kıskandım seni. Bu ne güzellik böyle.’’ Demesiyle kendine geldi Zuhal. Zoraki bir gülümsemeyle teşekkür etti.
‘’Sen de çok şıksın,’’ deyip çıktı işin içinden.
Bir kere hiç mi hiç doğal değildi sayın aday. Saç boyasının abartılı rengi yüz metre öteden bile belli oluyordu neredeyse. Doğrusu oldum olası sevmezdi yapaylığı Zuhal.
‘’Yok yok, bu kız hiç mi hiç onun tarzı değil,’’ demesine ramak kalmıştı ki, zor tuttu kendini.
Bu sefer de yılmaz Bey’in: ‘’Darısı senin başına Zuhal’ciğim,’’ demesiyle zıpladığı olduğu yerden.
‘’Ben çaylarınızı tazeliyim.’’
Mutfağa gidip, bir anlık da olsa atmosferden uzaklaşmak istemişti. Odadaki ağır parfüm kokusu da çekilir gibi değildi. Parfümü sürmemiş adeta yıkanmıştı müstakbel aday.
Çalan kapı sesi bir kez daha çekip aldı daldığı derin düşüncelerden.
Bu sefer kapıyı açan annesiydi. Onun sesini duyunca tüm kızgınlığı, öfkesi buhar olup gitmişti. Her zamanki asaleti, şıklığı ve şakacı kimliği ile odanın ortasında elini öpüyordu annesinin.
‘’Naber, canım,’’ diye uzandı Zuhal’e. Dostça bir öpücük kondurdu yanağına Zuhal’in.
Gelin adayı süzüm süzüm süzülüyordu gelen misafirlerin yanında.
Bu kıza da ne oluyordu ki böyle… Fazlasıyla gergin, fazlasıyla süslü, fazlasıyla telaşlıydı. Olur ya, adam kaçar maçar da evde kalırım diye mi korkuyordu…
Süreç işlemeye başlamıştı. Tam engizisyon mahkemesiydi odaya hakim olan hava ama sadece Zuhal’in nazarında. İdam sehpası ise çoktan hazırlanmış bekliyordu ortada Zuhal üzerine çıksın diye.
Laf lafı açtı; havadan sudan, işten güçten, akla gelebilecek her türlü gereksiz konudan konuşuyorlardı, evlilik hariç.
Damat adayı sıkılganlığını atmış görünüyordu zaten oldum olası rahat bir insandı. Bir yandan da Zuhal ile has bal ediyordu.Sempatik tavırlarıyla toplayacağı oyu çoktan toplamıştı.
‘’Ben oyumu çoktan kullandım,’’ diye geçirdi içinden Zuhal.
Nasıl da isterdi rolleri değişmek. Hayır, evin kızı mıydı, dış kapının mandalı mı, anlamamış gitmişti. Ara sıra atılan kahkahalar ve sohbet almış başını gidiyordu. Fakat her nasılsa asıl konu henüz gündeme gelmemişti. Amma da ağırdan satıyordu herkes kendini.
Derken, damat adayı ve Zuhal’in babası ani bir hamle ile mutfağa geçtiler. Neler olup bitiyordu, kimse bir anlam vermemişti buna.
Özellikle Yılmaz Beyler oldukça tedirgin olmuşlardı. Tanrım, ne büyük bir saygısızlıktı bu olanlar böyle. Derken tekrar salona döndüler.
Salonda soğuk rüzgârlar esmeye başlamıştı aniden. Üstelik süre gelen sohbet de oldukça sıkıcı bir hal almaya başlamıştı ve ne yazık ki sadede gelen de yoktu henüz. Adeta havada uçuşan balonlar gibiydi konuşulanlar. Bir anda ortamın sessizliğe gömülmesiyle, damat adayı söze girişti:
‘’Ben gerçekten çok üzgünüm ve sanırım sizi hayal kırıklığına uğratacağım ama yanlışın neresinden dönsek kardır,’’ demesiyle herkes olduğu yerde kala kalmıştı.
Yok, bu kesinlikle bir rüyaydı. Ne olmuştu da dengeler değişmişti. Anlaşılır gibi değildi doğrusu.
Yılmaz Beyler her ne kadar bozuntuya vermeseler de inanılmaz sinirli görünüyorlardı, haklı olarak. Aniden cümbür cemaat kalkıp sokak kapısına yöneldiler. Ağızlarından çıkan tek cümle: ‘’Çok kabasınız,’’ olmuştu. Ve bir hoşça kal demeye bile gerek görmeden, çıkıp gittiler.
Tüm yüzleri düşmüştü odadakilerin.
Kaçamak bir bakışla, Zuhal ile gözleri birleşti ve usulca göz kırptı genç kıza.
‘’Çayımı tazeler misin…’’
YORUMLAR
Gülüm Çamlısoy
Yüreğin dert görmesin.
Sevgilerimle...
Eeee!...
Kocaman soru işaretleri...
Yazar,
bizimle matrak mı geçmekte ne?
İşin en heyecanlı yerinde kesivermiş yazıyı.
Merakları bize, güzellikleri kendine mi saklamış nedir?
Bu hikayenin bir bölümüm daha olmalı.
Bence,
yazarımız onu yayınlamayı unuttu.
Ben, o bölümü istiyor ve bekliyorum.
Yoksa,
şiddetli eleştiriler yola çıkmıştır,
bu böyle biline...
Gülüm Çamlısoy
Okuyucu kendi iç dünyasında bir nihayet seçsin istedim...
Yorum dikkate alınacaktır.
Teşekkür ederim ayrıca. yoksa biraz sert bir yorum mu oldu desem...
Yok, yok, tabii tüm menfi, müspet yorumlara açık olmalı yazan...
katılımız mutlu etti bir kez daha.
Selamlar...
Bir tutam hayat
Tebessümler eşliğinde yazılmış,
yazılarınızı pür dikkat okuyan bir okuyucunuzun samimi düşünceleridir sadece.
Affınıza sığınarak tabi ki...