Duvardaki fotoğraflar
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Gazete ve ekmek almaya çıkmıştım dışarıya.
İki eli de doluydu. Bir şeyler almayı çok severdi. Bir yerde ucuzluk oldumu orda alırdı
soluğu. Ne zamandır görmüyordum Hülya’yı. En son pazarda karşılaşmıştık. Yüzü tanınmaz
haldeydi. Sanki ağzında yara var gibi ağzını güçlükle açıp konuşuyordu. Adeta bir iskelete
dönmüştü. Yanımda kızım vardı. O da tanıyamadım Hülya teyzeyi dedi. Boğazı incelmiş
damarları sayılıyordu. Elinde yine poşetler vardı. Nasıl taşıyorsun diyemedim. Yorulmuşsun
Hülya dedim sadece.Az ilerdeki bisiklet arabasını göstererek" Ben taşır mıyım.Şu arabacıya
götürtürüm dedi."
Yine elindeki poşetlerle biraz gerinerek, beni görünce gülümsedi. Gülümseyerek:
" Nerden, alışverişten mi Hülya?"
"Doktora ilâç yazdırmaya gittim. Ordan da (......da ) ucuzluk varmış, oraya uğradım da bir
şeyler aldım."
" İyi yapmışsın. Ben de gazete filân bir şeyler alıyım diye çıktım."
"E, gel hadi bize gidelim."
Önce durakladım gidelim deyince. Sonra "olur, yalnız şurdan bir şey alacaktım, alıyım öyle
gideriz." dedim. Dükkâna birlikte girdik. Yine zayıftı. "Elindeki poşetin birini ver ben
götüreyim deyince poşetin birini uzattı. Aslında birini daha almak istiyordum elinden.
Zor götürüyor gibi geldi.Gazeteye dönmedim artık. Yol üzerinden ekmeğimi aldım. O da
köprüyü geçince evine yakın eczaneye gelince eczaneye girdi, ben de peşinden girdim.
Hülya şeker hastasıydı. Doktorun yazdığı reçeteyi ordaki ilgili kıza uzattı. O da bilgisayarda
işlemleri bitirdikten sonra. Küçük bir kutu uzattı. Hülya birden sinirlendi. Kıza bağırdı. Ben
korktum, kızdan önce. Kız ona alışmış sanıyorum. Hiç ses çıkarmadı. Oluruna gitti. İlâç
deposunu arayıp, büyük kutudan var mı diye soracağını, akşam üzeri veya yarın sabah gelebileceğini söyledi.
Eve geldiğimizde ikimizde yorulmuş gibiydik. Evi dördüncü kattaydı. Asansörü yoktu. Salona geçip oturduk. Rahat otur, derken o da köprü yoluna bakan ve nerdeyse bütün ana caddeyi içine alan pencerenin önüne oturdu. Bir sigara yaktı. Dumanını üflerken:
" Buradan gelene, geçene bakarım. Bizim üst evin komşularını Memet’in gelip gittiğini görürüm."
"Memet çok iyi."
"Memet bir tane. Geçen gün beni yeni evine götürdü. Ordan sizin evi gösterdi.Bilmiyordum
hiç."
"Parkın, halı sahanın tam karşısı."
"Evet, gördüm."
Buyur gel, canın sıkıldıkça."
"İnşaallah, sen de çık gel kız. Ben burda oturur anamın resimlerine bakarım."
Annesi, teyzemin ve ailenin eski günlerde çekilmiş fotoğraflarını büyütmüş. Salonda her
zaman oturduğu koltuğun karşısına, duvara asmıştı. Bir fotoğrafta bir düğün öncesi ailece
çektirdikleri bir fotoğraf ve teyzemin son günlerinde çekilmiş büyütülmüş fotoğrafı vardı.
Hülya fotoğraflara bakarak belli ki eski güzel günleri yaşıyordu. O günler geçip gitmemiş
bir duvarda öylece duruyordu. Hülya o resimlerin içinde dolaşıyor, geziyor yaşıyordu sanki.
"Annemin resminden ve diğerlerinden çoğalttırarak Esma’ya da götürdüm. Resimleri görünce gözyaşlarını tutamadı. Nasıl sevindi bi görsen."
Salonun diğer bölümünde ise son evlendiği yaşlı adamla çekilmiş fotoğrafları vardı. Hülya
o zaman çok güzel ve gençmiş.Adamsa yaşlı olmakla birlikte güçlü görünümlü.Resimlere
bakarak:
" Keşke bir kaç sene daha yaşasaydı."
" On sekiz gün birlikte yaşadık. İyiki askeriyede öldü. Yoksa beni öldürdü derlerdi."
Kalkarak:
"Çay yapıyım da içelim."
" Yok, yapma sakın. Azcık oturup kalkacağım. Bizimkiler merak ederler. Yanıma telefon almadım."
" Eh, o zaman meyve getireyim."
" Meyve olur."
Hülya’nın evine teyzem öldükten sonra ilk gelişimdi.Gerçekten ne ikram edeceğini şaşırdı dersem yeridir. İkide bir şunu da getireyim diye kalktı, ben oturtturdum.
Yanyana oturmuş meyve, yemiş yerken ikimizin de gözleri karşımızdaki fotoğraflardaydı.
Hülya bu fotoğraflarda yaşadıklarından başka ne yaşadı diye düşündüm. Genç kızlığında bize gelip bir hafta kalmıştı. O zaman babam hastaneye götürmüş, bademcikleri alınmıştı.
Şimdi hayal mi gerçek mi diye hatırlıyorum. Onu aramış bulamamıştık da arkadaşlarıyla
havuza gittiğini söylemişti. Herkesten gizli bana mayosunu göstermiş."Kız bide sen giy nasıl
olacak demiş, bana zorla giydirmişti. Erkeklerle gezmeyi ama cıvıklaştıklarında hiç hoşuna
gitmediğini söylemişti.
Şimdi o cıvıl cıvıl kız öldü, durgun, sadece resimlerde yaşayan yalnız bir kadın kaldı.
" Saçlarını niye boyamıyorsun hülya?"
"Ben boyamam, boyatırım ama uzamasını bekliyorum."
Saçlarına bakıyorum. Tülenmiş, azalmış ve nerdeyse bembeyaz. Resimdeki Hülya ise bambaşka. Gözleri ışıl ışıl. Siyah saçları dalga dalga omzuna dökülmüş. Öylesine canlı sanki
fotoğraftan atlayıverecek gibi..
Bu evde fotoğraflar yaşıyor..
27. 11. 2013 / Nazik Gülünay
YORUMLAR
Çok farklı yaklaşımlar bulmak okuyunca bir yazıyı ,konunun içeriğini değişik açılardan değerlendirecek yeni pencereler açılmasına sebep oluyor zihinde. Bir kişinin geçmişinden geleceğine yolculuk ederken zamanı dondurup orada kalması diye görürüm fotoğrafları seyretme anını. Hayatla geçmiş bağ fotoğraflarla kuruluyorsa, yani fotoğrafların kuvvetinin etkisi çok yüksek ve şimdiki zamandan daha etkili ise insan şimsdi de yaşamamaya, yaşar gibi yapmaya tutunur ki bence bir çeşit intihardır; süreci belli olmayan işkence yöntemiyle esir alan bireyi.
En içten dileklerimle tebrik ederim güne düşen yazınızı. Okumak her zamanki gibi keyif verdi, düşündürdü bu kapsamda da teşekkürler size.
Sevgilerimle
Beğenerek okudum yazını kendimden hüzünler birikti yüreğimde...fotoğraflarla yaşamak anılarla her daim bir arada olmak,geçmişi özlemek,gençliğin seslerini,geleceği için kurduğu hayalleri düşünmek ve elde kalan beyaz saçlar ve yalnızlıkla arkadaş olmak...
Çok zor olsa gerek,ama yapılacak hiç bir şey yok...
Selam ve sevgiler...
bilirsin glenay...
duvarlara asmasak bile hepimizin ya içinde, ya da sakladığı resimleri vardır.
kimi resim acıya dönüşür,
kimi öfkeye,
kimi gize,
kimi şiire,
kimi edebiyata,
kimi eline bir ut alır,
kimi bir kanun çalar,
kimi yok olur ortalıktan,
kimisi bütün resimleri toplar, çeker gider...
kimisi söz vermiştir resimlerine ünlü olacaktır...
kimisi söz vermiştir
kimisi verdiği sözünü tutar
-kimisi arada çıkarıp bir de cebindeki resimlere bakar-
Tebriklerimle.
Güzel bir anı yazısı.
Arkadaşınızı tanıdık...
Ona misafir olduk sizinle...
Çayını, kahvesini içemedik,
fal tutamadık belki ama,
hoş sohbetinden faydalandık...
Sohbet dediğimiz de,
bir bukle hüzün yumağı işte...
Ve,
fotoğraflar...
Fotoğraflardaki gizem...
Fotoğraflardaki tebessüm...
İnsan,
bazen hatıralarını yaşayarak geleceğini şekillendiriyor.
Bu da bir yaşam biçimi işte...
Mahzunluğun rengine boyanmış olsa da...
Fotoğraflarda olmasa belki o güzel günler o yaşanılası gençlik hiç yaşanmış gibi hissedilecekti onlar hatırlatıyor hatta belki onlarla tutunuyor hayata Hülya..
ve hepimiz için ne kadar önemli olduğunu düşünürsek fotoğrafların ama duvarda ama albümde ama her zaman o yaşandığı anlara götüren hep hatırlanası kalacak anılarıyla..
Güzeldi yazınız, selamlarımla..
evet
o
evde fotoğraflar yaşıyor
dram
insanlığımızın kaçınılmaz gerçekleri
ama Hülya'nın bir sözü: Boyamam, boyatırım. diğer bir sözü: Ben mi taşıcam, az ilerdeki bisikletçiye taşıtırım. Halen geçmişte yaşıyordu ki zaten bu tür kişilikte olanlar bu güne dönse yaşayamazlar.
Çok güzeldi
tebrik ve saygılarımla düşündaşım. Romanınıızn bir kahramanı