- 1162 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Cinayet Saati - Birinci Bölüm
O gece hiç olmadığı kadar siyahtı. Sigaramın izmaritini dahi görmüyordum. Sanki ölen o değil, bendim. Cadde boyunca yürüdüm. Köşedeki büfeden bira ve sigara aldım. Telefonum susmak bilmiyordu. Bölge savcısı olayın çözümüne aşeriyordu sanki… Hiç bu kadar heyecanlandığımı hatırlamıyorum. Hayatım boyunca binlerce kez bu olayla karşılaşmıştım. Ne vardı benzerleri gibi bir cinayet olsaydı… Cinayetten ilk defa bu kadar korkmuştum. Sigaramı yakmak için çıkardığım kibritin alevi bile titriyordu korkudan… Bu işler için biraz yaşlıydım sanki…
Yaşlıydın. Yorulmuştun bir hayli ama kemiriyordu bu cinayet beynini. Çözmek zorundaydın, çözmeliydin, öyle olmalıydı işte. Hadi kalk ve yürümeye devam et, bak yaklaştı CİNAYET SAATİ…
Bazı anlar vardır, çaresizliğin yuttuğu. Ben de o anı yaşıyordum o gece. Ya bu iş beni bitirecekti, ya da ben hayatımı sona erdirecektim. Karımın ölümünün üzerinden 12 sene geçmişti. O günden bu zamana dek bir kere bile ölmeyi istemedim. Yaşamak zorundaydım. Yaşamam için oğlum yeterdi... Telefona sarıldım ve Ankara’yı aradım. Emekli Cinayet Dedektifi A. Kutay’la görüşmeyeli epey olmuştu. Aradığım numara kullanıma kapalıydı... O adama ulaşmalıydım. Çünkü onunla çalıştığımız dönemde faili meçhul kavramını bize unutturan yine o olmuştu... Kesinlikle bir şeyler yapabilirdi...
Aramalıydın. Bu işin peşini öyle kolay bırakmaya ermezdi zira yüreğin… Ermesin de zaten, oğlun seni bekler. Unutma, nice oğulların babalarına kavuşamadıkları cinayetlerin faillerini, unutma… Ara, ulaş, bak yine yaklaştı CİNAYET SAATİ…
Saate baktım, gece yarısını 2 saat geçmişti. Sokak lambaları bile uykuya geçmişti bu yorgun şehirde. Bir taksi durdurdum. Biraz sarhoştum. Gideceğim yeri söylemedim. Taksicinin beni bıraktığı yer Kızılnokta Gece Kulübü’ydü. Taksiciye parasını ödeyip kulübün kapısına geldim. İki izbandut herif bana kimliğimi sordu. Cebimden rozetimi çıkardım, silahımı almak istediler. Onlara silahımı vermedim. Yürümeye başladım. Az evvel silahımı teslim etseydim, belki içeri girip bir fahişe bulabilir ve geceyi aşırı dozda bir moralle geçirebilirdim. Ama yapmadım. Ben fahişeleri sevmem... Çünkü onlar benimle değil, paramla sevişiyorlar... Telefonum çaldı. Ekranda gizli bir numara vardı. Açmak istemedim. Nedenini bilmiyordum... Uzun uzun çaldı... Arayan kişi 45 saniyelik çeviri süresinin tamamını kullandı. Belki de açmamamın sebebi telefon zili yaptığım bu şarkıyı sevmemdi... Bir kere daha çalsın diye o kadar dua ettim ki... Sarhoştum. Bir ressam o halimi resmetmeye çalışsa, herhalde mesleği bırakırdı... O haldeyken bile mutluydum... Çünkü kendimi kontrol edemediğim zamanlar daha mutlu oluyordum.
Yoksa kaçtığın derin bir yara mı var içinde, benliğinde. Kendini kontrol edemediğin zamanlar daha mı hoş sence? Hayatın tüm gerçekliklerini bırakıp da bir köşeye saklanmak reva mı sence… Devam et, devam et öyleyse, bak geçip gidiyor CİNAYET SAATİ…
Kendimi kaybettiğim süre içerisinde yürümeye devam etmiştim. Gece boyunca yürümüştüm sanki... Güneşin ışıkları küfredercesine çarpıyordu gözüme. Ben de onlara küfrettim. Adımlarımı serbest bırakmış ve evimi bulmuştum. Anahtarla kapıyı açıp eve girdim. Oğlumun odasına doğru ilerledim. Odaya doğru giderken ayağım sendeledi ve yere düştüm. Sırtım acımıştı... Zeminden destek alıp kalkmaya çalıştım ki... Zemin kanla kaplıydı! Ellerim, yüzüm, elbiselerim, her yer kandı! Allah kahretsin bu da neyin nesi diyerek ayağa fırladım! Kan izleri devam ediyordu koridor boyunca... Allah’ım.... Lütfen bu olmasın, lütfen!!! Kan izleri, oğlumun... Oğlumun odasına doğru ilerliyordu...
Hayatta bazı anlar vardır. Tarifi mümkün olmayan anlar. Ölümün soğukluğu ısıtır her yanınızı... Kalbiniz hızlı hızlı atmaya başlar, titremeler peydah olur ellerinizde, ayaklarınızda... Soğukkanlı görünmeye çalıştığınız her an mideniz bulanır... Dermanı kalmaz dizlerinizin... Yere yığılırsınız....
Oğlumun odasına doğru yürümeye başladım. Bacaklarım çarpık biçimde gidiyorlardı... Ah... Buna hazır değildim. Buna, asla hazır değildim... İçimden milyarlarca kez "lütfen" kelimesini haykırdığımı biliyorum. Ama bazen "lütfen"lerin çokluğu da fayda etmezmiş bir "keşke" için...
Bir keşke, yetmezmiş bazen bütün olup bittilere... Ne olabilir? Hangi sıradışı ihtimal kafanı “lütfen”lerle doldurabilir? Hayatın bu tesadüfi sırıtışını kim engelleyebilir? Düşünme, at kafandan öyleyse bütün hisleri. Devam et, gelmiş olabilir mi CİNAYET SAATİ?...
Kapıya varana kadar içimden etmediğim yakarış kalmamıştı Tanrı’ya... Hatta boğazım kurumuştu, nefes nefeseydim. Elimi uzatıp kapının kolunu yakaladım. O kadar soğuktu ki... Azrail’in nefesi değmişti sanki! Kapının koluna hafifçe yüklenmeye başladım. Ve çok ağır bir biçimde kapıyı aralamaya devam ettim. Odanın yavaş yavaş bir kısmı görünüyordu... Oğlumun gardırobu, çalışma masası, duvardaki posterler... Kapı aralandıkça oda aydınlanıyordu... Oğlumun yatağını görmeye başladım... Nevresimin ucu yere değiyordu... Biraz daha araladım ve.....
Oğlum... Yatağında değildi... Yerdeydi... Kan izlerinin bitiminde yatıyordu oğlum... Saçları kızıla boyanmıştı sanki... Kan hiç yakışmamıştı saçlarına oğlumun... "Git şu saçını yıka eşek sıpası" demeyi o kadar çok istedim ki... Kapıyı ardına dek açıp olduğum yere yığıldım. Bu sahne, görmek için çok fazlaydı... Bakmak için çok çok fazla... Oğlumu keşke bir kızla yakalasaydım yerde... Ya da ne bileyim bira içerken, sigara içerken... Oğlumun yapmasını istemediğim her şeyi istedim o an... Ama hiçbir "keşke" geri getirmedi eskiyi... O, vuslata ermişti... Ben de onun vuslatına gelmiştim... Sürünerek oğlumun yanına vardım. Nabzını yokladım, ah bir titreşim... En ufak bir ses... Bir hareket... Bir irkilme... Hiçbiri yoktu oğlumda...
Hayatımı kaybetmekten çok oğlumu kaybetmekten korkardım... Ve korktuğum şeyin aslında kaderim olduğunu bilemezdim...
Şimdi bütün yıkılmalar, bütün o boğazında düğümlenmeler... Bir nefesti, sönüverdi genç yaşında. Dinler oldun selayı musalla taşında. Helal eder dostların yanı başında… Vakit artık vuslat vakti… Nedir hayatın bütün bu kahpeliği! Şimdi başlıyor CİNAYET SAATİ…
Cinayet Saati,
Birinci bölüm sonu...
Attilâ Edri
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.