13
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
921
Okunma
Gazete ve ekmek almaya çıkmıştım dışarıya.
İki eli de doluydu. Bir şeyler almayı çok severdi. Bir yerde ucuzluk oldumu orda alırdı
soluğu. Ne zamandır görmüyordum Hülya’yı. En son pazarda karşılaşmıştık. Yüzü tanınmaz
haldeydi. Sanki ağzında yara var gibi ağzını güçlükle açıp konuşuyordu. Adeta bir iskelete
dönmüştü. Yanımda kızım vardı. O da tanıyamadım Hülya teyzeyi dedi. Boğazı incelmiş
damarları sayılıyordu. Elinde yine poşetler vardı. Nasıl taşıyorsun diyemedim. Yorulmuşsun
Hülya dedim sadece.Az ilerdeki bisiklet arabasını göstererek" Ben taşır mıyım.Şu arabacıya
götürtürüm dedi."
Yine elindeki poşetlerle biraz gerinerek, beni görünce gülümsedi. Gülümseyerek:
" Nerden, alışverişten mi Hülya?"
"Doktora ilâç yazdırmaya gittim. Ordan da (......da ) ucuzluk varmış, oraya uğradım da bir
şeyler aldım."
" İyi yapmışsın. Ben de gazete filân bir şeyler alıyım diye çıktım."
"E, gel hadi bize gidelim."
Önce durakladım gidelim deyince. Sonra "olur, yalnız şurdan bir şey alacaktım, alıyım öyle
gideriz." dedim. Dükkâna birlikte girdik. Yine zayıftı. "Elindeki poşetin birini ver ben
götüreyim deyince poşetin birini uzattı. Aslında birini daha almak istiyordum elinden.
Zor götürüyor gibi geldi.Gazeteye dönmedim artık. Yol üzerinden ekmeğimi aldım. O da
köprüyü geçince evine yakın eczaneye gelince eczaneye girdi, ben de peşinden girdim.
Hülya şeker hastasıydı. Doktorun yazdığı reçeteyi ordaki ilgili kıza uzattı. O da bilgisayarda
işlemleri bitirdikten sonra. Küçük bir kutu uzattı. Hülya birden sinirlendi. Kıza bağırdı. Ben
korktum, kızdan önce. Kız ona alışmış sanıyorum. Hiç ses çıkarmadı. Oluruna gitti. İlâç
deposunu arayıp, büyük kutudan var mı diye soracağını, akşam üzeri veya yarın sabah gelebileceğini söyledi.
Eve geldiğimizde ikimizde yorulmuş gibiydik. Evi dördüncü kattaydı. Asansörü yoktu. Salona geçip oturduk. Rahat otur, derken o da köprü yoluna bakan ve nerdeyse bütün ana caddeyi içine alan pencerenin önüne oturdu. Bir sigara yaktı. Dumanını üflerken:
" Buradan gelene, geçene bakarım. Bizim üst evin komşularını Memet’in gelip gittiğini görürüm."
"Memet çok iyi."
"Memet bir tane. Geçen gün beni yeni evine götürdü. Ordan sizin evi gösterdi.Bilmiyordum
hiç."
"Parkın, halı sahanın tam karşısı."
"Evet, gördüm."
Buyur gel, canın sıkıldıkça."
"İnşaallah, sen de çık gel kız. Ben burda oturur anamın resimlerine bakarım."
Annesi, teyzemin ve ailenin eski günlerde çekilmiş fotoğraflarını büyütmüş. Salonda her
zaman oturduğu koltuğun karşısına, duvara asmıştı. Bir fotoğrafta bir düğün öncesi ailece
çektirdikleri bir fotoğraf ve teyzemin son günlerinde çekilmiş büyütülmüş fotoğrafı vardı.
Hülya fotoğraflara bakarak belli ki eski güzel günleri yaşıyordu. O günler geçip gitmemiş
bir duvarda öylece duruyordu. Hülya o resimlerin içinde dolaşıyor, geziyor yaşıyordu sanki.
"Annemin resminden ve diğerlerinden çoğalttırarak Esma’ya da götürdüm. Resimleri görünce gözyaşlarını tutamadı. Nasıl sevindi bi görsen."
Salonun diğer bölümünde ise son evlendiği yaşlı adamla çekilmiş fotoğrafları vardı. Hülya
o zaman çok güzel ve gençmiş.Adamsa yaşlı olmakla birlikte güçlü görünümlü.Resimlere
bakarak:
" Keşke bir kaç sene daha yaşasaydı."
" On sekiz gün birlikte yaşadık. İyiki askeriyede öldü. Yoksa beni öldürdü derlerdi."
Kalkarak:
"Çay yapıyım da içelim."
" Yok, yapma sakın. Azcık oturup kalkacağım. Bizimkiler merak ederler. Yanıma telefon almadım."
" Eh, o zaman meyve getireyim."
" Meyve olur."
Hülya’nın evine teyzem öldükten sonra ilk gelişimdi.Gerçekten ne ikram edeceğini şaşırdı dersem yeridir. İkide bir şunu da getireyim diye kalktı, ben oturtturdum.
Yanyana oturmuş meyve, yemiş yerken ikimizin de gözleri karşımızdaki fotoğraflardaydı.
Hülya bu fotoğraflarda yaşadıklarından başka ne yaşadı diye düşündüm. Genç kızlığında bize gelip bir hafta kalmıştı. O zaman babam hastaneye götürmüş, bademcikleri alınmıştı.
Şimdi hayal mi gerçek mi diye hatırlıyorum. Onu aramış bulamamıştık da arkadaşlarıyla
havuza gittiğini söylemişti. Herkesten gizli bana mayosunu göstermiş."Kız bide sen giy nasıl
olacak demiş, bana zorla giydirmişti. Erkeklerle gezmeyi ama cıvıklaştıklarında hiç hoşuna
gitmediğini söylemişti.
Şimdi o cıvıl cıvıl kız öldü, durgun, sadece resimlerde yaşayan yalnız bir kadın kaldı.
" Saçlarını niye boyamıyorsun hülya?"
"Ben boyamam, boyatırım ama uzamasını bekliyorum."
Saçlarına bakıyorum. Tülenmiş, azalmış ve nerdeyse bembeyaz. Resimdeki Hülya ise bambaşka. Gözleri ışıl ışıl. Siyah saçları dalga dalga omzuna dökülmüş. Öylesine canlı sanki
fotoğraftan atlayıverecek gibi..
Bu evde fotoğraflar yaşıyor..
27. 11. 2013 / Nazik Gülünay